Resneli Niyazi, Geyiği Ve Karanlık Aydınlarımız

İnsan olarak her zaman, olaylar karşısında hoşgörülü olmalı ve her daim eskilerin “hatt-ı muvasala” olarak tabir ettikleri, orta yolu takip etmeliyiz. Aşırılıklardan, yani ifrat ve tefritten azade olarak, her şeye dengeli yaklaşmalıyız.  
Ancak öyle mevzular vardır ki, mutlaka kayıtsız şartsız, özden taraf olmamız gerekir. Vatan, millet, devlet, adalet ve hakikat böyle konuların başında gelir. 
Sultan Abdülhamit Han zamanında yaşamış, Makedonya’ lı bir Niyazi vardı. Makedonya’ nın Resne kasabasından olduğu için kendisine Resneli Niyazi’ de denilirdi. Aslında vatanperver ve hakikatperest birisi olmasına rağmen, sonraları koyu İttihatçı olmuş, Sultan Abdülhamit Han’ a karşı gelmiş ve o dönemin moda terimi olan “Hürriyet Kahramanı” unvanını hiç hak etmediği halde kendisine yakıştırmış ve o şekilde anılır olmuştu. Bir de geyiği vardı, “Hürriyet Geyiği”. Dağda gezdiği dönemlerde kendisine bir geyik yavrusunu alıştırmış ve daha sonra da her nereye giderse gitsin, hep yanında taşımış, geyiği ile meşhur olmuştu. Dönemin ileri gelen devlet adamları bile, bu kerameti kendinden menkul geyiği görmek için sıraya girmişler ve kendisi ile fotoğraflar bile çektirmişlerdi. Hatta Sultan Reşat’ ın bile (veliaht prens iken) bu meşhur geyiği görmek için Gülhane Parkı’ na gittiği söylenir. Niyazi’ ye hürriyet ilhamını verenin, bu geyik olduğuna inanılırdı. Halk arasında dolaşan “geyik muhabbeti” tabirinin kaynağı işte bu geyikti.
Niyazi hürriyeti ararken, ülkeyi nasıl bir karanlık sona hazırladıklarının farkında olmayan İttihatçıların peşinde koşmanın bedelini ağır ödedi. İttihatçılar tarafından hoyratça kullanılan Niyazi, sonunda gayr-ı meşru muhabbetin tokadını yedi ve sanki kavga yaparmış gibi davranan gençleri ayırmak isterken, kim vurduya gitti ve oracıkta ruhunu teslim eyledi. Bu kavgayı İttihat ve Terakkicilerin tertiplediği hep söylendi. Yani sözde hürriyet kahramanı olan Niyazi ne şehit oldu, ne gazi…. Ha geyiğine ne mi oldu, o da siyasete yanlış adamın yanında girmenin cezasını misli ile ödedi, önce bir odaya hapsedildi, sonra kesilip etleri ve kemikleri Gülhane parkındaki hayvanlara yem edildi… Böylece, hürriyet kahramanı ilan edilen ve dönemin gazetelerinde bile her hareketi haber yapılan, bu tüm zamanların en tanınmış maralı da, geyik muhabbetlerinin ucuz bir mezesi olarak Anadolu insanının sohbetlerini süslemeye devam etti. 
Hikâyeden benim nefsim adıma çıkardığım sonuç şudur; Omurgalı olmalı insan, inandığı değerler uğruna mücadele etmeli. Süslü laflara aldanıp, birilerinin peşinden koşmamalı. Araştırmalı, analiz etmeli ve doğru bildiği yolda gerekir ise merdane ve ferdane olarak yürümeli. Yoksa, miadını dolduran zehirli bir ilaç gibi kendisini çöpün dibinde bulması an meselesi olabilir. 
Terör örgütü ve yandaşlarının sözde hürriyet söylemlerinin peşine düşen karanlık aydınlarımızın, akıllarını başlarına almaları, vatan ve milletin hakkını üstün tutup, hiçbir hakka feda etmemeleri, bu topraklara olan en derin ve kutsi borçlarının bir ifadesi olarak, kendilerini yetiştiren devletinin yanında yer almaları en büyük temennimizdir. Aksi taktirde Resneli Niyazi gibi, sözde hürriyet ve içi doldurulmamış barış söylemlerinin peşinden giderken, “ne şehit, ne de gazi, pisi pisine gitti Niyazi” mutsuz sonu ile yüzleşmek zorunda kalabilirler…
Not : Söz İttihatçılardan açılmışken, ülkemizin birçok yerinde ve hatta şehrimizde bile Enver Paşa, Talat Paşa, Mahmut Şevket Paşa ve Resneli Niyazi (Beşiktaş’ ta bir okulun adıdır ve okulun giriş kapısında geyiğin de resmi bulunmaktadır) isimlerinin verildiği okullar ve caddeler bulunmaktadır. Sultan Abdülhamit Han’ ı tahtından indiren ve ülkemizi Birinci Dünya Savaşı’ na sokarak, bu necip millete tarihinin en büyük mezalimlerini yaşatan, bu zevatın isimlerinin kamu alanlarından acilen kaldırılması gerektiğini düşünüyorum. Mevlana civarında bir ortaokulumuzun adının, Sultan Abdülhamit Han’ ı tahttan indiren, sarayı ve dünyanın en büyük kütüphanelerinden birisi olan Yıldız Kütüphanesini yağma ettiren Mahmut Şevket Paşa’ dan alması, hem ecdada ve tarihimize karşı büyük bir saygısızlık ve hem de İttihatçılara karşı gereksiz bir hürmettir. Okulumuzun adı umarım bu yazıdan sonra değiştirilir, ben bu okulumuzun adının “Sultan Abdülhamit Han Ortaokulu” olmasını öneriyorum.

Yazarın Diğer Yazıları