Üç Önemli Kırılma Noktası

Türkiye hem iç güvenlik konularında, hem de başta Suriye olmak üzere dış politikada yoğun ve zor bir süreçten geçiyor. Bölgesinde lider ülke olan Türkiye’nin hem ekonomik, hem sosyal ve hem de askeri olarak kat ettiği yolun, hiç de azımsanmayacak ölçüde büyük olduğunu gören küresel güçler, bu hızla giderse Türkiye’nin sadece bölgesinde değil, tüm dünyada önemli bir siyasi aktör olacağının son derece farkındalar. Suriye’ de yaşanan olayları, başta ABD olmak üzere müttefik ülkelerin tutumlarını, sözde dost olan ülkelerin, nasıl da Türkiye aleyhine işbirliklerine gittiklerini görmek için stratejist ya da deha olmaya gerek yok herhalde.
Suriye ve bölgede yaşananlarla bağlantılı olarak, son zamanlarda meydana gelen olaylar içerisinde üç husus gerçekten hem düşündürücü, hem de can yakıcı. Bu üç olay o kadar sıra dışı ve artık şapkamızı önümüze alıp düşünmemizi gerektiren olaylar ki, daha önce yaşamış olduğumuz hayal kırıklıklarını kat be kat gölgede bırakan cinsten. Peki nedir bende ve hatta tüm vatanperver Anadolu insanında şok etkisi yapan ve “bu kadarına da pes doğrusu dedirten” olaylar derseniz;
1. ABD’nin Suriye konusunda tutarlı bir politikasının olmadığını, gerekirse bu tutarsız ve nereye varacağı belli olmayan politikalar ile Türkiye gibi bir müttefikine karşı, ezeli düşmanları olan Rusya, İran ve hatta Esat ya da PYD ile de işbirliğine gidebileceğini yaşayarak gördük. 2014 yılı sonlarında ABD Savunma Bakanlığı görevinden istifa eden Chuck Hagel’ in (ABD’nin Afganistan’ dan çekilmesi sürecinin mimarıdır) “ABD’nin Suriye politikasının tutarsızlığından ve Türkiye’nin tezlerine kulak tıkamasından dolayı” istifa ettiğini herkes biliyordu ama bu derece olduğunu herhalde devletimizi yönetenler de tahmin edememişlerdi. En son PYD’nin bir terör örgütü olduğuna ilişkin Türk tezlerine rağmen, bu konuda net bir tavır takınamayan ve Erdoğan ile Obama arasında bir saatten fazla süren telefon görüşmesinin sonucunda mutabık kalınan görüşme metnine rağmen, basına gece yarısı farklı bir metni basına servis eden ABD’nin bu tutumunu reel politik ile ya da orta ve uzun vadeli stratejiler ile izah etmek mümkün değil. ABD’nin Rusya ile Suriye’ de ateşkes ilan etmesi, PYD’ yi terör örgütü olarak görmediğini bildirmesi, ABD ile Türkiye ilişkilerinde önemli bir kırılma noktası olarak görülmelidir.
2. Nato ve BM’ in dünyada fonksiyonunun kalmadığı, son dönem Suriye olaylarında takındığı (takınamadığı) tavır ile iyice anlaşılmıştır. Cenevre ve Münih görüşmelerinde BM’ in sonucu etkileyebilecek herhangi bir yapıcı tutumu ne yazık ki olmadığından, her iki konferans başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Aslında bunun da işaret fişeğini, Rusya ile yaşanan uçak krizindeki Nato’nun ilkesiz duruşu ve Lüksemburg Dış İşleri Bakanı Jean Asselborn’ un; “ Türkiye Nato’ ya güvenerek Rusya’ ya karşı diklenmesin, Nato Anlaşması’ nın 5. Maddesi açıktır ve sadece saldırıya uğrayan Nato müttefiklerini korumaktadır” şeklindeki beyanları, ateşlemişti. Yani işin özeti, arkamızda Nato falan yok, acı ama gerçek bu. Beni üzen tarafı, Kore’ de şehit düşen vatan evlatlarının, bir hiç uğruna öldüklerini altmış yıl sonra anlamamızdır.
3. Diğer bir husus ise, içimizdeki ihanetin ne boyutlara geldiğini, daha önce emsali görülmemiş bir hadise ile görmüş bulunmamızdır. Ankara’ da yirmidokuz vatandaşımızın şehit olduğu hain terör eyleminin faili için, Van’ da bir taziye çadırı kurulduğu ve başta bir HDP milletvekili olmak üzere, birçok kişinin bu çadırda, yirmidokuz masumun katili olan bir terörist için taziyeleri kabul ettiği, dualar edildiği, mevlitler okunduğu haberi, gerçekten artık “bu kadar hürriyet dağdaki yaban hayvanlarında bile olmaz”, dedirtecek türdendi. Hani daha önceleri, çatışmalarda ölen teröristlerin cenazelerini defnedenleri, ağıtlar yakanları, slogan atanları görmüştük de, başkentin göbeğinde, onlarca kişiyi haince katleden bir alçak için, bu denli bir taziye seramonisi tertiplendiğine ilk defa şahit oluyorduk. 
Bunlar yaşadığımız önemli hayal kırıklıkları, karşımızdaki şer ittifakına karşı tek dayanağımız ise başta Cenab-ı Hakkın yardım ve inayeti, sonra da yüce milletimizin inanç ve basiretidir. Allah milletimizin, devletimizin ve hükümetimizin yar ve yardımcısı olsun inşallah.

Yazarın Diğer Yazıları