Din Ahlakı Bozar mı?

Ulusal bir tv. de tartışma programı yapılmış. Bir bilim adamı prof. Din'in ahlakı bozduğunu iddia etmiş. Kendisine cevap vermeye çalışan bir din adamına da 'Sen Aristo'yu okudun mu”diyerek tezini savunmuş.
Programı izleyen emekli bir din görevlisi hocamız ki, biz ona Kutup diyoruz. Konuyu bir toplantı esnasında gündeme getirdi. Biraz gecikmiş de olsa bu tartıma konusunu ele almak mecburiyeti doğdu.
Dîn: Kısaca, kendisiyle yaşadığı müddetçe insana iki cihan saadetini garanti eden İlâhî vahyin bütünüdür.
Ahlâk: İnsanın iyi veya kötü olarak nitelendirilmesine yol açan iradeli davranışlarının bütünüdür.
Dîn denince tabiîki Tevhîd-İslâm Dîni sözkonosudur. Yüce Allâh (CC) ilk insan-peygamberden itibaren bütün insanlığı bu İslâm fıtratı üzerine yaratmıştır. Rûm Sûresi 30 - 31. Âyetlerinde: ' Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü hak dîne çevir. Allâh'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allâh'ın yaratmasında hiçbir değişme yoktur. İşte bu dosdoğru Dîn'dir. Fakat insanların çoğu bilmezler. Allâh'a yönelmiş kimseler olarak yüzünüzü hak Dîn'e çevirin. Ona karşı gelmekten sakının. Namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden; dinlerini darmadağınık edip, grup grup olan kimselerden olmayın. (Ki onlardan) her grup kendi katındaki (Dînî anlayış) ile sevinip böbürlenmektedir. 'buyuruluyor.
Fıtrat: İnsanların yaratılıştan getirdiği Tevhîd'e yönelme özelliği demektir. Hz. Peygamber (SAV) de bir Hadîs-i Şerîf'lerinde: 'Her doğan fıtrat (Allah inancı) üzerine doğar' buyurmuştur.
30. âyet'in meâlinde 'Allâh'ın yaratmasında hiçbir değişme yoktur_ şeklinde yansıtılan hüküm ifadesini 'Allâh'ın yarattığını bozmaya, değiştirmeye çalışmak doğru ve sağlıklı değildir' manasında anlamak mümkün olduğu gibi, 'Allâh'ın yaratmasında hiçbir değiştirme yapılamaz' tarzında da anlamak mümkündür. Buna göre ilk manada Allâh'ın insanı üzerine yarattığı fıtrata aykırı hareket etmeye kalkmanın, bu fıtratı bozmaya çalışmanın asla doğru ve sağlıklı olmayacağı, böylesi tutum ve davranışların acı sonuçlar doğuracağı, fıtratın değiştirilmesi ve bozulması halinde ortaya çıkacak kötü sonuçlara katlanılmak zorunda kalınacağı anlaşılır. İkincisinde ise Allâh'ın tabiata yerleştirdiği birtakım değişmez tabiî kanunlar gibi, insan fıtratına da  değişmez bazı kanunlar yerleştirdiği, bunu kimsenin değiştiremeyeceği, fıtratı bozulmamış her insanda bu kanunların kendini hissettireceği vurgulanmış olmaktadır.
Rûm Sûresi 41. Âyet'i  Kerîme'sinde: 'İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allâh yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır'.
Yeryüzü, üzerinde taşıdığı sayısız nimetler ve güzelliklerle insana emanet edilmiştir. Bu emanete, ancak onun tabiî dengesini koruyarak riâyet edilebilir. Mâlesef yeryüzünün dengesi insan eliyle bozulmaya başlamıştır. Teknolojik gelişmelerin ortaya çıkardığı çevre sorunları, sanayi atıkları ekolojik dengeyi bozmaktadır. Bunun sonucunda toprak su ve hava kirlenmekte ve zehirlenmekte, nice hayvan ve bitki türleri yok olup gitmektedir. Hatta bu bozulmanın genetik bozulmaya bile yol açması sözkonusudur. Buna bir de sosyal hayattaki bozulma eklenince insanın, Allâh'ın koyduğu değerleri dikkate almamasının acı faturası ortaya çıkmaktadır. Âyet'i KerÎme'de yeryüzünün bu şekilde bozulmasına sebep olan insanın, bunun acı sonuçlarının bir kısmını dünyada tadacağına, asil cezanın ise âhirette olacağına işaret edilmektedir. İnsanın yapıp ettikleri sonucu karada ve denizlerde ortaya çıkan bu bozulmaya asırlarca önce dikkat çekilmiş olması ne kadar da mânidârdır.
Şimdi sormak lazım. Dîn bu bozulmanın neresinde?
Ahlâk dîn ile terbiye edildiğinde insan en mükemmele ulaşır. Kur'ân ile dîn kemâle erdiği gibi, Hz. Peygamber (SAV) ile de ahlâkî güzellik zirve yapmıştır. Cenâb-ı Mevlâmız da o yüce elçisini Kalem Sûresinin 4. Âyetinde: 'Sen yüce bir ahlâk üzeresin_ diye övmüştür. Kendisine en son kitap vahyedilerek dînin kemale erdirildiği, güzel ahlâk ile zirveleştiği içindir ki yine Enbiyâ Sûresi 107. Âyetinde'(Ey Muhammed) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik' buyurulmuştur.
Aristo felsefesine göre Dîn'in (belli ki burada kastedilen İslâm Dînidir) ahlâk_ı bozduğuna inanan her kim ise bu sayın Prof'a sormak lazım. Târihin akışını değiştirmiş 100 büyük şahsiyetin 1 numarası olarak Hz. Muhammad'i en başa yazdıran özellik ne idi. Üstelik o araştırmayı yapan kişi de bir Müslüman değildi.
Filozofların hep birbirini yalanlamaları onların ne kadar tutarlı olduklarını göstermez mi? Zaten felsefenin doğruyu bulmak gibi bir gayesinin olmadığını da burada zikretmek lazım. Buna mukâbil bütün peygamberler birbirini doğrulayarak ve tasdik ederek insanlığa örnek ve rehber olmuşlardır.
Aristo (M.Ö. 384 - 322) yaşamış bir Yunan Filozofudur. 20 yıl Platon (Eflâtun)dan ders almıştır. Platon duyular dünyasına ve görünen âleme sırt çevirmiş, Aristo da bunun tam tersini savunmuştur. 'Gerçekte var olan nedir' sorusuna 'Şu görmüş olduğunuz nesnelerdir_ cevabını vermiştir. Yani hocası Platon, görünmeyen bir âlemi savunurken, Aristo tam tersine varlığın görünen âlem olduğunu iddiâ ederek felsefenin varlık yapısına uygun olarak  hocasının tezini çürütmeye çalışmıştır.
Hayatın gerçekleri İlâhî vahyi yani İslâm_ı yaşamanın ne kadar da elzem olduğunu ortaya koymaktadır. Aristo dahil, eğer filozofların tezleri doğru olsaydı, bütün bilimsel gelişme ve teknolojik rehâvete rağmen bugün dünya yaşanmaz hale gelmezdi.
İslâm Dünyasının bugünkü haline bakıp, bunun faturasını Yüce Dînimize çıkarmaya çalışmak, abesle iştigâldir. Problem İslâm da değil, ne yazık ki ona lâkayt kalan Müslümandadır. İslâm âleminde bir ahlâk problemi olduğu doğrudur. Bunun sebebi İslâm değil, Müslümanların da kısmen dünyevîleşmesidir. Dînî ve ahlâkî değerler ne kadar hayatımıza hakim olursa problemler de o derece yok olur. Mesele odur ki: Ne dinsiz bir ahlâk ile insanlık huzur bulur, ne de ahlâksız bir dîn ile' vesselâm.


Yazarın Diğer Yazıları