Aile İçi Şiddet-2-

Mutlu ve huzurlu bir âile yuvasının temelinde, karşılıklı sevgi saygı ve paylaşım yatmaktadır.  Böyle bir âilede hatalar giderilir, eksiklikler tamamlanır. Kur’ân-ı Kerîm bu durumu ‘ÖRTÜ’ ile ifade etmektedir. ‘’Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz’’(Bakara 2/187)
Elbise/örtü, nasıl insanı sıcak ve soğuktan koruyup ayıplarını örtüyorsa, aynı şekilde karı-koca da birbirlerinin ayıbını örten, kusurlarını gideren ve eksiklerini tamamlayan bir yapıya sahip olduğu müddetçe, o hane âdetâ bir cennet şûbesi olur.


Gerek Kur’ân’da ve gerekse sünnette âile kavramı üzerinde çok durulmuş olmasına rağmen, ne yazık ki hiçbir zaman kadına gerekli değer verilmediği gibi, tam tersine, âyetler ya hiç gündeme getirilmemiş ya da farklı yorumlar yapılarak kadınlara zulmedilmiştir. Meselâ mehirleri verilmemiştir. Kız kardeşlere hak ettikleri mirâs paylarının çoğu yerde hâlâ verilmediğini veya pek az verildiğini duymaktayız. Kocanın neredeyse ilâh yerine konulduğu vs’  Yine bunun için birçok hadîsler de uydurulmuş olup, bu uydurma hadîsler de bir vesîle ile güvenilir hadîs kaynaklarına kadar girmiştir. İstisnâları olmakla beraber ne yazık ki durum böyledir. Yani Kur’ân ve sünnete rağmen, islâm toplumlarında da kadına hak ettiği değer verilmemiştir. Kadınlara baskı yapmak için mâlesef ‘DÎN’ de kullanılmıştır. Biz biraz da latîfe olsun diye bunu şöyle seslendiriyoruz: ‘Şimdiye kadar Müslümanlar kadınların haklarını gaspettiler, zulmettiler, şimdi de ilâhî adalet tecelli ediyor. Kadınlar medenî kânun başta olmak üzere, zorba yasalarla erkeklerden rövanş almaya başladılar.’


Âile hukuku konusunda Kur’ân, ‘ELBİSE/ÖRTÜ’ kavramını kullanırken, Hz.Peygamber (SAV) de vedâ hutbesinde, buna Hz.Peygamberin ümmete  vasiyetnâmesi de diyebiliriz, şöyle buyuruyor: ‘’Sakın ha, kadınlara da iyi muamelede bulunun. Onlar yanınızda esir durumundadır. Onlara iyi muamelenin dışında (terketmek, dövmek gibi) bir hakka sahip değilsiniz. Ancak açık bir çirkinlikte bulunurlarsa o hariç. Çirkin iş (serkeşlik, dikbaşlılık) yapmaları halinde, önce yataklarını ayırın, (yine de serkeşliğe  devam edecek olurlarsa) yaralamayacak şekilde dövün. Bundan sonra itaat ederlerse, onlara zulmetmek için başka yol aramayın. (Bahanelere sığınmayın) Bilin ki sizin kadınlarınız üzerinde bazı haklarınız var. Kadınlarınızın da sizin üzerinizde bazı hakları vardır. Kadınlarınız üzerindeki haklarınız, istemediğiniz kimselere yatağınızı çiğnetmemeleri, evlerinize, hoşlanmadığınız kimselerin girmesine izin vermemeleridir. Onların sizdeki hakları ise, yiyecek ve giyeceklerinde iyi davranmanızdır.’(Tirmizî, Fiten 2)


Hadîs-i Şerîf, kaynaklarımızda genelde ‘VEDÂ HUTBESi’ şeklinde muhtelif yollarla ve birçok gündem ihtivâ edecek konularla rivâyet edilmiştir. Aslında bu rivâyetler insanlık tarihinin ilk ‘İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNÂMESİ’dir. Batı’nın uydurduğu ‘’.EVRENSEL’ beyannamesinin insanlıkla hiçbir alâkasının olmadığı, yaptıkları katliamlarla ortadadır.


Hadîs’in tahlîline baktığımızda âile huzurunun esasları bildirilmektedir. Öncelikli olarak, kadına iyi muâmelede bulunulması emredilmektedir. Karı-kocanın birbiri üzerindeki karşılıklı haklarından bahsedilmektedir. Bu haklardan fazlasını kimse isteyemez.
Kadının, kocası üzerindeki hakları: Örf ve âilenin ekonomik gücüne göre hanımının geçimini sağlamaktır. Yiyecek, giyecek ve barınma gibi.
Erkeğin karısı üzerindeki hakları ise: Genel olarak, kocalarına karşı serkeş/dikbaşlı olmamaları, kocalarının istemediği kimseleri eve almamaları şeklinde ifade edilmiştir. Kocalarının istemediği kimseler denilince, bu ifade dışarıdaki herhangi birileri şeklinde anlaşılmamalı. Böyle birileri zaten evin erkeği olmadan eve alınmaz. Buradaki incelik, mahremi olan kimselerdir. Yani nikah düşmeyenlerdir. Kardeş, amca, dayı, teyze gibi. Eğer bunlar gelip-gidip âile huzurunu bozacak davranış ve telkinlerde bulunuyorlarsa, âilenin saâdeti için evin erkeği bu tür akrabaların, kendi tarafından da olsa evine gelmelerine izin vermeyebilir. Kadın da buna riâyet etmek zorundadır.


Kadının serkeşliği ve dövülmesi meselesine gelince: Bu kelime Kur’ân’da ‘NÜŞÛZ,’ hadîs metninde ise ‘FÂHİŞE’ şeklinde gelmektedir.
NÜŞÛZ: Bu kelime genel olarak, ‘SERKEŞLİK’ şeklinde tercüme edilmektedir. Arapça’da ise sivrilik, yüksekilk ve tümseklik manalarına gelmektedir. Âlimlerin ortak kanaati ise, kadınların genel olarak, kadınlık vazifelerini yerine getirmemeleri ve üstelik inatçı tavırlar sergilemeleridir. Meselâ: Kocasına kaba davranmak, âsî olmak, kocasının cinsî ihtiyacını yerine getirmemek ki bu husus evliliğin olmazsa olmaz şartıdır. Kocasına karşı tavır alması, sevgisizlik göstermesi, kocasının tayin ettiği evde oturmaması ve sürekli hayatından şikâyette bulunmasıdır.


FAHİŞE: Hadîs metninde geçen bu ifâdenin, bildiğimiz ‘FUHUŞ’ olmadığı açıktır. Zira, fuhuş zinâ demek olup, ona derhal zinâ haddi uygulanır ve iş biter. Yani bu durum öyle dayakla geçiştirilemez. Hadîs metnindeki ‘FÂHİŞE’ kelimesiyle Kur’ân’daki ‘NÜŞÛZ’ sözü kastedilmektedir.
Gerek Kur’ân ve gerekse sünnette kadının dövülmesi meselesi aslında en son çare olarak zikredilmektedir. O zamana kadar farklı yaptırımlar söz konusu olup, nihâyet işin vehâmetini anlaması açısından dövmekten bahsedilmektedir. Yani kadın serkeşlik ettiğinde hemen döveceksiniz diye bir hüküm söz konusu değildir. Hemen burada erkeğin de serkeşlik ettiğinde ne olacak sorusu gündeme gelecektir. Serkeş bir koca da yine islâma göre hak ettiği karşılığı bulacaktır.
Evde koca olmanın gereğini yerine getiremeyen bir erkeğin de karısından kadınlık görevlerini yerine getrmesini bekleme hakkı da yoktur.
Mutlu ve huzurlu bir âile hayatı yaşama dileklerimle devamı gelecek yazımızda olmak üzere Allâh’a emânet olunuz.


Yazarın Diğer Yazıları