Neden Sığır!?

Değerli bir ilim adamı dostum bir sohbet sırasında şöyle bir soru sordu: 'Kur'ân-ı Kerîm'de geçen 'BAKARA (sığır)' kelimeleri üzerinde, tefsir kitaplarında farklı bir yoruma rastladın mı?'
Elimde mevcut olan 15 kadar tefsire baktım. Ne ilk tefsirlerde, ne de sonrakilerde farklı bir yoruma rastlamadım. Hemen hepsi de âyetlerin meâlleri doğrultusunda yorumlar yapmışlardı. Ortak nokta ise âyetlerde geçen 'Bakara' yani sığır kelimesinin ŞİRK'i temsil etmesiydi. Bazen bir inek, bazen de buzağı şeklinde dile getiriliyordu. Olayların sebebi ise her pisliğin altından çıkan isrâil oğulları idi.
Kur'ân-ı Kerîm'in her bir âyet'i özel bir konuyu anlatırken, genel olarak da birçok mesaj vermektedir. Tefsir dilinde bu husus: 'Nüzûl'ü (inişi) özel, hükmü genel' diye ifade edilir. Zaten ortalama her on ayetten sonra 'Akledesiniz diye, düşünesiniz diye, bilesiniz diye..' veyahut da 'Akletmez misiniz, düşünmez misiniz, bilmez misiniz' gibi ifadelerle dikkatimiz çekilmektedir. Neticede, aklını kullanan, düşünen her ilim sahibi kapasitesine göre yorumla yapmış, âyetleri fefsie etmeye/açıklamaya çalışmıştır. Tabiî ki Allâh'ın muradını kimse bilemez. Bize düşen de aklımızın yettiği ölçüde O'nu anlamaya çalışmaktır. Zira Kur'ân'ın muhatabı bütün insanlıktır.
Bu kısa îzâhtan sonra başlığımızın cevabına gelelim.
Bilindiği üzere isrâil oğulları Fir'avn'ın zulmü altında inim inim inlerken, bir yandan da Fir'avn kavminin öküzlere kutsiyet atfettiklerine şahit oluyorlardı. Günümüzde Hindistan'da ineklere tapılması gibi. Öküzler güçlü hayvanlardı. Tarım ve ulaşım onlarla yapılıyordu. Bundan dolayı hayat öküzler üzerine kurulu idi. İşte, isrâil oğulları da Mısır'lılardan etkilenerek, tevhîd inancına sahip olmalarına rağmen, öküzlere tanrısal güç izâfe etmeye başlamışlar ve bakar (sığır) perest olmuşlardı. Böylece de şirke düşmüşlerdi. Allâh (CC) onları hem Fir'avn'ın zulmünden hem de şirk bataklığından kurtarmak, tekrar tevhîd inancına dönmeleri için Hz. Mûsâ (AS)'ı göndermişti.
İsrâil oğullarının bundan sonraki durumları için Bakara Sûresi'nin 55 '76 âyetlerinde genel bir bilgilendirme yapılmaktadır. Kısaca temâs edelim. 'Kimsesi biri öldürülür. Katilin bulunması için ortalık velveleye verilir. İş Mûsâ (AS)'a arzedilir. Tam o sırada Allâh (CC) onlara, bir sığır kesmelerini emreder. İsrâil oğulları şaşkınlık içinde işi yokuşa sürmeye kalkarlar. Fakat Allâh (CC) da işlerini zorlaştırır. Çünkü ilâh'lık atfettikleri bir hayvanı kesmeleri emredilmişti. Şaşkınlıklarının ve Hz. Mûsâ'ya îtirâzlarının sebebi de bu idi. Neticede sığır boğazlanmış ve bir parçası öldürülen kişinin cesedine vurulunca o da Allâh'ın (CC) izniyle dirilerek, kendisini öldürenin, ortalığı ayağa kaldıran kişi olduğunu söylemişti. Meğer o kimse malına sahip olmak için onu öldürmüş.'
Burada Kur'ân'ın dikkatimize sunduğu bir mesele daha var. O da para, mal mülk sevgisi. Yani zımnen Kur'ân bize paranın ve malın da ilâhlaştırılmasını anlatıyor. Yani kim İlâh olarak neye inanıyorsa, o uğurda ölür veya öldürür. Burada ilâh zannedilen şirk'in ortadan kaldırılmasıyla, hem gerçek suçlu ortaya çıkıyor, hem de topluma huzur geliyor. Bir başka ifadeyle, bir toplumda huzurun temînâtı tevhîd üzere yaşamaktır.
Ârâf Sûresi'nin 138-139 ve 148. Âyetleri ile Tâhâ Sûresi'nin 87 ' 97. Âyetlerinin tahlîlıne bakacak olursak, orada da Hz. Mûsâ (AS)'ın yokluğunda hemen zînet eşyalarından, mücevherlerden bir buzağı heykeli yaparak ona tapındıklarından bahsedilmektedir. Bu illetin merkezinde de bir 'SÂMİRÎ' olduğu anlatılmaktadır. Günümüzde bu tür kimselere, mafya babası, para babası gibi sıfatlar verilmektedir. Yani günümüz insanlarını yoldan çıkaran, hayatını karatan 'SÂMİRÎ'ler.
Çok dikkate şâyân bir mesele de, ilâh kelimesinin cem'i yani çoğulunun müennes/dişil olarak 'Êlihetün/ilâhlar' şeklinde gelmesidir. Ârâf Sûresi 138. Âyet'inde ''Ey Mûsâ! 'Onların kendilerine âit ilâhları (putları) olduğu gibi sen de bize âit bir ilâh yapasana' dediler. Mûsâ da şöyle dedi: Şüphesiz siz câhillik eden bir kavimsiniz.' İsrâil oğulları Fir'avn'ın zulmü altında ve köle olarak kullanıldıkları için, daha kurtulur kurtulmaz aslında zengin olmak istemişlerdir. Onlara tapınalım sözleri ile de, bir an önce zenginleşelim ve Mısır'lılar gibi olalım demeye getiriyorlardı.
Buzağı heykelinin çıkardığı sesler ise, günümüzde de bilindiği şekliyle paranın gücüdür. Zira altın, mücevherât vs.insanlık tarihi boyunca para olarak kullanılmıştır. Hatta yanlış bir bilgi de ilk parayı Lidya'lıların bulduğu şeklindedir. Halbuki Kur'ân-ı Kerîm, Lidyalılardan çok daha önce Hz. Yûsuf'un birkaç dirheme satıldığından bahsetmektedir. Yani paraya tamâh ederek kardeşlerini satanlar tabiri de çok önemlidir.
Maksât odur ki, insan neyi güçlü görüyor ve onun peşinden gidiyorsa, onu ilâh edinmektedir. Bir mü'min ise 'Ve hüve alâ külli şey'in kadîr' diyerek bütün güç ve kudretin Allâh'a ait olduğuna inanır ve mala mülke aldanmaz. Bu sebeble 'Nefislerini ilâh edinenler' İlâhî fermânını aklımızdan çıkarmamalı ve ona göre hayatımızı düzenlemeliyiz.


Yazarın Diğer Yazıları