Doğruluk Pek Az Kimsenin Ulaşabileceği Bir Şereftir

Her insan doğruluktan hoşlanır, doğruluğu sever fakat doğru olamaz. Çoğu zaman benliğinde var olan egosuna yenik düşer. Hislerine yenilir. Şeytanın tuzağına düşer ve neticede doğruluk gibi en yüce hasletini kaybeder. Hele bir de ümitsizliğe düşerse, tamamen rezalet bataklığına düşer, ıslâhı mümkün olmaz hale gelir.
Yüce Dînimiz İslâm, insanın iki cihân saâdetini kazanmasını sağlayacak yollardan birisinin de doğruluktan geçtiğini öğütler. Bu sebeble, insanlara her konuda rehber olan peygamberlerin sıfatlarından birisi de 'SIDK' yani doğru olma, doğruluktan ayrılmamalarıdır.
Hûd Sûresi'nin 112. Âyet'i Kerîmesinde şöyle buyurulur: 'Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesin O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.' Âyette geçen 'Festekım' ' dosdoğru ol/ istikâmet üzere ol ifâdesi ile Hz. Peygamber (SAV) in şahsında bütün insanlık ve özelde de mü'minler muhatap alınmaktadır. Âyette kastedilen doğruluk, her şeyden önce eylem ve söylemi tutarlı olan samimi dîndârlığı ifâde etmektedir. Bu sebeble Resûlullâh (SAV) de sözkonusu âyet'i kerîme'yi kastederek bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuştur: 'Hûd Sûresi ve kardeşleri beni ihtiyarlattı'.
Doğruluk, îmân ile de paralellik arzetmektedir. Ashâb-ı Kirâm, Resûlullâh (SAV) den doğruluk hakkında kendilerine nasîhatta bulunmalarını isteyince, Peygamber (AS) de îmân'dan sonra doğruluğu zikrederek şöyle buyurmuşlardır: 'Allâh'a îmân ettim de, sonra da dosdoğru ol.' (Müslim, Îmân 13)
Îmân ve doğruluk bir arada bulunduğunda ancak hatalardan ve günahlardan korunmak mümkün olabilir. İnsanın çevresine güven verebilmesi/güvenilir olabilmesi ancak doğrulukla mümkündür. Hatta doğruluk, îmân'nın fiiliyata aksetmesidir de diyebiliriz. Kur'ân'da da bu hususa işâret edilerek şöyle buyurulur: 'Ey îmân edenler! Allâh'a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.' (Tevbe, 119)
Doğruluğun muhafazası da Âyette işaret edildiği üzere doğrularla beraber olmaktan geçmektedir. Zira 'Üzüm üzüme baka baka kararır,' 'Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.' Atasözlerimizde bildirildiği gibi, insanlar birbirleriyle etkileşim içinde olduğundan, seviyesiz kimselerle senli benli olmak, insandaki güzel hasletlerle beraber doğruluğunu da kaybettireceği kesindir. Târih'te konu ile ilgili sayılamayacak kadar örnek vardır.  Meselâ doğruluğu ile tanınmış nice devlet adamı, zamanla etrafındakilerin etkisiyle serkeşleşmiş olup, neticede hem makamını, hem de hayatlarını kaybetmişlerdir. Tabiî ki devlet de zarara uğramıştır. (Âlemdâr Mustafa Paşa gibi')Hatta bir başka atasözünde: 'Emsâli ile düşmeyenin(oturup kalkmayanın) sesi semâ'dan gelir.' Denilmektedir.
Yüce Allâh (CC) kullarını, ancak kendilerine verdiği nimetlerden sorumlu tutacaktır. Bu sebeble, bir mü'minin sadece îtibârının zedelenmemesi gâyesi ile yapmayacağı veya yapamayacağı şeyleri söylemesi de doğrulukla aslâ bağdaşmayacağı için Allâh'ın (CC) gazabına bile sebeb olabilecek bir günahı ortaya çıkarmaktadır ki Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: 'Ey îmân edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri, Allâh katında büyük gazap gerektiren bir iştir.' (Sâf Sûresi, 2-3. Âyetler)
Doğruluğun zıddı ise yalancılıktır.Şeytanın çok kolay düşürdüğü bir tuzaktır. Yalancılık insanı insan olmaktan çıkaran, hayvandan aşağıya düşüren bir rezilliktir. Âhirette ise yeri cehennemdir. Yalancılık gibi kötü bir haslet, ne yazık ki bir kereden bir şey olmaz anlayışı ile ortaya çıkmakta ve kolayca da artmaktadır. 'Yalancının evi yanmış kimse inanmamış' darb-ı meseli durumun vehâmetini çok güzel anlatıyor. İster özel olsun, ister genel olsun insanlığın düştüğü bütün bunalımların temelinde yalancılık vardır.
Ne zaman geleceği belli olmayan ölüm gerçeği ortada iken, üç kuruşluk kazanç için hem dünyasını, hem de âhiretini helâk etmek akıl kârı değildir.
Unutulmamalıdır ki, doğruluk da, yalancılık da insanın kendi hür irâdesi ile elde edebileceği ahlâkî bir durumdur. Allâh'ın (CC) rızâsını kazanmak ve başarının yolu doğruluktan geçmektedir. Yüce Rabbimizin îkâzına dikkat edelim. Buyuruyor ki: 'Ey Îmân edenler! Allâh'dan korkun ve doğru söz söyleyin ki Allâh sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allâh'a ve Resûlüne itaat ederse, muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır.' (Ahzâb Sûresi, 70-71) Doğrulukta sebât gösterenlere melekler de şâhittir. Nitekim Âyet-i Kerîme'de: 'Rabbimiz Allâh'tır deyip, sonra da doğrulukta devam edenlere gelince, onların üzerine melekler iner ve derler ki: Korkmayın, üzülmeyin, size vâ'd edilen cennetle sevinin.' (Fussilet Sûresi, 30) Ne güzel bir müjde değil mi?
Çok iyi bilinmelidir ki, doğruluk gibi güzel hasletleri kazanıp devam ettirmek, neticede cennet ehlinden olmak ne kadar zor ise, yalancılık gibi rezâletleri kazanıp cehenneme atılmak da o kadar kolaydır. Ne mutlu doğru olanlara.


Yazarın Diğer Yazıları