Iskat Ve Devir -2- (Namaz Borcunu Düşürme)

Namaz borcunun fidye ile zimmetten düşebileceği konusunda Hanefî fâkihlernden İmâm-ı Muhammed’in ‘ez-ZİYÂDÂT’ adlı eserinden nakledilen, ‘namaz fidyesi de inşâallâh kifâyet eder’ ifadesi dışında herhangi bir mezhep imamının veya müçtehidin ictihâdı nakledilmiş değildir.
Üstelik İmâm-ı Muhammedin, henüz tâb’edilmemiş olan ‘ez-ZİYÂDÂT’adlı eserinin, kütüphanelerdeki muhtelif nüshalarında yapılan araştırmada da, adı geçen ibâreye rastlanamamıştır.
Hanefî fâkihleri, her iki ibâdetin de bedenî ve üstelik namazın oruçtan daha önemli oluşunu dikkate alarak, namaz borcunu da oruç borcunun hükmüne katmışlar ve böylece her bir namaz borcu için yoksula bir fidye ödenmesini ödenmesini ihtiyât olarak tavsiye etmişlerdir. Bunu da güzel bir iş olarak değerlendirmişlerdir.
Vâkıâ odur ki, bununla bir kimsenin namaz borçlarının düşeceği söylenemez. Nitekim İmâm-ı Muhammed’e nisbet edilen ifadede ‘İNŞÂALLÂH’ kaydının yer alması da bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Ancak yoksulların sevindirilmesi sonucu, Allâh’u Teâlâ’nın affının tecellisi umulur. Hiç olmazsa sadaka sevâbı verilir. Günahların bağışlanmasına vesîle olur. Nitekim Hûd Sûresi’nin 114. Âyet’inde ‘Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir’ buyurulmaktadır.
Ayrıca, fâkihlerin açıklamalarına uygun olarak, her namaz borcu için bir fidye ödemek sureti ile yapılacak olan bu uygulama, toplumsal paylaşım ve yardımlaşma açısından büyük önem taşır.
Hesaplama: Bir günde. Beş tane farz, bir tane vâcib olmak üzere toplam altı vakit, bir ayda: 30x6=180 vakit. Bir yılda 12x180=2160 vakit namaz vardır.
Günümüzde en aşağı hesaplamalarla bir fidye 8.50 TL 2160x8.50=18.360 TL bir yıllık namaz fidyesi tutmaktadır.
Hesap kolay olsun diye 72 yaşında bir kişinin vefât ettiğini düşünelim. 12 yaş, sâbî olarak düşülüyor ve kalan 60 yaş sorumlu tutuluyor. Bu arada kılınan namazlar da kılınmamış kabul ediliyor. Buna göre bir yıllık namaz fidyesi: 18.360 TL olduğuna göre, 60 yıllık namaz. fidyesi: 18.360x60= 1.101.600 TL Bir milyon yüz bir bin altı yüz lira, eski ifade ile, bir trilyon yüz bir milyar altı yüz milyon lira demektir ki, fakirlere ödenecek bayağı bir yekûn tutmaktadır.
Ancak, günümüzde bu böyle yapılmamaktadır. Bunun sebebi, böyle bir meblağın genelde ölen kişi tarafından miras bırakılamamış olmasıdır. Durum böyle olunca aradaki farkı kapatmak için, eldeki mevcuda göre devir işlemi yapılmaktadır. Diyelim ki eldeki mevcut bir aylık namaz fidyesi olan: 18.360 TL 60 yılda 720 ay bulunduğuna göre, eldeki bir aylık fidye olan 18.360 TL ile 720 defa devir yapılacak demektir.
Devir: Eldeki fidyenin kabul ve hîbe edilerek, namaz borcunun sıfırlanması demektir.
Bu devir için de gûyâ gözü tok, hâmiyetperver fakirler seçilip, bu bir aylık fidyeyi alan fakir, gözü tok olduğu için, tekrar fakir kardeşine hibe ediyor. Bu karşılıklı fedakârlık ve hibeler 720 tur attıktan sonra, orada bu işi kaç kişi yapmışsa eldeki bir aylık fidye olan 18.360TL’yi aralarında bölüşüyorlar. Ölen kişi de namaz borcundan kurtulmuş olarak, huzur içinde cennete girmeyi bekliyor.
Olay şudur ki, özellikle son asırlarda telîf edilmiş olan bazı fıkıh ve Türkçe ilmihâl kitaplarında, ‘ölenin terekesinin üçte biri veya ıskât-ı salât için vasiyet ettiği mal, yahut da bu maksatla ayrılmış olan para, bu iş için kâfi gelmediği takdirde devir usulüne gidilebileceği’gibi ifadeler bulunmaktadır.
Ancak söz konusu olan bu devir uygulamasının da, aklî ve naklî hiçbir dayanağı yoktur.
Dünkü yazımızda da açıkladığımız üzere, her bir namaz borcu için ayrı ayrı fidye ödenerek yapılacak ıskât-ı salât ile bile namaz borçlarının zimmetten düşürülmesi mümkün olmamakta, sadece bir ihtiyât olarak tavsiye edilmektedir. O da bir kısım âlimler tarafından.
Aklî ve naklî hiçbir temeli olmadığı halde, basit bir formalite ile namaz borçlarının düşeceği anlayışı ile, bazı ihmalkar Müslümanları namaz hususunda tembelliğe sevk eden ‘DEVİR USÛLÜ’nün, dînî bir vecîbe sanılarak, bazı bölgelerdeki Müslümanlar arasında yaygınlaşmış olması çok üzücü bir durumdur.
Görüldüğü üzere devir usulünün yapılış şekli bile başlı başına bir komedidir.
İlmi ile âmil hiçbir hocaefendi de böyle bir saçmalıkla, Müslüman’ın namazlarının bağışlanacağını söyleyemez. Zaten, ‘Namaz dînin direğidir, onu terk eden dînini de yıkmış olur’ buyuran Peygamberin sözü karşısında kim ne diyebilir ki. Yapılacak olan en güzel iş, ölenin arkasından hayr-u hasenâtlar yaparak amal defterinin açık kalmasını sağlamaktır. Bu konuda zaten Hz. Peygamber’in (sav) tavsiyeleri vardır. Sırası geldikçe anlatmaya devam edeceğiz.
Yüce Allâh (cc) cümlemizi, namazla dînini sağlam tutanlardan eylesin.


Yazarın Diğer Yazıları