Oruç Tutmak, Oruca Tutulmak

9 Temmuz 2013 -1 Ramazan 1434 Salı. Allâh’ın (CC) izniyle 8 Temmuz Pazartesi akşamı ilk terâvih’i kılacak ve Salı günü de ilk orucumuzu tutacağız.  30 günlük oruç ibadetimizin ardından da yine Biiznillâh 8 Ağustos 2013 Perşembe günü bayram sevincini yaşayacağız.
Yardımlaşma ve kardeşlik duygularının zirveye çıktığı, muhtaçların daha çok kollandığı, kendisinde bin aydan hayırlı olan kadir gecesinin bulunduğu, terâvih namazları ve fıtır sadakaları ile farklı ve kadri yüce aya bir kez daha kavuşmanın heyecanını yaşıyoruz. Tatlı bir ramazan telaşı sardı Ülkemiz ve İslâm âlemini. Duâlarımız bu vesîle ile günümüz fir’avunlarının zulmü altında inleyen kardeşlerimiz için daha çok olacak ve olmalıdır da.
Rahmet ayı Ramazan, artık sıcak yaz günlerine gelmektedir. Kamerî aylar, mîlâdî aylardan 11 gün erken geldiği için her 33 yıla bir tur atmaktadır. Yaşı 40 ve üzeri olanlar ikinci defa bu mevsime kavuşmaktadırlar. Allâh 3. bir döneme de kavuşmak nasib etsin. Kavuşamayanlara da berzah aleminde lütuf ve ihsânını bol eylesin. 
 
İslâm Dîni’nin temel esaslarından olan oruç ibadetinin Kur’ân-ı Kerîm’deki karşılığı Savm ve Siyâm’dır. Kelime olarak, yemekten, içmekten, konuşmaktan, yürümekten kendini alıkoymak manasına gelir. Dînî bir terim olarak ise: ‘Hususî zamanda, hususî şeylerden, bazı özel şartlarda kendini tutmak’ diye tarif edilmiştir. Biraz açacak olursak, yemek, içmek, cinsî münasebet, kavga, kov/gıybet gibi kötü davranışlardan uzak durmak demektir. Özel zamandan maksat ise, fecr zamanından güneşin batışına kadarki süredir.
Oruç, bedenle yapılan bir ibadettir. Hz. Âdem’den (as) beri mü’minlere farz olmuş bir kulluk borcudur. Nitekim Yüce Allâh şöyle buyuruyor: ‘Ey imân edenler! Allâh’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.’ (Bakara,183)
 
Gerek oruç’un tarifinden ve gerekse âyeti kerîme’den anlıyoruz ki oruç ibâdeti, öyle sıradan insanların değil, hakîkî mü’minlerin edâ edebileceği bir farzdır. Kişi oruca niyet eder, açlık ve susuzluğa tahammül eder, ancak günah işlemekten de geri durmaz. Diline sahip olmaz. Oruçlu olmayı kendisinde bir imtiyaz görüp kırıcı davranır. Oruç’dan da önemli olan namazı edâ etmez, kısaca nefsânî arzularını frenlemez, kötülüklere engel olmazsa; böyle bir oruç olsa olsa sadece sağlık için perhiz yapmak olur. Kilo vermek için çalışmış olur. Belki de kınanmaktan korktuğu için kendini oruç tutmaya mecbur hisseder. İşte böyle bir anlayışla yapılan ibadete oruca tutulmak diyoruz. Zaten günümüzde böyle bir cümle de kullanılıyor. Adına da açlık orucu deniliyor. 
 
Oruç tutmaya gelince: İşte, bizleri yoktan var edip hadsiz nîmetleriyle mücehhez kılan, bağışı sonsuz, ikramı sınırsız olan Yüce Rabbimizin emrettiği şekilde edâ edilen ibadet şekli ortaya çıkmaktadır. O emrettiği için belirli bir zaman süreci içinde helal olan nimetlerden bile uzak durmaktır. İnsan görünümlü bir melek hüviyetine bürünmektir. Ağzına, diline ve bütün azalarına, hevesâtının kötülüklerine engel olabilmektir. Bu mübarek ayda şeytanın zincire vurulmasının anlamı da budur. Yoksa hakikaten şeytan zincire vurulacak olsaydı imtihanın sırrı kalmazdı. Hz. Peygamber (sav) tergîb’le ilgili bu meâldeki hadîs’ini çok iyi anlamak lazım. Âyet-i Kerîme’de kastedilen günahlardan korunma o zaman gerçekleşecektir. Duâlarımız o zaman makbul ve müstecâb olacaktır. Kur’ân ayı olması hasebiyle okuyacağımız ve anlamaya çalışacağımız hatimler o zaman Allâh katında ayrı bir değer kazanacaktır. 
 
Hülâsâ diyeceğim odur ki oruç mu bizi tutacak, biz mi orucu tutacağız. İnşâallâh ikisini de yapacağız.

Yazarın Diğer Yazıları