İki Emanet (Kur’an ve Sünnet)

Hiç şüphesiz ki, Yüce Dînimiz islâm’ın ana kaynakları Kur’ân ve sünnettir. Bu ikisi olmadan dîn olmaz, İslâm olmaz, îmân olmaz. Bu iki kaynak iki cihân saadetinin garantisidir.
Hidâyet’in garantisi olan Kur’ân-ı Azîm’üşşân, Allâh’ın (cc) kelâmı olması hasebi ile şu sözü vermektedir: ‘Allâh şöyle dedi: Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Eğer tarafımdan size bir yol gösterici (kitap) gelir de, kim benim yol göstericime uyarsa artık o, ne (dünyada) sapar, ne de (âhirette) sıkıntı çeker.’
‘Her kim de benim zikrimden (Kur’ân’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.’ (Tâhâ, 123-124)
Kur’ân’dan uzak olmak, ondan yüz çevirmek demekkişinin özellikle âhiret hayatını mahvetmesi demektir. Ayrıca müslüman olup da Kur’ân’a lâkayt kalan, onu umursamayanın, dünyada hayatında da sıkıntıya maruz kalacağı bildirilmektedir.
Hz. Peygamber (sav) efendimiz de şöyle buyurmaktadır: ‘Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sarıldığınız müddetçe aslâ sapıtmayacaksız. Allâh’ın kitâbı ve Resûlü’nün sünneti.’ (Muvattâ, Kader 3)
Hadîs’de ifade buyurulduğu üzere, Kur’ân ve sünnetten uzak olan, hak ve hakikatten de uzak olur.
İbn-u Mes’ûd’dan (ra) şöyle buyurulduğu rivâyet edilir: ‘Hiç şüphesiz ki, en güzel söz, Allâh’ın (cc) kitâbdır. En güzel yol da Muhammed’in (AS) yoludur. İşlerin en kötü olanı da, dîn’e aykırı olarak sonradan çıkarılanıdır. Size vaad edilen mutlaka yerine gelecektir. Siz Allâh’ı âciz bırakamazsınız.’ (Buhârî, Îtisâm 2)
Ebû Hureyre’nin (ra) rivâyet ettiği bir hadîs’te ise, Resûlullâh (sav) şöyle buyurmuşlardır: ‘Benim misalim ile sizin misaliniz, şu temsile benzer: Bir adam var ateş yakmış. Ateş etrafı aydınlatınca gece kelebekleri (pervaneler) ve aydınlığı seven bir kısım hayvanlar bu ateşe kendilerini atmaya başlarlar. Adamcağız onlara mani olmaya, kurtarmaya çalışır. Ancak hayvanlar galebe çalarak, kalabalıkla ateşe atılırlar. Ben (tıpkı o adam gibi) ateşe düşmemeniz için belinizden yakalıyorum. Ancak siz ateşe doğru koşuyorsunuz.’ (Buhârî, Rikâk 26)
Ana caddeden yani Kur’ân ve sünnetten nasibi olmayan insanın varacağı âkıbet çok açık bir şekilde ifade edilmektedir. Nefsini terbiye edecek kaynaklardan yoksun olanın, gaflet batağına düşmesi, kaçınılmaz bir hakikattır.
Hz. Peygamber (sav) zamanla insanların nefisperest olup bir kısım fitne ve fesatlara maruz kalacaklarını bildiğinden, ümmetini her türlü gaflet ve sapıklığa karşı uyarmış ve her fırsatta kurtuluşun Kur’ân ve sünnette olduğunu vurgulamıştır. Bu uyarılardan biri de dîn adına ortaya çıkacak olan bid’âtlardır. Konu ile ilgili bir rivâyet şöyledir:
İrbâz ibn-u Şâriye’den (ra): ‘Bir gün Resûlullâh (sav) bize namaz kıldırdı. Sonra yüzünü cemaata çevirerek çok açık ve mânidâr bir vâz’u nasîhatta bulundu. Öyle ki, dinleyenlerin gözleri yaşla, kalpleri de heyecanla doldu. Cemâatten biri: Ey Allâh’ın Resûlü! Sanki bu bir vedâ konuşmasıdır. Bize ne tavsiye edersiniz? dedi.
Resûlullâh (sav) buyurdular ki: ‘Size Allâh’a karşı takvâda bulunmanızı, başınızda Habeşli bir köle bile olsa, emirlerini dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. Zira sizden hayatta kalanlar, benden sonra nice ihtilâflar görecek. Öyle ise size sünnetimi ve hidayet üzere olan Hulefâ-i Râşidîn’in sünnetini hatırlatırım. Bunlara uyun ve dört elle sarılın. Sonradan çıkan şeylere karşı da son derece dikkatli ve uyanık olun. Zira (sünnette bulunana zıt olarak) her yeni çıkarılan şey bir bid’âttır. Her bid’ât de dalâlettir, sapıklıktır’ buyurdular. (Tirmizî, İlim 16)
Zamanla insanların, dünyevî rehavetlerine aldanarak sünneti devre dışı bırakmaya çalışacaklarını, bize Kur’ân yeter diyenlerin çıkacağını da haber vererek dikkatimizi çeken Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurur: ‘Haberiniz olsun, rahat koltuğunda otururken, kendisine benim bir sözüm ulaştığı zaman kişinin: Bizimle sizin aranızda Allâh’ın kitâbı vardır. Onda nelere helâl denilmişse, biz de onları helâl sayarız. Nelere de haram denilmişse, onları da haram sayarız, diyeceği zaman yakındır. Bilin ki, Resûlullâh’ın (sav) haram kıldıkları da, aynen Allâh’ın haram ettikleri gibidir. (Tirmizî, İlim 60)
Kur’ân ve sünnet bir bütündür. Yegâne hüccettir. Bütün ictihâd’ların kaynağıdır. Kur’ân’ı anlamak için sünneti bilmek şarttır. Sünnet, Kur’ân’ın hayat şeklidir.
Kur’ân ve sünnetten beslenmeyen bir rûh ölü demektir. Kur’ân ve sünnet birlikte yaşanmaya çalışıldığı müddetçe insan mutlu, müreffeh ve de güçlü olur. Kezâ toplumlar da aynı şekilde olurlar.
Geçmişten geleceğe, ruhen ölmüş, şeklen insan görünen nemrutların, firavunların ve benzerlerinin ne kadar cânî ve de vicdânsız olmalarının tek sebebi var, o da: Allâh’ın kelâmı’ndan, Peygamberinin tebliğinden bÎhaber/habersiz olmalarıdır.
Yüce Allâh (cc) cümlemize, Kur’ân ahkâmı ve Peygamber ahlâkı ile yaşamak nasîb etsin.


Yazarın Diğer Yazıları