Merhaba

Takrîben üç aydır siz çok muhterem okuyucularımdan ayrı kaldım. Aslında bir aylık süre vermiştim. Mesâîmin yoğunluğundan dolayı uzatmak durumunda kaldım. Zaman ne kadar da çabuk geçiyor. Aslında hiç de yazmaya vaktim olmamasına rağmen, gerek sözlü ve gerekse cep’ten ısrarlı talepler karşısında kendimi mecbur hissettim. Sonuçta yazmak da bir hizmettir diyerek aranıza dönmüş bulunuyorum.
İlk olarak gazetemizin saygıdeğer okuyucuları başta olmak üzere, Cennet şehrimiz Konya halkımızın ve bütün Ehli İslâm’ın mübarek kurban bayramını cân’u gönülden kutluyor, insanlığın kurtuluşuna vesile olmasını diliyorum. Allâh (CC) mazlum Müslümanların yâr ve yardımcısı olsun. Bayramla beraber bir hac mevsimini de geride bıraktık. Yüce Rabbimiz bu ibâdeti edâ edenlerin haclarını da mebrûr eylesin. Edâ edemeyenlere de imkan ve fırsatlar ihsân eylesin.
Programımızda cuma günleri yazmak olmasına rağmen, lüzumuna binâen arada sırada artırabiliriz. Böylece aradaki açığı da kapatmış oluruz diye düşünüyorum.
İslâm üzere doğup, müslüman olarak yaşamayı bizlere lütfeden Rabbimize sonsuz hamd-ü senâlar olsun. Kâmil mü’minler olarak da huzuruna gelmeyi cümlemize nasîb eylesin.
Müslüman olmak kadar değerli bir şey yok bu hayatta.. Hele mü’min olmak.. İşte yaratılışın gerçek sebebi. Gerçi Kur’ân7da bu iki kavram bazı yerlerde birbirinin yerine kullanılmış ise de asıl mesele, ‘Müslüman’ım’ demekle işin bitmediğidir. Zira İslâm’ı kabul etmek başka, yaşamak ise bambaşkadır.
Yaratılışımızın gayesi sadece ve sadece Allâh’a kulluk etmektir. Bizden istenen budur ve Zâriyat Sûresi 55-60 âyetleri ile şöyle bildirilmektedir: ‘Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt mü’minlere fayda verir. Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Ben, onlardan bir rızık istemiyorum. Bana yedirmelerini de istemiyorum. Şüphesiz Allâh rızık verendir, güçlüdür, kuvvetlidir. Şüphesiz zulmedenler için (önceki müşrik) arkadaşlarının azap payı gibi payları vardır. Artık azabımı acele istemesinler. Uyarıldıkları günden dolayı vay o inkâr edenlerin haline!’
‘Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım’ (Zâriyât 56) buyurulan âyette görüldüğü üzere, varlık sebebimiz Allâh’a kulluk etmekten başka bir şey değildir. Bilinen ibâdetlerin yanında, geçim temini için helalinden kazanmak da başlı başına bir ibadettir. Her işinde doğruluktan ayrılmamak, Allâh’ın haram kıldıklarından kaçınmayı şiâr edindiği gibi, haramla iştigal edenlerle münasip bir şekilde mücadele etmek de en güzel ibadetlerdendir. Nerede olursa olsun Yüce Yaratıcının denetim ve gözetiminde olduğunu bilmek ve ona göre hareket etmek ise kâmil îmânın ta kendisidir. Ancak çevremize baktığımızda durum hiç de iç açıcı değil. Müslümanım diyen herkes birbiri ile uğraşmakta. Kazancın her türlüsü mübah görülmektedir. Yalancılık ise kimsenin umurunda değil. Hatta iki kuruşluk kazanç için her cümlede yemin ile yalanı pekiştirmek de cabası. Hemen hergün şahidi olduğumuz hırsızlık olaylarının failleri de hep müslüman-mü’min olduklarını dile getirmekteler. Trafikte kendisine yol vermedi diye fütursuzca cinayet işleyenler de mü’minim, Müslüman’ım elhamdülillâh demekteler.
Hz.Peygamber (SAV), yoldan ezâyı (engeli) kaldırmanın îmândan bir şûbe olduğunu bildirirken, vatandaşın geçeceği kaldırımları işgal edip engel olanlara ne demeli. Trafiği tıka, beş vakit namazı cemâatle kıl, senede umreye git, aynı zamanda peygamber buyruğuna kulaklarını tıka. Bu hangi îmânla ve islâmla bağdaşır. Hak ve adalet kavramları kimin için var. Misalleri çoğaltabiliriz.
Çok dindar zannettiğimiz Müslümanların kırdıkları cevizleri, yedikleri herzeleri duyunca insan bir hoş oluyor. Nereden bakarsak bakalım, her bakımdan tefessüh etmiş, bozulmuşuz. Müslümanlığımız reklamdan öte geçmiyor.
Sözü fazla uzatmaya gerek yok. ‘Biriniz kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe mü’min olamaz’ hadîs-i şerîf’i ortada. Bu hadîs-i şerîfe uygun bir hayat yaşayan ancak mü’min olabilir. Cennet o kadar ucuz değil. Cehennemin de insanlar için var olacağı unutulmamalı.
Hayatın fâniliği hiç akıldan çıkarılmamalı. Musallaya konulduğunda cemaatin, ‘İyi biliriz’ sözleri ile, iyi olunduğu zehabına kapılmayalım. Peygamber (SAV) aramızda olsa idi, bizi ne kadar takdir ederdi sorusunu hep kendimize sormalıyız. Bir de hayatımız ne kadar Kur’ân’a uygun. Yaratıcımızın istediği kulluk vazifesini ne kadar yerine getirebiliyoruz diye nefsimizle hep hesaplaşmalıyız.
Güzel sözler davranışlarımıza ne kadar yansıyorsa, o kadar mü’miniz demektir.
Memleketin yüzde doksan dokuzu müslüman deniyor. Ben de, yüzde biri mü’mindir diyorum. Siz ne dersiniz. Yüce Rabbimiz cümlemize kâmil îmân nasib eylesin.


Yazarın Diğer Yazıları