Sabır

Sabır: Kelime olarak ‘HAPİS’ manasına gelir. Dînî bir tabir olarak ise, Allâh’ın (cc) emirleini tutmak, acıya katlanma, belâlara tahammül ve direnmek demektir. İslâm’ın övdüğü rûhî olgunluğu ifade eder. İnsanın hayırlı olan arzularına ulaşabilmek için göstermesi gereken azim ve kararlılıktır. Daha birçok tarifi yapılmıştır.
Sabırla ilgili Kur’ân’ı Azîmü’ş-Şân’da birçok âyeti kerîme vardır. Birkaç örnek verecek olursak, mesela: ‘Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allâh’dan yardım dileyin. Şüphe yok ki Allâh sabredenlerle beraberdir.’ (Bakara, !53)
Sabır, insanı ruhen olgunlaştırır, geliştirir ve güçlü kılar. Namaz ise Allâh’a kulluğun, teslimiyetin ve nimetlere şükrün en güzel ifade biçimidir. Aktif ve düzenli bir hayatın yaşanmasıdır. Âyette, zorluklar karşısında insanı hem ruhen ve hem de bedenen güçlü kılacak iki temel esasdan faydalanmamız tavsiye edilmektedir.  
Mü’minlerin, âhiret saâdetini kazanabilmeleri için ömür boyu imtihana tâbî tutulacağı şeylerden birinin sabır olduğu bildirilir. Zira Kur’ân’a göre, bolluk ve rahat kadar, sıkıntı ve darlık da hayatın bir gerçeğidir. İlgili âyetlerde şöye belirtilir: ‘Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla,, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.’ (Bakara, 155) Buradaki sabrın karşılığındaki müjde, ‘cennet’dir.
‘Onlar, başlarına bir musibet gelince, ‘Biz şüphesiz herşeyimizle Allâh’a aidiz ve şüphesiz ona döneceğiz’ derler.’ (bakara, 156) Bu âyet’i kerîme’de ise, tam bir îmân ve teslimiyetle bütünleşmiş olan sabırdan bahsedilmektedir. Bu teslimiyet, sadece Allâh’a ait olduğumuzu, eninde sonunda onun huzuruna çıkacağımızın bilinci içinde olmaktır.
Sabır, akıl ve irâde ile alâkadâr olduğundan, sabırlı kimselere Rablerinden bir rahmet bahşedileceği vâdedilmektedir. Şöyle ki: ‘İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır’.
Hadîs-i şerîflerden örnekler: Hz.Enes’den (ra); Resûlullâh (sav), ölen çocuğuna ağlamakta olan bir kadına rastlamıştı. Ona,  ‘Allâh’dan kork ve sabret!’ buyurdu. Kadın, üzüntüsünden dolayı (kendisine seslenen kişiye bakmadan): ‘Benim başıma gelenden sana ne!’dedi. Hz. Peygamber (sav) oradan uzaklaşınca, kadına: ‘Bu Resûlullâh idi’ denildi. Bunun üzerine kadın, çocuğunun ölümüne üzüldüğü kadar da, söylediği sözden utandı. (Özür dilemek için) hemen Hz. Peygamber (sav) kapısına koştu. Doğrudan huzuruna çıktı ve: ‘Ey Allâh’ın Resûlü! Sizi tanıyamadığım için kaba konuştum. Beni affedin’ dedi. Hz. Peygamber (sav) de: ‘Asıl sabır, musibetle karşılaştığın ilk andakidir’ buyurdu. (Buhârî, Cenâiz 43)
Muhtelif rivâyetlerde kadının, ‘Git başımdan! Benim başıma gelen sana gelmedi’ dediği de kaydedilir. Resûlullâh’ın (sav), musibetin geldiği ilk andaki direnci sabır olarak nitelendirmesi dikkate değer. Zirâ aradan zaman geçtikten sonra zaten sabretmekten başka bir yol kalmamaktadır.
Ümmü Seleme Vâlidemizden gelen bir rivâyette Resûlullâh (sav) şöyle buyurmuştur: ‘Musîbete uğramış olan bir müslüman, Allâh’ın emrettiği: ‘İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn, Allâhümme ecirnî fî musîbetî vahluf lî hayran minhâ; (Yani) Biz Allâh’a aitiz ve ancak ona döneceğiz. Bana bu musibetim için ücret ver’ derse, Allâh (cc) o musibeti alır ve mutlaka daha hayırlısını verir’. (Müslim, Cenâiz 3)
Musîbet: İnsana sıkıntı veren her şey diye tarif edilmiştir.
İSTİRCÂ: Musîbete uğrayan kimsenin söylemesi gereken: ‘İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn’ sözünü söylemektir. Yani: ‘Biz Allâh’a aitiz ve ona dönücüyüz’ demektir. Bu aynı zamanda Kur’ân’ın bir emridir. Çünkü: İstircâ sözünü söylemekle, can, mal ve her şeyimizin Allâh’a ait olduğunu,bütün mülkün sahibi olduğundan, dilediği gibi tasarruf edebileceğini itiraf etmemiz sözkonusudur.
Küçük büyük, mü’mini rahatsız eden herşey musibettir ve her mu^sıbette de istircâ yapılmalıdır. Bunu Hz.Peygamber (sav) tavsiye etmektedir.
İslâm Dîni, toplum dîni olduğu için, kişinin yalnız başına yaşamasını uygun görmemiştir. Toplumsal hayatın da kendine göre sıkıntıları mevcuttur. Hz. Peygamber (sav) bu hususa dikkat çekerek buyuruyor ki: ‘İnsanlara karışıp, onların eziyetlerine katlanan Müslüman, topluma karışmayıp ezâ görmeyen Müslüman’dan daha hayırlıdır.’
Sabır üç kısımdır:
1 -Musîbetlere karşı sabır. Musîbete direnç gösterme ve tahammüllü olma.
2-İbâdetlerde sabır. Devamlı ve kararlı olma. Bıkmama, usanmama
3-Günah işlememekte sabır. Nefsânî arzularını hapsetmektir.
Kültürümüzde, ‘Sabır acı meyvesi tatlı’ sözü, yaşanan gerçekleri çok güzel ifade etmektedir. Zira en ufak bir lüzumsuz hareket, insanın hayatını karartabilir. Sabırlı olunduğunda ise, olması muhtemel sıkıntılar da bertaraf edilmiş olur. Yüce Rabbimiz ne güzel müjde veriyor: ‘Sabredenlere mükafatları hesapsız verilecektir.’ (Zümer, 10)
Allâh (cc) cümlemizi sabırla elde edilecek olan hadsiz mükafatlara nâil eylesin.


Yazarın Diğer Yazıları