Ramazan Ayının Faziletleri

Mübarek üçaylar, Recep, Şaban derken Rahmet ayı ramazana kavuşmuş bulunuyoruz. Öyle bir rahmet ki, Hz. Peygamberin (sav) müjdesiyle: Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.(Buhârî, Savm 5)

Herşeyden önce Ramazan ayı, Kur’ân ayı demektir. Bu sebeble mü’minler de tutmuş oldukları oruçlarını Kur’ân ile taçlandırırlar. Çünkü Kur’ân bu ayda indirilmiş olup, yine Kur’ân’da bu hakikat şöyle anlatıtılır: (O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kurânın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca tutsun. Allâh size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allâhı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.(Bakara,185)

Ramazan ayında bütün islâm dünyasıyla birlikte tutacağımız bir aylık orucun, insanı kendine getiren birçok maddi ve manevi yönü vardır. Öncelikle insan bedeni üzerindeki olumlu etkilerini söylemeye gerek bile yoktur. Bedeni tamir eder, düzene sokar. Daha sağlıklı hale getirir. Bedendeki zararlı hücreler beslenemediğinden, imha olurlar. İmha olmuş bu hücreler ağız kokusu şeklinde kendini gösterip dışarı atılırlar. Böylece muhtemel hastalıkların önüne geçilmiş olur. Oruçlu mü’min bir bakıma, hastalıklara karşı kendinsini karantinaya almış olur. Zaten birçok hastalığın sebebi de tıka basa mideleri doldurarak on bir ay boyunca bedeni yormaktır. Bir ay boyunca beden adeta bakıma alınmış olmaktadır. Rûh dünyamızda ise kişi, insan olduğunun farkına varır. Kendisi gibi milyonların da oruç tutarak, aynı duyguları yaşadığını hisseder. Daha da ötesi insan mâneviyat dünyasındaki olumlu değişikliklerle kemâlâta doğru yol alır. Orucun farziyyetindeki hikmet de zaten budur. Bakara Sûresi 183. Âyet’inde şöyle buyurulur: Ey imân edenler! Allâha karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.

Yüce Dînimizin temel esaslarından olan oruç ibâdeti, sadece bize değil Hz.Âdem’den (as) beri bütün insanlara farz kılınmış olan bir farzdır. Allâh’a şükür ve kulluk borcudur. Günahlara karşı da bir kalkandır. ‘Allâh’a karşı gelmekten sakınmanız için farz kılındı’ ifadesiyle mü’minlerin dikkati çekilmektedir. Dînde sakınmak (müttakî/takvâ sahibi olmak) günahlarla ilgili bir kavramdır. Takvâ ise Allâh’a karşı saygının zirvesidir. Gazabından rahmetine sığınmadır. Günaha girmemek için gayret sarfetmektir. Her ânında Allâh’ın denetiminde olduğunu bilme şuûrudur.

Bakara Sûresi 184.âyet’inde, oruç tutamayanların yapması gerenler şu şekilde bildirilmiştir. Oruç, sayılı günlerdir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.

Bilindiği üzere ramazan orucu, ergenlik çağına ulaşmış, sağlığı yerinde olan her akıllı Müslümana farzdır. Hastalık, yolculuk gibi mazeretlerle ramazan ayında oruç tutamayanlar, bu oruçları şartların elverişli olduğu başka zamanlarda kaza ederler. Mazeretsiz olarak oruç tutmayanlar büyük günah işlemiş olurlar. Pîr-i Fânî denilen aşırı yaşlılar, ya da iyileşme umudu kalmamış hastalar, bu sebeble oruç tutamazlar ve bu oruçları kaza etmekten de ümit keserlerse, oruçsuz geçirilen her gün için bir fidye verirler. Fidye, fıtır sadakası gibi, bir fakiri bir gün doyurmak, ya da bunun bedelini vermektir.

Dikkat edilirse, oruç fidyesi ve fıtır sadakasıyla da fakir ile zengin arasında bir denge kurulmaktadır. Mazereti sebebi ile fiye verene, onu alan fakir teşekkür babında duâ edecektir. 

‘Tok, açın halinden anlamaz’ atasözünde de vurgulandığı üzere, oruçlu insan yokluğun ne olduğunun farkına varır ve merhamet duyguları öne çıkar. Paylaşım duyguları gelişir. Fakir/fukaranın hali daha iyi anlaşılır.

Ramazan ayı, Kur’ân ayı olması hasebiyle, başta câmii’ler olmak üzere, evlerde, işyerlerinde, hemen her yerde mü’minler hatim okuyarak, mukabele okuyup dinleyerek, hepsinden önemlisi; Kur’ân’ı anlayıp yaşamaya çalışarak yüceliklere doğru en büyük kazancı elde etmiş olurlar. Belki de bu gayretlerini meleke haline getirerek kâmil mü’min mertebesine ulaşırlar. İşte ramazan orucu bu kemâlâta ermek için en büyük fırsattır.

Unutulmamalıdır ki, sözlerin sultanı Kur’ân sayesinde, ramazan da ayların sultanı olmuştur.

Ramazan ayı boyunca daha teferruâtlı, muhtelif mevzularla birlikte olmak dileklerimle tüm ehli islamın ramazan-ı şerîf’ini kutluyor, iki cihân saâdeti diliyorum.

 

 


Yazarın Diğer Yazıları