Çanakkale Savaşı Devam Ediyor

Bu da nereden çıktı dediğinizi duyar gibiyim. Ancak çevremizde olup bitenlere baktığımızda millet olarak büyük bir mücadele ve savaş içersinde olduğumuzu yaşayarak görüyoruz.
Geçmişte çok ağır bedel ödeyerek ecdadımızın verdiği Çanakkale Savaşı’nın yeri özel olmakla birlikte günümüzde de biraz farklı da olsa devam etmektedir. O zaman düşman belli ve karşımızda idi. Şimdi ise düşman hem içerde, hem de dışardadır. Nasıl ki o zaman yedi düvele karşı savaş verdiysek, bugün de fazlasıyla bütün küfür ordularıyla savaşıyoruz. Yetmedi, bu küfür ordularının içimizdeki uzantılarıyla da gece gündüz mücadele veriyoruz.
Çanakkale Savaşı denilince aklımıza hemen I. Dünya Savaşı sırasında 1915–1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası'nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleri gelmektedir. Bölge, îmân dolu göğsünü siper eden ecdadımızın kanıyla sulanmıştır. Muharbeler önce deniz, sonra da kara da devam etmiştir.
Bu savaşlarda ecdâdımız; Târih’te emsaline ender rastlanabilecek başarılara imza atmışlardır. Zira burada sadece düşmana karşı değil, yokluk ve imkansızlıklara karşı da savaşılmıştır.
İtilaf Devletleri, diğer adıyla “Ehli Sâlip” yani küfür orduları, Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele geçirmek, Rusya’ya yardım edebilmek için, başkent İstanbul'u ele geçirmek suretiyle Almanya'nın müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmak amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı'nı seçmişlerdir. Ancak saldırıları başarısız olmuş ve geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Kara ve deniz savaşı sonucunda iki taraf da çok ağır kayıplar vermiştir. Burada asıl maksat Osmanlı İmparatorluğunu tarihten silmekti. Bir başka ifade ile İslâm’ı yok etmekti.
Osmanlı İmparatorluğu, Almanya'nın Rusya'ya savaş ilan ettiğı 1 Ağustos 1914'ün hemen ertesi günü, Almanya ile bir ittifak antlaşması imzalamıştır. Bu antlaşma, imparatorluğun eninde sonunda Almanya'nın ana gücünü oluşturduğu İttifak Devletleri safında fiilen savaşa gireceği anlamına gelmektedir. Enver Paşa, fiilen savaşa girmeyi, seferberliğin tamamlanmamış olması ve Çanakkale Boğazı savunmasının tamamlanmaması gibi gerekçelerle ertelemeye çalışmıştır. Ancak Almanya, bir an önce savaşa fiilen girilmesi için baskılarını sürdürmüştür. Bu baskılar, Akdeniz'de İngiliz donanması önünden çekilen Goeben ve Breslau savaş gemilerinin İstanbul'a gelmesiyle bir oldu bittiye getirilmişti. Daha sonra Osmanlı Donanması'na bağlı bir grup gemiyle Karadeniz'e açılan bu gemiler 27 Ekim 1914 tarihinde Rus limanlarını top ateşine tutunca, Rusya da Osmanlı İmparatorluğu'na karşı savaş ilan etmiştir. 
İngiliz Donanma Bakanı Winston Churchill, 1914 yılı Eylül ayında Çanakkale Boğazı'nın donanmayla geçilerek İstanbul'un işgalini öngören bir planı uygulamaya koymuştur. Plana göre İngiliz ve Fransa gemilerinden oluşan bir donanmanın Boğaz'a geniş çaplı saldırıları 1915 Şubat ayında başlatıldı. En büyük saldırı ise 18 Mart 1915 günü gerçekleştirildi. Ancak Birleşik Donanma ağır kayıplar vererek saldırıdan vazgeçmek zorunda kaldı. 
İtilâf Devletleri, deniz harekâtıyla İstanbul'a ulaşamayacaklarını anlayınca, bir kara harekatıyla Çanakkale Boğazı'ndaki Osmanlı sahil topçu bataryalarını ele geçirmek düşüncesi ile yeni bir planı uygulamaya sokmuşlardır. Buna göre hazırlanan İngiliz ve Fransız kuvvetleri 25 Nisan 1915 şafağında Gelibolu Yarımadası'nın güneyinde beş noktada karaya çıkarılmıştır. 
İngiliz ve Fransız çıkarma kuvvetleri her ne kadar Seddülbahir ve Arıburnu sahillerinde köprübaşları oluşturmayı başardılarsa da Osmanlı kuvvetlerinin inatçı savunmaları ve zaman zaman giriştikleri karşı taarruzlar sonucunda Gelibolu Yarımadası'nı işgalde başarılı olamadılar. Bunun üzerine sahildeki kuvvetler takviye edilmek için Arıburnu'nun kuzeyinde Suvla Koyu'na 6 Ağustos 1915 tarihinde yeni kuvvetlerle bir üçüncü çıkarma yapılmıştır. Ancak 9 Ağustos’ta başlatılan birinci çıkarma karşı taarruzumuzla püskürtülmüştür.
İngiliz ve Anzak kuvvetlerinin İkinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen genel taarruzları da birincisinde olduğu gibi Osmanlı savunmasını aşamamıştır. Tüm bu gelişmelerin sonrasında İngiliz, Anzak ve Fransız kuvvetleri Gelibolu Yarımadasını 1915 yılı Aralık ayı içinde boşaltmak zorunda kalmışlardır.
Ecdâdımızın çok ağır bedeller ödeyerek bize miras bıraktıkları bu cennet vatanımızdan aslında Hristiyan e Siyonist dünya vaz geçmiş değillerdir. Her gün adına terör olayları diyerek basitleştirilmeye çalışılsa da millet olarak bir savaşın fiilen içindeyiz. Eşkıyadan ele geçirilen silahlar, sözde dost zannettiğimiz devletler ait. 
Küfür dünyasının böl, parçala ve yut siyaseti olanca gayretiyle tüm İslâm dünyasında ve özellikle ülkemizde uygulanmaya çalışılmaktadır. 
Düşmanın silahları farklı boyutlar göstererek yazılı ve görsel medya gibi; milletimize doğrultulmuş olup, saldırılar aralıksız devam etmektedir. Bu saldırılar karşısında millet olarak her zamankinden daha fazla kenetlenmeye mecburuz. Buna sebep ise, dışarıdaki düşman kadar içerdeki hainlerin daha tehlikeli oluşudur.
Çanakkale’de olduğu gibi, düşman bizi yok etmek için elinden geleni yapmaktadır. Mesela o zamanlarda Osmanlı askerine karşı Kimyasal silah kullanma gündeme getirilmiş ancak bunun insanlığa yakışmayacağı dile getirilmiştir. Yukarda adı geçen Winston Churchill “Osmanlılara karşı Kimyasal silah kullanmada bir sakınca yoktur. Çünkü onlar insan değillerdir.”diyecek  kadar düşmanlığının sınırsızlığını göstermiştir. 
Dünün İngiliz’i Avrupası neyse, bugün de aynıdır. Değişen hiçbir şey yoktur. Mesele Hilâl ile Haç’ın, İslâm ile küfrün mücadelesidir.
Çanakkale şehitlerimiz başta olmak üzere, bütün şehitlerimizi bir kez daha rahmetle ve minnetle yâd ediyoruz.
Allâh (CC) her sahada milletimizin yâr ve yardımcısı olsun.

Yazarın Diğer Yazıları