Aile İçi Şiddet-3-

Bilinmesi gereken en önemli mesele şudur: 'Âile kurumu hukûkî değil, ahlâkî bir kurumdur.' Bu sebeple âilevî meselelere bakarken bu durumu gözden kaçırmamak gerekir.


Hiçbir mesele şiddetle çözülemeyeceği gibi, âilevî meseleler de  şiddetle çözülemez. Çünkü şiddet, şiddeti doğurur. Kanun çıkararak, polisiye tedbirlerle çözülmesi de mümkün değildir. Nitekim son zamanlarda Avrupa uyum yasaları adı altında çıkarılan kanun veya kanun hükmündeki kararnamelerle bırakın aile içi şiddeti çözmeyi, daha da artış gözlenmektedir.


Önceden karısını döven adam, polis zoruyla evinden uzaklaştırılınca bu sefer öldürme yoluna gitmektedir. Yani iş, şiddetin çözülmesi bir yana, âile fâciâlarına dönüşmektedir.
Âile içi şiddetin çözümünde, herşeyden önce o âilenin büyükleri, sözü dinlenen etkin kişiler görev almalıdırlar. Oysa günümüzde âile büyükleri de meseleyi çözmek yerine, tam tersine çözümsüzlüğe itmektedirler.


Evlilik akdi/nikâh yapılırken, genelde âileler altından kalkamayacakları bir yük altına girmektedirler. Daha sonra da vaadler yerine gelmeyince dâhilî sıkıntılar ortaya çıkmakta ve büyüyerek devam etmekte olup, yeni evliler mutluluk yerine, sıkıntılarla uğraşmakta ve bu arada güven ve muhabbet de kaybolmaktadır. Halbuki en büyük zenginliğin kanaat olduğu hadisle bildirirlmektedir.
Mehir adı altında nerede ise bir servet ortaya konulmakta, sanki kız gelin edilmiyor, yuva kurulmuyor da, o kadar değere satılıyormuş gibi bir hava ortaya çıkmaktadır. Öbür taraftan, mal bölüşümü yasası ile erkekler her hâlü kârda mâdur edilmektedir. Yani erkek, hem bu kadar mehir vereceğim hem de hanım terkedip gitse, malımın yarısı da gidecek diye düşünmekte olup, sorumluluktan kaçma yoluna gitmektedir.  Burada çalışan kadınlar için bir problem olmamakla birlikte, genelde bu yasa erkeğin aleyhine istismâr edilmektedir. Daha yuva kurulurken güven bunalımı yaşanmaktadır.
Âile sorumluluğunu üstlenemeyecek kişiler ıslâh edilmeden evlendirilmemelidir.


TV'lerdeki kadın programları, özellikle 'Yuvalar nasıl yıkılır' şeklinde icraatlarda bulunmaktadır. Zaten programları yapanların ve o programlarda boy gösterenlerin çoğu da kendi yuvalarını ayakta tutamayanlardan oluşmaktadır. Böyle olunca da ne tür katkılarda bulunabilecekleri de ortadadır. Hemen hergün karşılaştığımız problemlerin başında, evde TV kadın programı izleyen hanımların kocalarına karşı hak iddiâ etmeye başlamaları, bizim şu haklarımız varmış hâ' onları yerine getirmezsen mahkemeye giderim türü çıkışlar, hiç yoktan yere âilelerde huzursuzluk ve yıkımlara neden olmaktadır.
Evlenen çiftlere, ailelerin müdahaleleri de sıkıntı ve daha sonra da şiddete sebep olmaktadır. Kadın tarafı kızlarını kışkırtmakta, erkek tarafı da aman kadın tarafına teslim olma şeklindeki telkinlerle, âile büyükleri el birliği etmişçesine huzursuzluğun ortaya çıkmasına ve büyümesine sebep olmaktadırlar.
Âile içi şiddet sadece karı koca arasında değil, bütün sülâle için de söz konusudur. Şiddet gören sadece kadınlar değil, çocuklar, ana-babalar da dahildirler. Modernitenin etkisiyle, herkes ben merkezli bir hayat düşündüğünden, özellikle âile büyükleri dışlanmakta ve büyük sıkıntılar yaşamaktadırlar. Tabiî ki büyüklerin bedduâlarını alan erkek ve kadınların âkıbeti de daha kötü olmaktadır.


Örnekler sayılamayacak kadar çok olmakla beraber, şiddetin sebep ve çözümüne dönük bir fıkra ile özetleyelim.
Fıkramız, bir demlik çay!
'Alt çaydanlık kaynana, üst ise gelin. Altta kaynana kaynadıkça üstteki gelini demler. Damât ise bardaktır. Her iki çaydanlık yani kaynana ve gelin bardağa boşanırlar. Bardaktakki kaşık ise görümcedir. Arada bir gelir karıştırır gider. Şeker ise çocuktur. Herkes durumuna göre ister. Bardak tabağı ise evin büyüğü yani kâim pederdir. Dökülenleri saçılanları toplar. Ona da dikkat edilmezse, herşeyi bebât eder. Süzgeç ise, âilenin değerleridir. Süzgecin delikleri büyük olursa, istenmeyen talaşlar geçer. Yani âile dış müdahalelerte açık hale gelir ve bozulabilir. Tam teşekküllü bir çayın oluşumunu sağlayan ateş ise huzurlu ve mutlu bir âilenin kendisidir.


Allâh korkusu ve kuldan utanması olmayan, ister erkek olsun isterse kadın olsun her yerde şiddetin öznesi durumundadırlar.
Âilesini, katleden psikopatlar yüzünden bütün erkekler aynı kategoriye konulmamalıdır. Kezâ edep ve ahlâk yoksunu örnekleri görüp bütün kadınlar da böyledir diye peşin hüküm verilmemelidir.
Kur'ân ve sünnet ölçülerine göre hareket eden herkes, hem âile ve hem de toplumsal hayatta mutlu ve huzurlu olur.
İslâmî bir hayatta, hak adâlet ve güzel ahlâk esastır. Hak ve adâletin olmadığı yerde, ister âile olsun, isterse toplum olsun zulüm hâkim olur. Zulüm ile de kimse âbâd olmamıştır.
Erkek âileyi ayakta tutan koruyucu bir değerdir. Kadın ise annelik gibi bir değere sahip olan yüceliktir.


Yazarın Diğer Yazıları