DÜNYEVİLEŞMEDEN DÜNYADAN NASİBİNİ UNUTMAMAK

Dünyaya tamamen meyledip dünyevileşmeden meşru dairede dünya nimetlerinden faydalanıp nasibini unutmamak hususunda hiçbir sıkıntı söz konusu değildir. Ancak günümüz insanları meşru ölçülerindeki faydalanma sınırlarını aşarak müzmin bir dünyevileşme hastalığına tutulmuştur. Acilen hastalık düzeyindeki dünyevileşme tutkusundan uzaklaşıp bir bütün halinde değerlerimize, özümüze dönmeliyiz.

Âyet-i Kerimelerde: "Allah'ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah, bozguncuları sevmez.” (Kasas Sûresi âyet:77) "Onlardan, ‘Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru' diyenler de vardır.” (Bakara Sûresi âyet:201) buyurulmuştur.

Kur'anın;‘Dünyadan da nasibini unutma' tavsiyesinde bulunması, İslâm'ın dünyaya ait çalışmaya ne kadar önem verdiğini de göstermektedir. Bununla birlikte Kur'an-ı Kerimdeki başka âyetlerde, büsbütün dünyaya dalmanın getireceği felâketleri de canlı bir şekilde gözler önüne sererek, dünya ve ahireti dengeleyen mutedil bir yol tutulmasını tavsiye edilmektedir. Genel olarak israf etmeden meşru ve helal olanları yeme-içme emredilmiştir. Ayrıca acıkmadan yemek yenmemesi, doymadan kalkılması da rol model Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) tarafından ifade buyurulmuştur.

Günümüz insanlarının çoğunluğunun ebediliği bu dünyada araması ve geçici dünyayı amaç olarak görmeleri, dünya sevgisini kalbine yerleştirmek suretiyle dünya-ahiret dengesini yanlış bir düzlemde ele aldığını görmekteyiz. Mü'min, dünya ve ahiret dengesini kurarak hayatını meşru ve helâller dairesi için de yaşamalıdır. Gelip geçici olan dünya menfaatlerine kapılarak, gerçek, kalıcı olan uhrevi menfaatler göz ardı edilmemelidir. Dünyaya gönderilişimizin gayesi kulluktur. İbadetlerimizi Allah (c.c.) Rızası için yapmalıyız. Gelip geçici olan hiçbir dünya menfaati, İnandığımız İslâm'a göre hayat yaşamaktan bizleri uzaklaştırmamalı, aksine dünya nimetleri imkânlar arttıkça, kulluğumuzun daha çok farkına varmalı, şükür ve itaatımız artmalıdır. Nefsi emmare, Şeytan, kısacası Tâğut olan her şeyden uzak durmalı, Tevhide, Hakka, Hakikate, Adalete, Güzel Ahlâk'a sahip çıkarak, hayatımızı İslâm'ın emirlerine uyarak ve yasaklamış olduğu haramlardan da uzak durarak yaşamalıyız. Meşru ve helâl yoldan dünya nimetlerinden, dünyayı öncelemeden faydalanmakta bir sakınca yoktur. Önceliğimizin ahiret olması gerekir. Dünya hayatı, ahiret hayatına tercih edilirse, o zaman dünyevileşme hastalığının baş göstereceği muhakkaktır. Müslüman'ın ebediliği dünya da arama çabası, ilimden irfandan uzak durarak Allah (c.c.)'ı, ahireti unutma, helâl- harama dikkat etme duygularındaki zayıflama v. b. hasletlerin dünyevileşme olduğu da aşikârdır. Âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerin ışığında yaratılış gayemizin kulluk olduğu, bu dünyaya imtihan için gönderildiğimizin her daim hatırda tutulmasının önemli olduğu, bununla birlikte dünya ve ahiret dengesini çok iyi kurmalıyız ki dünya imtihanını kazanabilelim. Aksi halde kaybedenlerden oluruz. Ayrıca dünya hayatı, ahiret hayatına tercih edilirse, Müslüman, canını ve malını Allah (c.c.), rızası için veremezse o zaman dünyevileşme hastalığının baş göstereceği kaçınılmazdır. Kısacası; ahiretin tarlası mesabesinde olan dünyayı, dünyevileşmeden iyi değerlendirip, Rabbimizin rızasını dünya da kazanmamız gerektiği şuuruna ermeliyiz.

Temel ve değişmez metinlerimiz olan Kuran ve Sünnet bizlere hayatımızda ölçülü olmayı, aşırılığa kaçmadan iki dünyaya ait sorumluluklarımızı yerine getirmeyi emretmektedir. Madde-Mana ilişkisini kurma aşamasında, hayatımızın tanzimi safhasında ve kamusal süreçlerin düzenlenmesi esnasında bu ilahi ve hassas dengenin mutlaka göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Dünyevileşmenin ilacı, içe kapanma değil, doğru alanlara yönelmedir. Bu durumda münzevileşme gibi bir alternatifimiz de bulunmamaktadır; temel değerlerimize milli kodlarımıza yönelmekten başka çare yoktur. Dönemin ruhuna uygun hareket ve içe kapanma yerine, küresel sisteme değer sunan bir medeniyetin ihyası için çaba göstermeliyiz.

Her birimiz kendi nefsimize soralım ve samimi olarak hiç savunmadan, ama, fakat demeden dünyevileşip dünyevileş mediğimize cevabımızı verelim: Otomobilimizin çizilmesine üzüldüğümüzden daha çok kılmadığımız, kılamadığımız namazlarımıza veya yapmamız gereken diğer ibadetlerdeki noksanlıklarımıza, haramlarla hem hal oluşumuza üzülebiliyor ve önlem almaya çalışıyor muyuz? Şayet üzülüp önlem alıyorsak iyi durumdayız devam etmeliyiz. Fakat hem üzülmüyor, üzülemiyor hem de önlem almıyor, alamıyorsak bal gibi de dünyevileşmişiz demektir. Şimdi herkes bu ve benzeri soruları kendine sorsun ve cevabını versin. Bu ve benzeri sorulara Kur'an ve Sünnet merkezli bakıp, dünya ve ahiret dengesini kurup İslâm'a uygun güzel ahlâk sahibi olarak yaşayan Mü'min kardeşlerimizi de gönülden tebrik ediyorum. Her birimiz de aynı güzelliklere sahip olmak için çalışmalıyız. Allah (c.c.)'ı unutanların esasen kendilerini nasıl unuttuklarını nasıl sıradan bir meta haline gelerek kendilerine yabancılaştıklarını çok net gözlemleyebilmekteyiz. Batı ülkeleri maddi bakımdan zenginleşti ama zenginlik huzur getirmedi. İnsanın maneviyatı yok sayıldı sadece hazlar nefsani arzular dikkate alındı. Sonuçta insan için vazgeçilmez değere sahip olan aile yapısı sarsıldı, zengin olmalarına rağmen bir çok ülkelerde boşanma oranları, esrar, eroin v.b. zararlı alışkanlıklara müptela olanların oranı sürekli yükseldi ve yükselmeye devam ediyor. Sekülerizm'e kapılanların sonunun birçok olumsuz örnekleri bulunmaktadır.

Dünya–ahiret dengesi ahiret gerçeğini unutmadan yaşamaktır, Allah'tan gelip Allah'a dönüleceğine inanan insanlar için dünya hayatı, ebedi hayat olan ahiret hayatı için bir hazırlık yeridir. Sağlam bir ahiret inancı olmadan Dünya- Ahiret dengesinin kurulamayacağı, onun için Mekke'de nazil olan surelerin ana konusunun Tevhid'e göre Allah'a İman ile birlikte ahirete iman olduğu gerçeğini kavramamız gerekir. Müslümanlar dünya-ahiret dengesini koruyan üstün İslam medeniyetini geçmişte nasıl kurmuşlarsa bugün de aynı şekilde dengeyi kurup, yeniden inşa etmek zorundayız.

Dünyevileşme hastalığını da üretmekte olan sekülerleşme, değerlerimizden yoksun olanlar tarafından Batılılaşma ve modernleşme için ön şart olarak sunmaktadır. Bu anlayışın sonucu olarak dünyevileşirken sosyal ve siyasi kurumlarımızın dinden ve değerlerimizden uzaklaştırılmasını doğurmaktadır. Sekülerleşme sürecinde medya, eğitim sistemi, ekonomik koşullar, toplum algısının değişmesi ve dini kurumların etkisini yitirmesi gibi faktörler etkili olmaktadır. Eğitimin öze dönüş çabaları takdire şayandır. Bir an önce eğitimin bütün aşamalarında değerlerimize tam anlamı ile dönülerek geleceğimiz arzu ettiğimiz şekilde donanımlı, güzel ahlaklı yetiştirilmelidir. Bir taraftan İslam'a bağlı diğer taraftan bilimsel gelişmeleri takip ederek yeni icatlara imza atan başarılı geleceğimizi inşa etmeliyiz.

Rabbimiz, dünyayı öncelemeden, dünyadan da nasibini unutmadan dünya nimetlerini ebedi ahiret yurdunun kazanılmasına uygun olarak harcayan Mü'min'i kâmillerden olmayı her birimize lütfeylesin. Sıhhat ve afiyetler dilerim.

omerlutfiersoz@gmail.com

 


Yazarın Diğer Yazıları