Birbirinizi Sevmedikçe Mü’min Olmazsınız

İslâm Ümmeti olarak en büyük kaybımız, ittifâk yerine ihtilâf üzere olmamızdır.
İttifâk, birlik. İhtilâf ise bölünme, parçalanma ve birbirine muhalefet etme demektir. Bölünme ve parçalanmanın neticesi ise gücünü kaybetmek, zayıflamaktır. İster fert, ister toplum olsun zayıf ve güçsüzün sözü hiçbir yerde geçmez. Kendisine îtibâr edilmez. Tıpkı günümüz İslâm dünyasında olduğu gibi.
Mü’minlerin birbirlerine karşı durumu ne yazık ki düşman aratmayacak derecededir. Tamamen dünyevî gailelerle, menfaatperestlik sâikasıyla ve zirveye çıkmış hased duygularıyla Müslümanlar birbirlerini yemeye, yok etmeye çalışmaktadırlar. Oysa Allâh ve O’nun Yüce Resûlü mü’minlerin birbirlerine karşı nasıl olması gerektiğini evrensel ilkelerle ortaya koymuştur.
Âyet ve hadîslere bakarak kendimizi tartalım, bakalım ağırlığımız ne kadar görelim.
‘Muhammed, Allâh’ın Resûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde halinde, Allâh’dan hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde alâmetleri yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’deki durumlarıdır. Onlar, filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allâh, kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. Allâh, içlerinden îmân edip sâlih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfât vadetmiştir.’ (Fetih, 48/29)
Hüküm kesin olarak şunu bildirmektedir. ‘Mü’minler, birbirlerine karşı merhametli, kafirlere karşı da şiddetlidirler.’
Merhametin gereği ise, birbirlerine karşı affedici, bağışlayıcı, yardımlaşmak ve destek olmaktır. İbâdetlerinden kaynaklanan alâmetleri ise geçmiş kitaplarda da aynı sıfatla zikredilmektedir. Günümüzde de kullandığımız ‘Nur yüzlü’ tabiri gerçek bir mü’minin görünen özelliğidir. Bu haliyle mü’min kâfre karşı elbette dik duruş sergiler. Bir başka âyet meâli şöyledir:
‘Allâh onları sever, onlar da Allâh’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allâh yolunda cihâd ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu Allâh’ın bir lütfudur’(Mâide, 5/54)
Mü’min, her şeyden çok Allâh’ı (CC) ve O’nun sevdiklerini sevmelidir. Bu sevginin tezâhürü ise, malı ve canı ile O’nun yolunda cihâd etmekten geri durmamaktır. Mü’min olduğu için de hiçbir kınayıcının kınamasına aldırış etmemelidir. Her şeyde Allâh’ın rızasını aramalıdır. Mü’minin bu özelliğini anlatan bir âyet meâli de şöyledir:
‘İnsanlar arasında Allâh’ı bırakıp da O’na ortak koşanlar vardır. Onları, Allâh’ı severcesine severler. Mü’minlerin Allâh’a olan sevgisi daha güçlü bir sevgidir’ (Bakara, 2/165)
Allâh’ı (CC) sever gibi, Onun yarattıklarını sevmek ancak şirk ehlinin işidir. Mü’minler ise, sevilmesi gereken her şeyi Allâh (CC) yarattığı için, yaratılanın ötesinde öncelikle Allâh’ı (CC) severler. Allâh’ın (CC) sevilmesini istediği şeyleri ve tabiî ki yine Allâh (CC) istediği için, birbirlerini severler.
Hz. Peygamber (SAV), birçok hadîs-i şerîflerinde mü’minlerin birbirlerini sevmesi hususuna dikkat çekmişlerdir. Birkaç tanesini zikredelim:
‘Nefsim kudret elinde olana (Allâh’a) yemin ederim ki, îmân etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de îmân etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz şeyi size haber vereyim mi? Aranızda selâmı yayınız.’ (Müslim, Îmân 93)
Dikkat edilirse, îmân etmiş olmanın bir şartı da mü’minlerin birbirlerini sevmesine bağlanmaktadır. Mü’minler birbirlerini sevmedikçe tam manasıyla îmân etmiş olmamaktadırlar.
‘Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve sefkat göstermede mü’minlerin misali, bir bedene benzer. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar da uykusuzluk ve hararette ona uyarlar.’ (Buhârî, Edeb 27)
Mü’minlerin birbirlerine karşı durumunu anlatan en güzel ifade şekli bu olsa gerek.
‘Nerede olursan ol! Allâh’a karşı gelmekten sakın. Yaptığın kötülüğün ardından bir iyilik yap ki, bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlâkın gereğine göre davran.’ (Tirmizî, Birr 55)
Elde olmadan veya maksadını aşarak bir mü’minden istenmeyen bir durum ortaya çıktığında, onun hemen yapılacak bir iyilikle ortadan kaldırılacağı ve düşmanlığın yerini dostluğun alacağı tabîîdir.
‘Hiç biriniz kendi için istediğini, (mü’min) kardeşi için istemedikçe îmân etmiş olmaz.’ (Buhârî, Îmân 7)
Bu hadîs-i şerîf’i hayatına rahber edinmiş bir mü’min hem Allâh katında, hem de mü’minler ve diğer insanlar nazarında saygınlığın zirvesinde bulunacaktır. Acaba bizler böyle miyiz.
Birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz zamanımızda bile mâlesef mü’minlerin hep birbirleriyle uğraşmalarından daha büyük bir felâket yoktur.
Allâh (CC) râzı olacağı kardeşliğin tecellisini bir an önce tüm insanlığa göstersin diye duâ etmekten başka çaremiz de yoktur.


Yazarın Diğer Yazıları