Allah (cc), Kulunun Zannı Üzeredir

Allâh’ın (cc) kulunu yaratmasındaki gaye, hiç tereddüt etmeden varlık ve birliğine samimiyetle inanması, Zât-ı Ulûhiyyet?ine kulluk etmesidir. Bu gaye de Zâriyât Sûresi’nin 56. Âyetinde ‘Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım’ buyurularak hüküm altına alınmıştır.
Allâh (cc), insanoğlunun kulluk görevini bihakkın yerine getirebilmesi için de onu hadsiz nimetlerle donatmış, hiçbir mahlûkâta vermediği akıl, fikir ve irâde gibi hususiyetlerle mücehhez kılmıştır. Bu hadsiz nimetler karşısında insana düşen ise, Yüce Yaratıcısına hüsnü zanda bulunmak, Onun istediği şekilde kulluk etmektir.
Allâh (cc) hakkındaki zannımız güzel olmakla beraber, tamamen ümitvâr da olunmamalıdır. Dînimizde bu durum, korku ve ümit arasında olunmalıdır şeklinde bir edep kâidesi olarak belirtilmiştir.
Kulun Allâh (cc) hakkındaki zannı hususunda birçok fikir ortaya konmuştur. Meselâ: Kul Allâh’ı nasıl bilirse ona göre muâmele edeceği. Kul, samimiyetle duâ ettiğinde, Allâh’ın onu kabul edeceği. Kul samimiyetle tevbe ettiğinde, tevbesini kabul edeceği. Kimilerine göre de hüsnü zannın daha gâlip olması gerekir denilmektedir. Buna sebeb de, Allâh’ın rahmetinin herşeyi kuşattığına dair âyet-i kerîme olmasıdır. O âyeti kerîme’de Yüce Allâh (cc) şöyle buyurur: ‘Bizim için bu dünyada da bir iyilik yaz, ahirette de. Çünkü biz sana varan doğru yola yöneldik. Allâh şöyle dedi: ‘Azabım var ya, dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır. Onu, bana karşı gelmekten sakınanlara, zekatı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım’. (A’râf 156)
Allâh’ın rahmetinden hissesini almayan hiçbir varlık yoktur. Bu Allâh’ın sonsuz rahmetinin bir gereğidir. Öyle olmasaydı, iblis başta olmak üzere, yüceler yücesi varlık ve birliğini inkâr edenleri helâk eder, hayat hakkı tanımaz. yaşatmazdı. Ancak insan rahmete de, azâba da, ancak Allâh (cc) hakkındaki zannına göre lâyık olur. Âyet-i Kerîme’de Yüce Allâh azabının dikkate alınmasını isterken, arkasından da bu azabtan koruyacak takvâ sahibi olmayı, zekât vermeyi ve âyetlere inanmakta devamlılığı istemektedir. Nitekim En’âm Sûresi 12. Âyet-i Kerîmesinde daha açık bir şekilde şöyle müjde verilmektedir: ‘De ki: Şu göklerdekiler ve yerdekiler kimindir? Allâh’ındır de. O merhamet etmeyi kendine gerekli kıldı. Andolsun sizi mutlaka kıyamet gününe toplayacak. Bunda hiç şüphe yok. Kendilerini ziyana uğratanlar var ya, işte onlar inanmazlar’.  Tâbiîn’den Hasan-ı Basrî Hazretleri bu edep şeklini çok güzel ifade etmiş ve şöyle demiştir: ‘Cennete bir kişi girecek denilse, o kişinin kendim olduğunu düşünür ve sevinirim. Cehenneme de bir kişinin gireceğini söyleseler, oraya da kendimin gireceğini düşünür ve korkarım’.
Kul, Yaratıcısı hakkında nasıl bir zan taşırsa Allâh (cc) da ona öyle muâmelede bulunacaktır. Bu konuyu Hz. Peygamber (SAV) gayet açık bir şekilde şöyle dile getirmektedir: ‘Aziz ve Celil olan Allâh (cc) şöyle buyuruyor: Ben kulumun zannına göreyim. O beni zikrettikçe/hatırladıkça ben onunla beraberim. O beni gizlice zikrederse, ben de onu gizlice zikrederim. O beni bir cemâat içinde zikrederse, ben de onu daha hayırlı bir cemâat içinde zikrederim. O bana bir karış (20cm) yaklaşacak olursa, ben de ona bir zirâ (70 cm) yaklaşırım. Şayet o bana bir zirâ (70 cm) yaklaşırsa, ben ona bir kulaç (170 cm) yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse, ben de ona koşarak giderim. (Buhârî, Tevhîd 15)
Hadîs-i Şerîf’de de Allâh (cc) hakkında güzel zanda bulunmaya, daha çok ümitli olmaya teşvikte bulunulduğu görülüyor. Aslında kulun Allâh’a güzel zanda bulunması sadece düşünceden ibâret olmamaktır. Bu güzel zannını başta farz olan ibâdetleri edâ etmek suretiyle, sâlih amellerde de devamlı olmaktır. Sâlih amel ise başkalarının kenisinden râzı olduğu her türlü maddî ve mânevî iyiliklerdir.
Allâh (cc) hakkında hüsnü zannın bir başka tezâhürü de hiç şüphesiz güzel ahlâktır. Îmân ile güzel ahlâk bir arada bulunduğunda, bu değere sahip olan zât-ı muhterem, Allâh katında en yüce mertebeye ulaşmış demektir. Allâh (cc) ondan râzı,ve oda Allâh’dan râzı olarak cennete ehil olur. Bu kemâle ermek de ancak Allâh hakkında hüsnü zannın gereğini yerine getirmekle mümkündür.
Güzel duygular amele ve fiiliyata dönüştükçe değer kazanır.


Yazarın Diğer Yazıları