Rabbin Kim?

Sorunun muhatabı olan herkesin vereceği cevap hemen 'ALLÂH' olacaktır. Söylemde böyledir. Fakat fiiliyâtta/ eylemde iş farklılık arzetmektedir. Gerçekten Rabbimiz Allâh derken, hayatımızda bunun gereğini yerine getirebiliyor muyuz?
Günlük 5 vakit namazda Fâtihâ Sûresini 40 defa okuyoruz. Yani en az 40 defa: 'Rahmân ve Rahîm olan Allâh'ın adıyla. Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (Âhiret gününün) Mâliki (Sahibi) Allâh'a mahsustur. (Allâh'ım) Yalnız sana ibâdet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.' (Fâtihâ,1/ 1-5) demekteyiz.
Konuyu biraz açacak olursak:


HAMD: Kâinâtı yoktan var eden/yaratan, her yaratmasını bir ölçüye göre yapan (Kader), tüm varlıkları nîmetlendiren, sonsuz kudret sahibi olan Allâh'ı (CC) yüceltme ifadesidir. Yani bütün övgüler, medh-ü senâlar Allâh'a mahsustur demektir. Bu sebeble, Allâh'ın yarttıklarına hamd edilmez. Hamd eden insan, Allâh'ın nîmetlerine konu oluşu bakımından değil, Allâh'ın tüm insan ve canlıları nîmetlendirici, rızık verici bir konumda oluşu açısından ham deder, O'nu över. Bu îtibarla, belli bir nîmet, meselâ zenginlik, bir insana ulaşsa da ulaşmasa da Allâh'a hamd eder. Allâh_tan başka mutlak mânâda nîmet verecek hiçbir varlık bulunmadığı için, hamd'e/özgüye lâyık tek varlık da Allâh'tır.
RAB: Varlıkları yaratan, tüm ihtiyaçlarını karşılayarak, onları kademe kademe geliştirip, olgunluğa ulaştıran Allâh demektir. Bir diğer ifadeyle, yarattıklarını terbiye eden demektir. Rubûbiyyet ise, terbiyesine sığınılan Allâh demektir.


Ansızın bir sevinç veya korku durumunda, 'ALLÂH' deriz. Hayret veya canımızı sıkan bir durumla karşılaştığımızda: 'Aman yâ Rabbî' (medet/kurtar yâ Rabbî/Allâh) deriz. Ancak bu söylemler genelde dil alışkanlığı şeklinde kendini göstermektedir.


Allâh'ı (CC) 'RAB' bilmek, O'nun rubûbiyyetine/ terbiye ediciliğine sığınmak ise yine Rabbin koyduğu kurallara göre yaşamaktan geçmektedir. Gerçekte varlık âleminde Allâh'ın varlğını kabul etmeyen hiçbir insan ve canlı yoktur. Hepsi de Allâh'ı (CC) hamd ile tesbîh etmektedir. Bu konuyu Yüce Rabbimiz şöyle açıklamaktadır: 'Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, Allâh'ı tesbîh ederler. Herşey O'nu hamd ile tesbîh eder. Ancak, siz onların tesbîhlerini anlamazsınız. O, Halîm'dir (hemen cezalandırmaz, mühlet/süre verir), çok bağışlayıcıdır. (İsrâ, 17/44) Hattâ 'En Yüce Rabbiniz Benim' diyen Nemrut'lar Fir'avn'lar bile Allâh'ın varlığına inanıyorlardı. Bu gibi kimseler, hiçbir zaman 'En büyük Allâh Ben'im dememişlerdir. Mesele dönüp dolaşıp, Allâh'ı Rab bilip gerektiği şekilde O'na kulluk etmekte düğümleniyor.


Yûnus Sûresi 10/31-33 Âyet'lerinde şöyle buyurulur: ' De ki: Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Ya da işitme ve görme yetisi üzerinde kim mutlak hâkimdir? Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor? İşleri kim yürütüyoe? 'ALLÂH' diyecekler. De ki: O halde Allâh'a karşı gelmekten sakınmayacak mısınız? İşte O, sizin gerçek Rabbınız olan Allâh'tır. Hak'tan sonra nice sapıklık vardır. O halde nasıl oluyor da (Hak'tan) döndürülüyorsunuz. Rabbinin yoldan çıkanlar hakkındaki, 'Onlar artık îmâna gelmezler' sözü, işte böyle gerçekleşmiştir.'


Kendisine nankörlük edenleri, îmân'ın dışına atacağını, Yüce Allâh (CC) böyle haber veriyor. Rabbim Allâh deyip de sonra gaflet içinde yaşamak, mü'minlerin işi değildir. Ancak, Müslüman/mü'min olduğunu söylediği halde, Allâh'ın yasakladığı şeylerle içiçe olanları gördükçe insan hayrete düşüyor. Sayısız örneklerden birkaçını zikredelim.


Mü'min, başta haramlara karşı çok duyarlıdır. Allâh (CC) kendisine biraz nîmet verince, mala-mülke tamâh etmeye başlıyor ve fâiz peşine düşüyor. Kazanmak için herşeyi mübah görmeye başlıyor. Daha sonra da farzları terketmeye doğru gidiyor. Hak ve hukuk gözetmeyi unutuyor. Maâzallâh.
En büyük başkan veya takım' bizim, başka büyük yok. Hâşâ! En büyük Allâh_tır. Bu sözlerin sıradanlığı bile çok büyük vebaldir/günahtır. Allâh'ın (CC) gazabını mûcibdir.
Koyu bir sohbet ortamı oluşmuş, konuşulan şeyler ise havadan sudan tâbir edilen mâlâniyât türü lafazanlıktan öte gitmeyen sözler. Namaz vakti gelip geçiyor. Kimsenin umurunda değil. Çok tehlikeli bir durum.


Evine geldiğinde, hoşuna giden bir dizi veya sinema yahut da bir haber/güncel program var. Saatlerce onun seyredip/izleyip daha sonra da vakit çok geç olmuş diyerek, namaz kılmadan yatmak, veyahut da yarım yamalak kılmak. Uykumu alamadım deyip sabah namazına kalkmamak'
Bir makam, mevki sahibi olduğunda kendisini orada ebedî kalacak sanıp, aldanmak, kibirlenmek ve makamını kötüye kullanmak. Böyle bir mamam elde etmek için ise akla hayale gelmedik dolaplar çevirmek. Netîce: Rab olarak kimin terbiyesindeyiz. Gafletten kurtuluşun tek çaresi ise her ân Allâh'ın denetiminde olduğumuzu unutmamaktan geçiyor.
Mesele odur ki, Allâh'ı 'Rab' bilmek başka, gereğine göre yaşamak ise daha başkadır.


Yazarın Diğer Yazıları