DOLAR
40,71
EURO
47,37
STERLİN
54,44
GRAM
4.420,73
ÇEYREK
7.237,47
YARIM ALTIN
14.520,20
CUMHURİYET ALTINI
28.905,59

ÖZELLİKLE SON AYLARDAKİ HUTBELER; MÜKEMMEL

 

     Özellikle son aylarda Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan hutbelerin her yönüyle mükemmel olduğunu ifade etmeliyim. Böyle mükemmel hutbelerin hazırlanmasına vesile olan başta Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Ali Erbaş olmak üzere emeği geçenlere gönülden şükranlarımı sunarım. Rabbimiz razı olsun. Bu güzel hutbelerden rahatsız olanları da biliyoruz. Korkmadan çekinmeden her zaman hakkı haykırmak zorundayız. Kendini bilmez bazı siyasetçi, sanattan yoksun sanatçı sıfatlı ahlâksızlar doğrudan İslam'a saldıramadıkları için hutbede okunan âyet, hadis hükümlerini Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden eleştirmektedirler. Sizler niye rahatsız oluyorsunuz. Hutbeler ve içeriği Müslümanlar içindir...

     Son aylarda okunan hutbe başlıklarından bazılarını hatırlatmak istiyorum: Hayâ; Allah'ın Emri, Fıtratın Gereği, Gazze; İnsanlığın Onur Sınavı, Suyumuzu İsraf Etmeyelim, Sahih Dini Bilginin Önemi, Geçmişe İbretle Geleceğe Ferasetle Bakalım, Kamu Hakkı Dokunulmazdır, Her Yaz Yeni Bir Heyecan; Cami, Çocuk ve Kur'an, Düğün Yapmanın da Bir Âdâbı Vardır ve benzeri. Bu hutbelerden bazı bölümlerini aktarmak istiyorum:

     Bir gün Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s) ashabına "Allah'tan gerektiği gibi hayâ ediniz!” buyurdu.    Ashâb-ı kirâm "Ya Resûlallah! Biz Allah'tan hayâ ediyoruz!” dediklerinde, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) onlara şu uyarıda bulundu: "…Allah'tan hakkıyla hayâ etmek, bütün organları her türlü günah ve haramdan korumaktır. Dünyanın geçici nimetlerine aldanmamaktır. Ölümü ve hesabı asla unutmamaktır.”(Tirmizî, Sıfatü'l-kıyâme, 24)

     Hayâ, yüce dinimiz İslam'ın kadın erkek her Müslüman'a emrettiği temel bir ahlâk ilkesidir. Hayâ, nefsin her türlü aşırılığına karşı gösterilen onurlu bir duruştur. İnsanı bütün kötülüklerden koruyan güçlü bir kalkandır. Hayâ, bir hayat tarzıdır. Fıtratın gereği, bedenin süsü, imanın hayata yansımasıdır. Maalesef, mahremiyetin pervasızca ihlal edildiği bir çağda yaşıyoruz. Günümüzde giyim sektörü, modacılar ve bazı medya çevreleri, "özgürlük” ve "çağdaşlık” adı altında çıplaklığı özendirmekte, örtünmeyi değersizleştirmektedir. Bu anlayış, kadını da erkeği de değerli bir varlık olmaktan çıkarıp izlenen ve tüketilen bir nesneye indirgemiştir. Oysaki insanın bedenini, mahremiyetini ve özelini toplum önünde sergilemesi; aklın, vicdanın ve fıtratın bozulmasıdır. Resûl-i Ekrem (s.a.s): "Azîz ve Celîl olan Allah Halîm'dir, hayâ sahibidir, ayıp ve kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever.” (Nesâî, Gusül,7)buyurmaktadır. Dolayısıyla kısa giysiler ve şeffaf kıyafetler giyilmesi, nerede ve hangi amaçla olursa olsun Allah'ın örtünme emrini ihlaldir, haramdır. Uzuvları belli edecek şekilde dar elbise giyenler Allah Resûlü (s.a.s)'in ifadesiyle "Giyinik çıplaklardır.” (Müslim, Cennet, 52)  Küçük yaştan itibaren çocuklarımıza hayâ ve edebin önemini anlatalım. İnancımıza ve medeniyetimize uygun bir giyim tarzını sevdirerek onları yetiştirmeye çalışalım. Evlatlarımızın fıtratlarını bozacak her türlü yanlıştan onları korumanın gayretinde olalım. Bu hususa dikkat etmemek; ebeveynler için ciddi bir hata, büyük bir sorumsuzluk, ağır bir vebaldir. 

     Allah (c.c.)'ın hayâ ve iffet konusunda erkeğe ve kadına yüklediği sorumluluk aynıdır. Nitekim Yüce Rabbimiz Nûr sûresinin otuzuncu ve otuz birinci âyetlerinde şöyle buyurmaktadır: "Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, iffet ve namuslarını korusunlar…” "Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, iffet ve namuslarını korusunlar. Kendiliğinden görünen yerler dışında ziynetlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar...” (Nûr, 24/30, 31)

     O halde, her işimizde olduğu gibi giyim kuşam ve mahremiyet konusunda da ölçümüz Allah'ın emirleri ve Peygamber Efendimiz (s.a.s)'in sünneti olmalıdır. Unutmayalım ki bedeni açıkta bırakan elbiseler, vücut hatlarını belli eden kıyafetler tarz ya da imaj değil Allah'ın emirlerini ihlal etmektir. Bazı sinema, dizi film, dijital mecralarda yapılan yayınlar ve reklamlar aracılığıyla normalleştirilmeye çalışılan çıplaklık, cesaret ve özgürlük değil, aile kurumuna yapılan bir saldırıdır. Uygunsuz kıyafetlerle toplumsal alanlarda, hele hele kurumsal özelliği olan mekânlarda bulunmak asgari ahlâk kurallarına bile meydan okumaktır. Bu, çağdaşlık değil, ilkelliktir. Ahlâk ve edep ölçülerinin çiğnenmesine sessiz kalan herkes büyük bir vebal altındadır. Çünkü neslimizin iffetini, edebini ve ahlâkını korumak hepimizin ortak sorumluluğudur.

     Hadis-i Şerifte Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s) bizleri şöyle uyarmaktadır: "Size iki şey bıraktım. Onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar: Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta', Kader, 3) Sahih dini bilgi; inancımızın yaşanmasında, korunmasında, geleceğe aktarılmasında en güvenilir sığınak ve en sağlam kalkandır. Sahih dini bilginin hâkim olduğu toplumda; bidat ve hurafeler vücut bulamaz, istismara ve istismarcılara kapı aralanamaz, fitne ve fesat ateşi tutuşturulamaz. Din, vatan ve millet aidiyeti yok sayılamaz. Allah ve Resulünün önüne hiçbir kişi ya da ideoloji geçirilemez.

     Kamu hakkı; ‘Hukukullah'tır; Allah'ın hakkıdır, Rabbimizin bizlere emanetidir. Bu emanete sahip çıkmak, Müslüman olmanın bir gereğidir. Kamu hakkına ihanet etmek; sadece bir haksızlık değil, aynı zamanda bir zulümdür.

     Kamu malı ise; topyekûn bir milletin ortak menfaat alanıdır. Hiç kimse bu mallar üzerinde şahsi ve keyfi bir tasarrufta bulunamaz. Kamu malı; sadece hayatta olanların değil, henüz doğmamış çocukların, tüyü bitmemiş yetimlerin, bütün muhtaçların, garip gurebanın da hakkıdır. Kur'an-ı Kerim'de ‘Gulûl' olarak isimlendirilen hazine, kamu, belediye, vakıf ve dernek mallarına el uzatmak; insanı dünyada zillete, ahirette büyük bir azaba sürükleyen ağır bir vebal, büyük bir günahtır. Nitekim Yüce Rabbimiz,  "…Kim, kamu malına ihanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı, boynuna asılı olarak gelir...  (Âl-i İmrân, 3/161) buyurmaktadır.

     Kamu imkânlarını amacı dışında kullanmak, kamuya ait işleri yavaşlatmak ya da aksatmak, verilen görevleri layıkıyla yerine getirmemek, hem vebal hem de günahtır. Kamu hizmetlerini sunarken insanlar arasında ayrım yapmak, tanıdığı kişilere öncelik vermek, çalışma saatlerinde şahsi işlerle meşgul olmak, hak hukuk tanımamaktır, günahtır. Yaptığı iş karşılığında aldığı ücretten başka, hak etmediği bir ücret talep etmek harama el uzatmaktır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bu hususta bizleri şöyle uyarmaktadır: "Bir kimseyi bir işte görevlendirip yaptığı işin karşılığı olarak ona bir ücret verdiysek, onun bu ücret dışında alacağı her şey emanete hıyanettir.” (Ebû Dâvûd, Harâc, fey' ve imâre, 9,10)

     Her işimizde olduğu gibi nişan, nikâh ve düğün merasimlerindeki ölçümüz, yüce dinimiz İslam'dır. Dinimiz, düğün merasimlerinde erkeklerin ve kadınların kendi aralarında mahremiyete riayet ederek meşru sınırlar içerisinde eğlenmelerine izin vermiştir. Ancak mahremiyetin gözetilmediği, tesettürün hiçe sayıldığı, alkolün tüketildiği, sevinçleri kedere dönüştüren silahlı kutlamaların yapıldığı, yüksek sesli müziklerle gece gündüz demeden çevrenin rahatsız edildiği, oluşturulan konvoylarla insanların can ve mal emniyetinin hiçe sayıldığı bir eğlence anlayışı dinimizde yoktur. Hayatımızın her alanında olduğu gibi düğünlerimizde de helallerle yetinmek, haramlara asla tevessül etmemektir.

     Hayatımızı Kur'an ve Sünnet hükümlerine uygun olarak yaşayan Mü'minlerden olmamız duâsıyla sıhhat ve âfiyetler dilerim. 

     omerlutfiersoz@gmail.com 


Yazarın Diğer Yazıları