Deccal- Mehdi’nin Gelişi Hz. İsa’nın Nüzülü- Müslümanların Kurtuluşu!!!-1-

Fitnelerin en büyüklerinden birisi de hiç şüphesiz ‘Dîn Fitnesi’ dir. Dîn fitnesinin en büyük sebebi de asıl kaynakların ‘Kur’ân ve Sünnet’in bir kenara bırakılarak bid’ât, hurâfe ve isrâiliyat kaynaklı kültüre teslim olmaktadır.
Kültür denilen şey doğru da olabilir, yanlış da olabilir. Hatta doğruların saptırılmış şekli de olabilir. İlim ehli olmayanlar kültüre dayalı olarak duydukları her şeyi doğru zannederler ve bilmeyerek çoğu zaman yanlışı savunurlar.


Kur’ân’ın nâzil olduğu Yedinci Yüzyıldan, içinde bulunduğumuz Yirmi birinci Yüzyıla kadar geçen On Dört Asırlık zaman zarfında, gerçek İslâm’ın içine birçok bid’ât, hurâfe ve isrâiliyâtın girdiği ilim ehlinin mâlûmudur. Bu durumun oluşmasında Târih’î, sosyal ve siyâsal birçok etken vardır. Herbir bid’ât, hurâfe ve isrâiliyât dal budak salarak, sürekli büyüyüp gelişerek günümüze kadar gelmiş ve olgunlaşarak, daha da güçlenerek devam etmektedir.
Mecâzen söylenmiş ve anlatılmış bazı konular da ehil olmayanlarca hakikat zannedilerek nakledilmiş ve kültürümüzde önemli bir yer işgal etmişlerdir. Bu kadar karmaşa içersinde kalan Müslümanlar da mâlesef yersiz çekişmeler ve tartışmalarla birbirlerine düşmüşlerdir. Ortaya çıkan kargaşalar hep düşmanların işine yaramıştır. Hatta bu yersiz tartışmalar yüzünden Müslümanlar birbirlerine kılıç çekmekten bile çekinmemişlerdir. Günümüzdeki durum da bundan farklı değildir.
Küfür ehlinin tek gayesi Müslümanları sindirip yok etmek veya kendilerine uydu yapıp köle gibi kullanmaktır. Müslümanlar ise bu dehşetli ve vahşetli durumu görmeden ipe sapa gelmez meselelerle birbirlerini alt etmeye çalışmaktadırlar. Böylece farkında olmadan düşmanlarına hizmet etmekte ve kazanan hep düşmanları olmaktadır.


Dînimizin temel kaynakları olan Kur’ân ve Sünnet, Müslümanların hak ve hakikatten ayrılmamalarını, kardeş olmalarını ve devamlı olarak çalışıp üretmelerini emretmiştir. Yüce Allâh (CC) her yerde Müslümanların aksiyonel bir toplum olmasını emretmiştir. Kur’ân ve Sünnet hattında olunduğu müddetçe Müslümanların güçlü olup gündem belirleyeceklerini ve insanlığa rehber olabileceğini birçok âyet ve hadîs’te görmekteyiz. Bu çizgiden sapıldığı zaman İslâm ehlinin kişilik ve kimliğini kaybedeceklerini ve akla hayale gelebilecek her türlü zillete maruz kalacaklarını da yine birçok âyet ve hadis’te görmekteyiz. Buna rağmen İslâm Dünyası Kur’ân ve sünnetten uzaklaşmış ve kendisini dalâletin kucağında bulmuştur. Hak ve hakikat yerine üzülerek söylemek gerekirse ortaya ihale Müslümanlığı hakim olmuştur. Hemen herkes birilerine tavsiyelerde bulunuyor, birbirlerini iyi olmamakla eleştiriyor ve hep başkalarının bir şeyler yapmasını bekliyor. Hiçbir şey olmayınca da bir kurtarıcı bekleniyor. Boş tesellilerle ümmet olarak avunuyoruz.


Kur’ân-ı Kerîm; mütevâtir olarak rivayet edilip kayıt altına alındığından ve Allâh’ın (CC) koruması altında olduğundan ayetler uydurulamamaktadır. Fakat hadîs-i şerîfler öyle olmadığı için tarihi süreç içersinde birçok hadîs uydurulduğu da bir vâkıâdır. Ümmeti asıl sıkıntıya sokan da hep uydurma hadislerle zihinlerin meşgul edilmesi ve kafaların karıştırılmasıdır. Mâlesef bu acı gerçek Müslümanların hep sıkıntı kaynağını oluşturmuştur.
Âhir zaman alâmetleri adı altında kültürümüzde yer eden sayısız rivayet mevcuttur. Bu rivayetlerden pek azı sahih olup çoğunluğu sonradan uydurulmuştur. Sahih olan rivâyetler de genelde toplumların helâkine sebep olacak durumlardır. Buna esas olarak da zaten Kur’ânda birçok toplumun helâk sebepleri anlatılır. Hz. Peygamber (SAV) de Kur’ân’ın mübelliği ve müfessiri olması hasebiyle toplumları helâk edecek olan halleri açıklığa kavuşturmuş ve ümmetine ihtârda bulunmuştur.


İlk insan ve peygamber Hz.Âdem’den (AS) zamanımıza kadar birçok toplum, helâk edici fiilleri işlediklerinden İlâhî gazaba uğrayarak yok olup gitmişlerdir. Daha sonra Allâh (CC) kendisine kulluk edecek samimi, dindâr toplumlar yaratmıştır.
Geçmişte helâk olmuş milletleri o helâke götüren işler günümüz dünyasında da fazlasıyla mevcuttur. Bu fecî durumdan kurtulmak için İslâm ümmeti Kur’ân ve sünnete dönmek yerine aşırı bölünmüşlük ve parçalanmışlığın da etkisiyle bir kurtarıcı bekler hale gelmiştir. Halbuki Hz. Peygamber (SAV) asırlar ötesinden biz ümmetini şöyle uyarıyor: ‘Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sarıldığınız müddetçe asla sapıtmayacaksınız. Allâh’ın Kitabı (Kur’ân-ı Kerîm) ve Resûlünün sünneti.’ (İmâm- MÂLİK: Muvattâ, Kader 3) Başka bir ihtârında da Resûlullâh (SAV) şöyle buyurur: ‘Size, ona sarıldığınız takdirde benden sonra asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri, diğerinden daha büyüktür. Bu da Allâh’ü Teâlâ’nın Kitabıdır. Semâdan arza uzatılmış bir ip dururmundadır. (diğeri de ) Ehl-i Byet’imdir. Bu iki şey cennette Kevser Havuzu’nun başında bana gelip (hakkınızda bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Öyleyse bunlar hakkında, arkamdan bana nasıl bir halef olacağınızı düşünün.’ (Tirmizî, Menâkıb 77)
Sunuş yazımız biraz uzadı. Fazla söze gerek yok. Kurtuluş isteyene rehber Kur’ân ve Sünnettir diyerek sonraki yazımıza ‘DECCAL’ konusuyla devam edeceğiz inşaallâh.


Yazarın Diğer Yazıları