Nasıl Bir Gençlik?-1-

Geçtiğimiz günlerde, KADEM Konya Temsilciliği Gençlik Komisyonu tarafından düzenlenen “Nasıl Bir Gençlik?” konu başlıklı Söyleşinin konuğu Yazar Yusuf Kaplan Beyefendi idi.Tek kelime ile belirtmek gerekirse, Söyleşi, Mükemmeldi. Öncelikle böyle güzel bir organizeyi yaptıkları için KADEM Konya Temsilcilik Başkanı Dr. Kübra Solak Hanımefendinin şahsında emeği geçen bütün kardeşlerimize ve tuttuğu notları şahsıma gönderme zahmetinde bulunan Konya Genç Memur Sen Başkanı Sayın İbrahim Çetin’e şükranlarımı sunarım.

Yazar Yusuf Kaplan konuşmasında gençliğin içinde bulunduğu durumdan kurtulması ve arzu edilen bir duruma gelmesi için gerekli olan reçetenin özünü şöyle aktarmıştır: “İslam medeniyeti hafızası hiçbir zaman dışarıdan çökertilememiştir. Peki bugünün gencine nasıl bir rol düşmektedir? Nasıl bir gençlik?

Müslümanlar Grek düşüncesiyle yüzleştiler, oradan beslendiler, Grek düşüncesini dönüştürmeye çalıştılar. Sadece Grek düşüncesini değil, temasa geçtikleri bütün medeniyet, kültür, ve dinleri, batılıların yaptığı gibi kökünü kazımadılar. İlk önce temasa, irtibata, iletişime geçtiler. Onların, kendi kültürlerini ve dinlerini yaşayabileceği bir zemin hazırladılar. Batılıların yaptığı gibi başka medeniyetlere hayat hakkı tanımayan bir dünya kurmadılar. Etkileşime geçtikleri düşünceleri, Vahyin filtresinden geçirerek onlardan nasıl yararlanabileceklerini gösterdiler. Kur'ân'dan süt emecek, Efendimizin Yolunu yol bilecek, başka her şeyi elinin tersiyle itecek hakikatli bir gençlik. Bu dünyada yaşayacak ama bu dünyayı yaşamayacak. Yaşadıkları zamanla ve mekanla kayıtlı bir hayat yaşamayacak. Yarınlar, bu günlerden vazgeçebilenlerin olacaktır.

İHL’ler belki yüz senemizi kurtardı ama aslolan dünyamızı kurabilmektir. Koruyucu değil kurucu bir gençlik. Biz hazıra konmayacağız. Biz bir şeyleri yeniden kuracağız. Kendinizi küçük görme hastalığından öncelikle kurtulmalısınız. İnsanların yükünü omuzlarında taşıyan kişinin adı öncü kuşaklardır. İslâm, hem fizik (âfâk) hem fizikötesi (enfüs) boyutları meczeder. İslâm medeniyetinin tarihî yolculuğu, enfüs’le / dikey eksenle, âfâk / yatay eksen arasındaki med-cezir, gidiş-geliş, akış-bakış hareketidir.  Dikey eksen, çağrı’nın kurulduğu Mekke sürecine, dalga kırma dönemine; yatay eksense çağrı’nın çağ’ını kurduğu, dalga kurma dönemi Medine sürecine denk gelir.

Batılılar, İslâm’ın insanı, hayatı, eşyayı bir bütün olarak kavrayan, kucaklayan çift yönlü işleyen, her dâim bu iki yönünün birbirine yöneldiği, birbirini varoluşa kışkırtıp varettiği medcezir hareketi karşısında duramayacaklarını çok iyi biliyorlar. Bu durum; İslâm"ın dünya ile ukba arasında, fizik gerçeklikle fizikötesi gerçeklik arasında, iç ile dış dünya arasında, enfüs"le âfâk arasında, ruh’la beden arasında bir denge kurduğu anlamına gelir. Biz iç'te yolculuk yapmadığımız sürece dışa doğru, dünyaya doğru yapılan yolculuk insanı yoldan çıkarır. Bizim coğrafyamız, Batılıların sömürgeleştiremedikleri tek coğrafyadır.

İnsanlık; hız, haz ve ayartının kıskacında tarihinin en büyük varoluşsal sorunlarından birini yaşamaktadır. İnsanın geçmiş ve gelecek zaman duygusunu iptal eden, algı kapılarını kapatan, insanı hıza, haza ve ayartıya hapseden çağ körleşmesi, bütün özgürleşme biçimlerinin ayartıcı gönüllü köleleşme taleplerine dönüştüğü ontolojik bir yok oluş sürecidir. İnsanlık, belki de ilk defa, özgürleşme’nin hız, haz ve ayartı’yla gönüllü köleleşme biçimine dönüştüğü bir yokoluş sürecine doğru hızla, hazla ve tam gaz koşturuyor!

Bin yıldır tarihi akışı değiştiren Osmanlı’dır. Osmanlı çökmemiş, durdurulmuştur. Bunu iyi anlamamız gerekir. Hala dünya şunu iyi biliyor, Osmanlı insanlığın geleceğidir. Yüz senedir ontolojik bir yokoluş sürecindeyiz. Yüz sene önce her şeyimizi kaybettik. Ama Araplar her şeyini kaybetmediler. Dil varlığın evidir, bu ülkede yapılan en büyük tehlike dilin seküleştirilmesidir. Dilimizi yitiriyoruz ama biçimsel bir dilden bahsetmiyorum, Müslümanca düşünme biçimini kaybediyoruz. Zihnimiz Müslümanca işlemiyor. Dilimizi yitirdiğimiz için durduğumuz yeri de yitirdik. Halbuki insanın durduğu yer, gördüğü şeyi belirler. Dolayısıyla Mekke’de inşa edilen şey dildir. Müslüman zihnidir. Ve Mekke’de çağrı kurulur. Medine ise çağrının çağını kurduğu yerdir. Medeniyet ise çağlayana dönüştüğü yerdir. Hakikat Mekke'de hayat buluyor, yani bir Müslüman fikri, Müslüman kavrayışı, bakışı, açısı üretiyor, yer'ini belirginleştiriyor. Medine hayat oluyor. Medeniyet sürecinde de hayat sunuyor.

Çağrı çağını kuracak. Mekke Medine’sini kuracak. Çağını Kuramayan Çağrı Bizim değildir. Osmanlı’nın durdurulması ile (tarih yapan bir aktör) İslam medeniyeti ortadan kalkmıştır. Ama şunu unutmayalım ki Krallar tarih yapar, soytarılar oynar. Bil-kuvve umut, bil-kuvve fiile dönüşecek mi? Liberalizm, kapitalizmin şuh fahişesidir. Batı dünya üzerinde PORNOGRAFİK bir düzen kurmuştur. Yani ayrıntıların ayartısı üzerinden dünyada olup bitenleri konuşuyoruz. Bizi ayrıntıların içerisinde boğuyorlar, ayrıntılarla bizi bütünü görmememizi engelliyor. IŞİD bizim meselemiz değil. IŞİD’ i biz üretmedik. Terör örgütleri konuşularak olayın üzeri kapatılmaya çalışılıyor. Hiç kimsenin derdi terör örgütü ile savaşmak değildir. Arka planda İslam var. Çünkü IŞİD her kapıyı açan son derece kullanışlı bir İngiliz anahtarıdır ve bütün kapıları açar. Biz sonraki yüzyıllarda tarihten çekildik. Bu IŞİD denen İngiliz anahtarı, Esed’ in kapısını açıyor, Ruslara, İranlılara, Amerikalılara kapısını açıyor, bir tane bizim kapımızı açmıyor.

Dünya bize bakıyor. Yeniden toparlanıp gelecekler mi diye. Biliyorlar ki biz geldiğimizde onlar gidecekler. Biz geleceğimizin ipuçlarını vermeye başladık. Dünya 1,5 ülke üzerinden yönetiliyor. 1---İngilizler 0,5 ----Yahudiler. İngilizler makinayı üreten insanı yetiştirdi, Yahudiler tüketen hayvan insanı. Böylelikle dünyayı şekillendiriyor. Tükettikçe özgürleştiğini düşünen bir anlayışımız var. En iyi köleler, kendini özgür zanneden kişilerdir. Özgürlük, Öz’ün gür olmasıdır.

Bir meseleniz varsa mesuliyetiniz var. İslam tarihi en zor dönemini yaşıyor. 20 yy insanlık tarihinin en karanlık tarihidir. Batılılar bütün dinlerin, müntesiplerinin ilişkisini bitirdiler. Sadece Müslümanları kazıyamadılar. Beş asır üç kıtanın kesişimini Dar-üs selama çevirdik. Tarih son 300 yıla kadar bu coğrafyadan yapıldı. Tarih merkezinde bizim olduğumuz coğrafyadan yapılıyor. Coğrafyada biz olmadığımız için bu coğrafyada farklı ülkeler tarih yapmaya çalışıyor. Dün, buradaydık tarih buradan yapılıyordu.Bugün bu boşluğu Amerikalılar, Avrupalılar doldurmaktadırlar.

Gençleri ihmal edenler, geleceklerini imha ederler. Bir gencin derdi varsa, dersini de almış demektir. İnsanların yükünü omuzlarında taşıyan kişinin adı öncü kuşaklardır. Önümüzdeki 10 yıllık süreçte 100 yılımızı kuracak nesil inşa etmek zorundayız.

Üç Tehlikeli Oryantalist Proje Vardır: 1- Hz. Muhammed (s.a.s)’ in konumunu sarsmak. 2- İslâm düşüncesinin Gazali ile bittiği masalını yaymak. 3- Osmanlı’yı unutturmaktır. Maalesef ikinci ve üçüncü maddelerde belirtilen hususlarda başarılı oldular. Son çeyrek asırdır, adım, adım birinci projeyi hayata geçirmeye çalışmaktadırlar. Batılılar, Hz. Peygamber'i (s.a.s.) deve dışı bırakmayı başardıklarında dinin kısa devre yapacağını kendi Protestanlık tarihlerinden çok iyi biliyorlar. 0 yüzden, Hz. Peygamber'in konumunu sarsmaya, bunun için de hadisleri tartışmaya açmaya çalışıyorlar. Sonra, sıra Kur'ân'a gelecek. Bu nedenle, peygamberimize saldırıyorlar.
Tarihte karşılaştığımız en büyük saldırı bu! 0 yüzden müteyakkız olmak zorundayız.


Yazarın Diğer Yazıları