Kürtler Oyunu Gördü, Ya Bizler?

Ülkemiz son zamanlarda terör örgütlerinin ortak hedefi haline geldi. Otuz beş yıldır mücadele ettiğimiz bölücü terör örgütü, yanına Daeş’ i ve uluslararası çıkar gruplarını da alarak, tarihin gördüğü en aşağılık saldırıları, masum sivil halkımıza sistematik olarak yöneltmeye devam ediyor. Suriye’ de birbiri ile savaşır gibi görünen PYD(PKK) ile Daeş nasıl da Türkiye’ ye karşı en vahşi saldırıları yapma konusunda anlaşabiliyorlar dersiniz. Kobani’ de görünüşte birbirini yiyen bu örgütlerin, Türkiye düşmanlığı ortak paydasında buluşmaları aslında düz mantıkla bakıldığında, bölgenin sosyo-etnik gerçekliğine aykırı. Ama olan bitenin biraz arka planını görenler için, bu ittifak son derece doğal. Bu iki zıt örgütün aynı hedefe yönelmiş olmaları, efendilerinin ve üst akıllarının aynı olduğunun en güçlü kanıtı. Bunların hepsi maşa, kukla… ipler ise puştun elinde…
Devletimizi sadece üç beş çapulcu ile mücadele ediyor zannedip, patlayan bombalara engel olamamasından dolayı suçlamak en basit ifadesi ile safdillik ve basiretsizliktir. Nasıl Çanakkale’ de ecdadımız yedi düvelden gelen düşmanlar ile savaşmış, ölüm kalım mücadelesi vermişse, bugün de aynı mücadele emperyalist güçlere hem de daha acımasız ve kahpe olanlarına karşı veriliyor. İnsanın, bu insanlıktan nasibini almamış cani sürülerini ve onların bey babalarını gördükçe, Çanakkale’ deki, Sakarya’ daki düşmanlarına rahmet okuyası geliyor.
Her zaman söylüyoruz, Türkiye’ de Kürtlerin, kendini ifade edememe anlamında zaman zaman meşru talepleri olmuştur, bu talepler Kürtlerin ve Türklerin ve hatta tüm azınlıkların ortak varlığı olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından özenle dinlenilmelidir ve yerine getirilmelidir. Son zamanlarda devletimiz, Kürt kardeşlerimizin meşru dairedeki istek ve taleplerini yerine getirme konusunda ciddi adımlar atmıştır. Özellikle “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” olarak adlandırılan açılım sürecinde, devlet Kürt kardeşlerimiz ile olan tüm sorunları masaya yatırmış ve çareler üretmiştir. Açılım sürecinde yapılan hatalar da olabilir, Kürt azınlığın meşru temsilcisi sanki PKK ya da HDP imiş gibi, bu yapıların muhatap alınması, yapılan hataların en başında gelmektedir. Ancak bilinmelidir ki, eğer yaşanan açılım süreci olmasaydı, Kürt Halkı son operasyonlarda PKK hainlerini bu kadar desteksiz bırakmazdı. Bin yıldır aynı vatanda, aynı değerler etrafında Türkler ile barış içinde yaşayan Kürtler şunu net olarak söylüyorlar artık; “ Türk Devleti bizi önemsiyor, bize değer veriyor, sorunlarımızı dinleyip, çözümler üretiyor. PKK’ nın derdi bizim haklarımızı savunmak değil, öyle olsaydı çözüm sürecini sabote etmezlerdi. PKK bizi temsil edemez, çünkü bizimle aynı değerlere sahip değil. PKK dinsiz, ateist, Marksist, Leninist bir örgüt, öldürülen teröristlerin üzerinden haç işareti çıkıyor, çoğu sünnet bile olmamış ve cenazeleri Kiliselerden kaldırılıyor, başta Ermeni, Rus, Sırp, Alman olmak üzere her milletten var içlerinde. ARTIK HİLAL İLE HAÇ SAVAŞIYOR”. Sur ve Cizre’ de yapılan operasyonlarda, örgüte destek vermeyip, güvenlik güçlerimize kapılarını açan yöre halkı, oynanan oyunun nihayet farkına vardı artık. Küçük bir azınlık dışında, Kürtlerin ekseriyeti bu imtihanı verdi, Selahaddin Eyyubi’ nin ve Bediüzzaman’ ın ruhu bölge insanına hakim olmaya başladı çok şükür, artık geriye dönüşü olmaz.
Kürt kardeşlerimiz oyunu gördü ve devletine sahip çıkmaya başladı. Eğer bugün seçim olsa HDP yüzde beş bile alamaz. Peki biz küresel güç odaklarının devletimiz üzerinde oynamakta olduğu oyunu görebiliyor muyuz acaba. Bu soruya gür bir seda ile evet demek isterdim ama ne yazık ki, bizler göremiyoruz. Her bomba patladığında, sosyal medya üzerinden, halkın yüzde elli oyu ile iktidara gelen Hükümete ve Cumhurbaşkanımıza yapılan saldırıları okudukça, derinden üzülüyorum. Paylaşım sahipleri yıllardır tanıdığım dost ve arkadaşlarım olmasa, inanın tek merkezden yönetilen örgütsel bir dezenformasyon projesi olduğuna inanacağım ama öyle değil…. Akparti’ ye oy vermeyen, Cumhurbaşkanımızdan hazzetmeyen herkese şunu söylüyorum; “ Harici düşmanların saldırıları zamanında, dahili düşmanlıklar, siyasi rekabetler unutulmalıdır. Musibetler ancak, bir ve beraber olursak def edilebilir. Size kendi siyasi görüş ve düşüncelerinizi savunmayın ve iktidar partisine tabi olun demiyoruz, seçim zamanı Hükümet partisini terörü önleme konusunda başarılı olamadı diye eleştirebilirsiniz, kendi partinize bu söylemlerle oy devşirmeye çalışabilirsiniz ama milli konularda mutlaka bir ve beraber olmamız gerekmiyor mu ?”. 
Son sözü büyük Üstad Bediüzzaman’ a bırakarak, yazıma son veriyorum; “ Medar-ı ibret (ibretlik) bir hikâye: Bedevî aşiretlerinden Hasenan aşiretinin birbirine düşman iki kabilesi varmış. Birbirinden, belki elli adamdan fazla öldürdükleri halde, Sipkan veya Hayderan aşireti gibi bir kabile karşılarına çıktığı vakit, o iki düşman taife (aşiret), eski adâveti (düşmanlığı) unutup, omuz omuza verip, o haricî aşireti defedinceye kadar dahilî adâveti hatırlarına getirmezlerdi.
İşte, ey mü'minler! Ehl-i iman aşiretine karşı tecavüz vaziyetini almış ne kadar aşiret hükmünde düşmanlar olduğunu bilir misiniz? Birbiri içindeki daireler gibi yüz daireden fazla vardır. Her birisine karşı tesanüd (dayanışma)ederek, el ele verip müdafaa vaziyeti almaya mecburken, onların hücumunu teshil (kolaylaştırmak)etmek, onların harîm-i İslâma girmeleri için kapıları açmak hükmünde olan garazkârâne (kin ile) tarafgirlik ve adâvetkârâne (düşmanca) inat, hiçbir cihetle (açıdan) ehl-i imana yakışır mı? O düşman daireler, ehl-i dalâlet (sapkın) ve ilhaddan (inkarcı) tut, tâ ehl-i küfrün âlemine, tâ dünyanın ehvâl (hal) ve mesâibine (musibet) kadar, birbiri içinde size karşı zararlı bir vaziyet alan, birbiri arkasında size hiddet ve hırsla bakan, belki yetmiş nevi(çeşit) düşmanlar var. Bütün bunlara karşı kuvvetli silâhın ve siperin ve kal'an (kale), uhuvvet-i İslâmiyedir (İslam Kardeşliği). Bu kal'a-i İslâmiyeyi küçük adâvetlerle ve bahanelerle sarsmak, ne kadar hilâf-ı vicdan (vicdansızlık) ve ne kadar hilâf-ı maslahat-ı İslâmiye (İslamiyete aykırı) olduğunu bil, ayıl. (22. Mektup)”
Dipnot : 23 Mart günü Bediüzzaman Said-i Nursi’ nin vefatının 56. sene-i devriyesi olması nedeniyle, kendisini rahmetle anıyorum, ruhu şad, mekanı cennet olsun.

Yazarın Diğer Yazıları