İnsan Olmanın Gereği

Canlılar âlemi içerisinde Yüce Allâh’ın (CC) yaratmış olduğu en seçkin varlık insandır. Bu seçkinliğin temel vasfını îmân ve güzel ahlâk oluşturmaktadır.
Îmân ve güzel ahlâk ile mücehhez olan insan bu vasıflarıyla ancak yüceliklerin zirvesine çıkabilir. Aksine küfür ve cehalet bataklığına saplanmış bir insan ise en aşağıların aşağısı olmakla karşı karşıyadır. Çoğu zaman da bu sefilliğe düşmektedir.
Müslüman olmasa bile sadece akıl ve vicdanına göre hareket eden bir insan bile diğer canlılardan farklı oluşunu davranışlarıyla ortaya koyabilir. Mesela, başkalarına muhtaç olmamak için çalışır ve kazanır. Başkalarına faydalı olduğu müddetçe, fayda göreceğini ve saygınlığının artacağını bilir. Aklını, fikrini ve bütün mesâîsini faydalı işlere sarfeder. Kötülüklere prim vermez. Devamlı çalışkan ve üretken olmanın yollarını arar bulur. Çevresindeki bir kötülüğün kendisine de bir gün sirayet edeceğini düşünerek onu engellemeye ve yok etmeye çalışır. Zulümden hoşlanmaz. Çünkü sessiz ve tepkisiz kalınan bir zulmün kendisini de bir gün içine alacağının hesabını yapar. Direnir ve önüne geçer… Misaller çoğaltılabilir.
Hem Müslüman olmayıp, hem de akıl ve fikir tutulmasına uğramışlara gelince, işte her türlü alçaklığı ve rezaleti orada görmek mümkündür. Bu tür insan kılığındaki mahlûkât, sefihlik ve beyinsizliklerinin ürünü olan kan ve gözyaşlarının müsebbibi olarak âlemdeki huzuru yok ederler. Bu beyinsiz kitlelerin lugatında sevgi, saygı, hoşgörü ve paylaşım diye bir şey yoktur. Kendileri için her şey mubahtır. Gerekiyorsa katliamlar yapmakta da bir sakınca yoktur.
İnsanlık tarihinde, yeryüzünü kana bulayıp yaşanmaz hale getirenler hep insan görünümlü vahşi yaratıklardır. Bunlar görünüşte insan, icraatta ise en vahşi hayvanlardan daha vahşi ve bir o kadar da alçaktırlar. Kur’ân tâbiriyle sefillerin sefilidirler. Vahşi hayvanlar ancak karınlarını doyurmak için, ihtiyaçlarına binâen bir hayvanı öldürürler. Haydi guruplar halinde olsalar, ihtiyaçları nispetinde avcılık yaparlar. Hiçbir zaman toplu öldürme yapmazlar. Bu yönüyle insan görünümlü kâfirler, cânîler toplulukları hep genel katliamlar yapmışlardır. Vahşi hayvanlardan çok daha seviyesiz ve aşağılık olduklarını her zaman göstermiş ve göstermektedirler.
Ahlâk ve edepten nasibi olmayan bu tipler olabildiğince de hâindirler. Yedikleri sofralara pislemekte bir sakınca görmezler. Kendilerine yapılan iyilikleri hemen unuturlar. İlk fırsatta da iyilik yapanları yok etmeye çalışırlar. Burada da misaller çoğaltılabilir.
Günümüzden geçmişe doğru baktığımızda insanların yalnızca müslümanların hakimiyetleri zamanında huzur bulduğunu görürüz. Ancak İlâhî takdirin gereği olarak îmân ve küfür mücadelesi ilk zamanlardan başlayıp kıyamete kadar devam edeceği için zaman zaman müslümanlar, dinlerinin gereğini yapmayıp yaşamadıklarından güçlerini kaybedip, hakimiyetlerini yitirmişlerdir. Neticede insanlığın kıyametleri kopmuş, yeryüzü kan gölüne dönmüştür.
Zamanımızın kâfir topluluğu bütün gayretlerini islâmı ve müslümanları yok etmeye yöneltmiştir. Bunun için akıl almaz senaryolar ve tuzaklarla karşımıza çıkmaktadırlar. Bu arada inandırıcı olmak için kendilerinden de bir kısım insanların ölmesine de razı olmaktadırlar. Zaten onlar için sadece kendi olmak vardır. Kendisine bir şey olmasın da varsın birkaç yandaşı, yoldaşı ölsün hiç önemi yok. Fatura yeter ki müslümanlara kesilsin.
Dünyanın her yerinde müslümanlar akıl almaz katliamlarla yok edilirken sözde medenî dünyadan çıt çıkmıyor. Kendi ürettikleri anarşi ve kargaşa arasında es kaza birkaç ölüm olayı gerçekleşince feryat kopuyor. Dünya ayağa kalkıyor. Birkaç kafir öldü diye bütün müslümanlar katil ilan ediliyor. Maksat kendi vahşet ve katliamlarının üzerini örtmek ve bütün insanlığı müslümanlara düşman etmek. Adına da islamofobia diyerek bilinçsiz müslümanların meseleyi öğrenmesini de önlemiş oluyorlar. Halbuki açıkça “İslâm düşmanlığı” tabirini kullansalar en cahil müslümanların bile nasıl tepki vereceklerini görecekler.
İnsan olmak, insanca yaşamayı zorunlu kılar. Günümüz dünyasının sahte medenî toplulukları, masum milletleri sömürerek elde ettikleri güç ve saltanatla hem katliamlarına devam etmekte ve ham de alay edercesine hak ve hukuktan bahsetmektedirler. Bunun canlı misalini İsrail vampirinin (İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu) guya terörü kınamak için utanmadan sıkılmadan Fransa’da boy göstermesiydi. Yine bir medya patronu olduğunu öğrendiğimiz “Murdock” adındaki bir bunak da; bütün müslümanlar özür dilemelidir gibi bir saçmalıkta bulunmuş. Bunlara şunu söylemeden geçmek olmaz. Hadi oradan! Sizin katlettiğiniz milyonlarca müslüman için her dâim özür dilemeniz ve diyet ödemeniz gerekir.
Sözü fazla uzatmaya gerek yok. Hiçbir kafirin kanı, bir müslüman kanından asla değerli değildir. Müslümanların şahlanacağı günler biiznillah yakındır.
Unutulmamalıdır ki, ateş sönerken dumanı çok çıkar. En karanlık zaman, aydınlığa en yakın zamandır. Kafirin ateşi sönmek üzere, müslümanların üzerine çöken karanlık da gitmek üzeredir.
Tam manasıyla insan olabilmek, islâm olmakla mümkündür. Gerisi yalandır.


Yazarın Diğer Yazıları