Ana-Babaya İyilik

Ana-baba, diğer adı ile ebeveyn, varlık sebebimizdir. Varlığımızı onlara borçluyuz. Bizim için onlar, her türlü fedakarlıkta bulundular, bulunduğumuz zaman ve mekana gelmemize vesîle oldular.
Ana, baba ve evlatlar bir âilenin temelinin teşkil ederler. Her birinin diğerlerine karşı görev ve sorumluluğu vardır. Bir âilede en çok hizmeti geçen ise annedir. Bu sebeple evlâdı üzerinde en çok hakkı olan da yine annedir.
Çocuk anne rahmine düştüğü andan itibaren, anne için meşkkatli günler de başlar. Doğum zamanına kadar bu meşakkat ve çile artarak devam eder.
Doğum ise başlı başına bir sıkıntıdır. Zira doğum sırasında devâsız dertlere yakalanan, hayatını kaybeden anneler çoktur.
Doğum ile beraber 10-15 yıl sürecek olan, samimi ve tek taraflı fedakarlık hep anne tarafından yapılır. Emzirilmesi, giydirilmesi, temizliği, tedâvîsi ve terbiye edilmesi gibi hizmetleri hep anne yerine getirir.
Sonsuz merhametin sahibi olan Yüce Rabbimiz, hayvanlar âlemi dahil olmak üzere bütün annelere rahmetinin gereği olarak şefkat duygusu yerleştirmiştir. Eğer anne sefih/beyinsiz, yüce annelik duygusunu yitirmemişse, ne yazık ki dostu ile beraber olup çocuğunu katledenleri de duyuyor, şahit oluyoruz. Bu türleri konumuzun dışındadır.
 ‘RAHÎM’ ismi ile annelerde tecelli ettiği için, canlının teşekkül ettiği yere ‘ANA RAHMİ’ denmektedir. Bu tecellîden dolayıdır ki anneler, rahatlarını, sıhhatlerini, yeme-içme ve giyinmelerini düşünmeden bütün imkanlarını çocuğu için kullanır. Hatta anne yavrusu için tereddütsüz kendi hayatını bile feda eder.
Annenin bu hizmetlerini evladın ödemesi mümkün değildir. Evlâd sadece bunun bilincinde olmalı, minnetâr olduğunu annesine hissettirmelidir.
Aynı rahimden/anadan olanlara ise birinci dereceden akrabalar denilmektedir. Bu akrabaların birbirleri ile olan ilişkilerine de yine ‘ANA RAHMİ’ esaslı olarak ‘SILAİ RAHÎM’ tabiri kullanılır. Silai rahîm ise akrabalar arası ilişkileri sağlam tutmak, karşılıklı hak ve sorumluluklarını gözetmek demektir.
Baba da elbette anne ile beraber sıkıntılara ortak olmaktadır. Maddi ihtiyaçların temini için birçok sıkıntılara katlanmaktadır. Âilesi/evlâdı için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamaktadır. Bu sebeble, evlâd hem anasına, hem de babasına ömür boyu minnet/teşekkiür borçlusudur.
Yüce Dînimiz İslâm, evlâdın ana-babaya karşı olan hürmet ve hizmet konusunda kesin hükümler koyarak dikkat çeker, bunda da ısrar eder. Nitekim birçok âyet’i kerîme ve hadîs-i şerîflerde ebeveyne iyilik yapmanın öneminden bahsedilir. Meselâ: ‘Rabbin, kendisinden başkasına asla ibâdet etmemenizi, ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri ya da ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, san onlara
‘ÖF’ bile deme. Azarlama, onlara tatlı ve güzel söz söyle.
‘Onlara merhamet ederek tevazû kanadını indir ve de ki: ‘Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı’ (İsrâ, 23-24)
‘İnsana da, anne babasın iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (işte onun için) insana şöyle emrettik: Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır.’ (Lokmân, 14)
‘Biz insana anne babasın iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu. Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilmesi süresi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilhâm et. Neslimi de sâlih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.’ (Ahkâf, 15)
Bir gün Hz Peygamber’e (sa) bir adam gelerek, Ey Allâh’ın Resûlü! Kendisisne güzel muamele ve hoş söz söylememe daha layok olan kimdir* diye sordu. Hz. Peygamber (sav) ‘ANAN’dır diye cevap verdi. Adam tekrar: Sonra kim? Peygamber (sav) ‘ANAN’dır buyurdu. Adam yine sordu. Peygamber (sav) yine ‘ANAN’ dır buyurdular. Adam dördüncü defa aynı soruyu sorunca, Hz Peygamber (sav) bu defa: ‘BABAN’ dır diye cevapladı. (Buhârî, Edep 2)
Hz. Ebû Hureyre’den (ra), bir gün Peygamber (sav): ‘Burnu sürtülsün, burnu sürtülsün, burnu sürtülsün’ buyurdular. Kimin burnu sürtülsün ey Allâh’ın Resûlü diye sorulunca da, şu açıklamada bulundu: ‘Ana-babasından her ikisinin ya da sadece birinin yaşlılığına ulaştığı halde cennete giremeyenin’ (Müslim, Birr 9)
Amr İbn-u Âs’dan (ra): Resûlullâh (sav) şöyle buyurdular: ‘Allâh’ın rızası, babanın rızasından geçer. Allâh’ın hoşnutsuzluğu da babanın hoşnutsuzluğundan geçer.’ (Tirmizî, Birr 3)
Bir sahâbî Resûlullâh’a (sav) gelerek, ‘Ey Allâh’ın Resûlü! Ben cihâd’a katılmak istiyorum, bu konuda sizinle istişare etmeye geldim’ der. Peygamber’de (sav): ‘Anan var mı?’ diye sorar. Adam, ‘evet’ deyince, Hz Peygamber (sav) ‘Öyle ise ondan ayrılma, zira cennet, onun ayağının altındadır’ buyurur. (Nesâî, Cihâd 6)
Ebû’d Derdâ’dan (ra): Resûlullâh’ın (sav) şöyle buyurduğunu işittim: ‘Baba cennetin orta kapısıdır. Dilersen bu kapıyı terket, dilersen onu muhafaza et.’  (Tirmizî, Birr 3)
İbn-u Ömer’den (ra): Resûlullâh’ın (sav): ‘Kişinin yapacağı en üstün iyiliklerden biri, ölümünden sonra babasının dostlarına sıla-i rahîmde bulunmasıdır’ buyurduğunu işittim, demiştir. (Müslim, Birr 11)
Ana-babaya iyilik hususunda verdiğimiz bu örneklerden sonra, şunu da hatırlatmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Ana-baba çocuklarını güzelce terbiye ederler, sağlam bir Müslüman olarak yetiştirirlerse o zaman evlâdlarından karşılığını beklemeleri en doğal haklarıdır. Yoksa, bir yere dikilp de hiç bakılmayan bir fidan misali, sadece dünyaya getirip de ilgilenilmeyen evlâddan da bir şey bekleme hakları da yoktur.
Evlâdlar, ana-babalarını, Allâh’ın emri ile çeliştiği durumlarda dinlemezler. Mesela: Allâh (cc) ilim tahsil etmeyi emrediyor. Ana-baba da okuyup öğrenmeyi yasaklıyorsa, o zaman ana-babaya itaat edilmez.
Allâh’ın (cc) emri herşeyde önce gelir.
Allâh’ü Zülcelâl ve Tekaddes Hazretleri, cümlemizi ana-babalarının duâlarını ve hoşnutluklarını alarak kendirızâsını kazananlar zümresine dahileylesin.


Yazarın Diğer Yazıları