Dua Mü’min’in Silahıdır

Duâ: Lügatte, çağırmak, davet etmek, îtibâr etmek, yardım istemek, tesmiye/ismen çağırmak manalarına geldiği gibi, genel anlamda ibâdete de duâ denilmiştir. Dâvet kelimesi de dilimize yerleşmiş olup çağırmak manasında sıkça kulladığımız bir kelimedir. Kur’ân-ı Kerîmde, bu manaları ihtivâ eden âyetler mevcuttur.
Duâ: Kulun, Rabbinin azâmeti karşısında acziyyetini îtırâfıdır. Allâh’a tam manasıyla bağlanıp, O’na olan îtimât ve îmânın açığa vurulmuş şeklidir.


Yaratılış gayemizin Allâh’a (CC) kulluk olması hasebiyle, Hz.Peygamber (SAV) de: ‘Duâ ibâdetin kendisidir’ (Ebû Dâvud, Salât 358) buyurmuşlardır.
Esasen, her ibâdet, aynı zamanda bir duâ hükmündedir. Bu meâlde Furkân Sûresinin 77.Âyet’inde şöyle buyurulur: (Ey Muhammed)De ki: ‘Duânız olmasa, Rabbin size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.’


İbâdet etmemek, Allâh’ı tanımamak demektir. Duâ etmemek ise Allâh’a güvenmemek anlamına gelmektedir. Bu sebeble Âyette, önce yalanlamaktan, sonra da azaptan bahsedilmesi; duânın/ibâdetin olmaması ile alakalıdır.


Duâ: Sadece dil alışkanlığı ile söylenen sözlerden ibâret olmamalıdır. Bütün ibâdetlerde olduğu gibi, duâda da tam bir ihlâs ve samimiyet bulunmalıdır. Allâh’a (CC) hem âsî olup, hem de O’ndan talepte bulunmak, anlaşılacağı üzere, duânın icabete mazhâr olmaması demektir. Dikkat edilirse duâ kabul olunmaz demiyorum. Zira, Yüce Rabbimiz sonsuz rahmetinin gereği bütün duâları kabul eder, ancak layık olanlara icabet eder. Kurâna göre Allâh (CC) İblîs’in bile duâsını kabul etmiştir. (Bakınız Ârâf Sûresi Âyet 14-15) Yani duânın kabul edilmesi farklıdır, duâya icâbet edilmesi de farklıdır.


Mü’min, duâsında samimiyeti ile beraber, ısrarcı da olmalıdır. Duâm kabul edilmedi diye asla ümitsizliğe düşmemelidir. Asıl o zaman kaybeder. Allâh, (CC) mutlaka duâsına icâbet edeceği kullarına rahmet kapılarını açacaktır. Bunu da muhtelif âyetlerle şöyle müjdelemektedir:  ‘Rabbiniz şöyle dedi: Bana duâ edin, duânıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış olarak cehenneme gireceklerdir.’ (Mü’min Sûresi, 60)
‘Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki) gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana duâ edince, duâ edenin duâsına cevap veririm. O halde doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar. Bana îmân etsinler.’ (Bakara Sûresi, 186)


Mü’min bir kul için bundan daha güzel müjde olabilir mi? Allâh (cc) vâ’dinden aslâ dönmez. Yeter ki kul bu mazhariyete sahip olsun. İcâbete layık bir kul hakkında, Hz. Peygamber (SAV) de şu müjdeyi vermektedir: ‘Kime duâ kapısı açılmış ise, ona rahmet kapıları da açılmış demektir. Allâh’a arzedilen şeylerden, Allâh’a en çok sevimli olanı âfiyettir. Duâ, inen ve inmeyen her çeşit musibet için faydalıdır. Kazayı sadece duâ geri çevirir. Öyle ise sizlere duâ etmek gerekir.’ (Tirmizi, Daavât 112)


Hadîs metninde geçen ‘Afiyet’ mü’min için değer ifade eder. Allâh’a (CC) sevimli olmasının sebebi ise, sağlık ve afiyette olan bir mü’minin, Allâh’ın (CC) rızasını kazanacak çok hayırlı işler yapmasından kinayedir. Yine Hadîs metninde geçen ‘Kazayı sadece duâ geri çevirir’ ifadesi üzerinde düşünmek gerek. Peygamberimiz (SAV) böyle bir müjde verdiğine göre, doğruluğunda şüphe yoktur. Hadîs’i nasıl anlamalıyız!
Allâh (CC) birşeye hükümettiği zaman bundan döner mi? Duânın bunda etkisi nedir?


Âlimlerimiz bu hususta muhtelif te’viller yapmışlardır. İlk olarak, duâ edene Allâh (CC) sabır ve metânet gücü verir. Mü’min bu metâneti/dayanıklılığı ile musibeti kolay atlatır. Zira ansızın gelen bir musibetle panikleyen insan, zararının katlayabilir. Oysa, göstereceği sabır ve metânet, mü’min hakkında ayrıca Allâh’tan (CC) gelene teslimiyet olacağından ibâdete dönüşür. Sonrasında daha güzel nimetlere kavuşur.


Diğer bir te’vil ise şöyle olmak gerekir: Allâh (CC) Kur’ân’da kendisine rahmeti yazdığını beyan ediyor. Şöyle ki: ‘’Selâm olsun size! Rabbiniz kendi üzerine rahmeti (merhameti) yazdı’’(En’âm Sûresi 54) İşte Yüce Allâh (CC) sonsuz rahmetinin gereği, duâ eden mü’min hakkındaki musibeti kaldırabilir. Nitekim bir örneğini Yûnus Sûresinde görmekteyiz. Orada şöyle buyurulur: ‘Yûnus’un kavminden başka, keşke (azabı görmeden) imân edip, imânı kendisine fayda veren bir tek memleket halkı olsaydı! (Yûnus’un kavmi) imân edince, dünya hayatında (sürüklenebilecekleri) rezillik azabını onlardan uzaklaştırmış ve onları belli bir zamana kadar yararlandırmıştık.’ (Yûnus Sûresi, 98)


Duâda aceleci olmamak lazımdır. Çünkü acelecilik, amellerdeki ihlâs ve samimiyeti zedeler. Hayır zannederek, şer de istenebilir. Kur’ân’da buna da dikkat çekilerek buyurulur ki: ‘İnsan, hayra duâ eder gibi, şerre duâ eder. İnsan çok acelecidir.’ (İsrâ Sûresi, 11)


Birçok hadîs-i şerîf’de, kimlerin duâlarının müstecâp/icâbete layık olacağı, hangi zamanlarda yapılan duâların müstecâp olacağı hususunda rivâyetler mevcuttur. Genel olarak söylemek gerekirse, duâlarının Allâh (CC) katında değer bulup, icâbete lâyık olmasını isteyen bir mü’min, başta ebeveyni/ana-babası olmak üzere, bütün insanlarla iyi geçinmelidir. Haramlardan gücü yettiğince sakınmalıdır. Kendisinin ve bakmakla mesul olduklarının rızkının helâlden olmasına âzâmî dikkat sarfetmekidir. Takvâ sahibi olmaya çalışmalı, infâk’ta bulunmalıdır. Ebeveyni başta olmak üzere, insanlardan gıyabında duâ almaya çalışmalı ve kendisi de gıyâb’da duâ etmelidir. Allâh’ın (CC) her gecenin seher vaktinde yeryüzüne tecelli ettiğini bildiren Hadîs-i Şerîf gereğince, diğer zamanların yanında özellikle seher vakitlerinde duâ edilmelidir. Seher vaktine Kur’ân da da işâret edilmektedir. (Âli İmrân Sûresi Âyet 17)


Duâ ederken gizli, içinden niyâzda bulunmalıdır. Kur’ân da böyle olmamız isteniyor. ‘Rabbinize alçak gönüllüce ve için için duâ edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.’
Görüldüğü üzere duâ, mü’min için nimetlere mazhâriyyet/kavuşma, şerlere karşı da bir silahtır. Yeter ki kul her türlü tedbirini almış, gereğini yaptıktan sonra Allâh’a yakarmış olsun.


Yazarın Diğer Yazıları