Tevbe

Tevbe: Müslümanın günah ve hatalarının farkına varıp, ihlâs ve samimiyetle Rabbine ilticâ ederek affını dilemesidir. Günahlarından pişmanlık duyarak, İlâhî gazapdan, rahmete sığınmasıdır.
İnsan, yaratılışı gereği hata ve sevâb üzeredir. Günah işlemekte de, sevâb işlemekte de sınırsız irade gücüne sahipdir. Birçok âyeti kerimede de vurgulandığı üzere insan, Rabbine karşı pek nankördür. Bunu sebebi de şeytana uymak, nefsinin hevâ ve heveslerine aldanmak ve hayata karşı aşırı hırsdır. Bu özellikler bir insanda olunca ister istemez günah bataklığına saplanmaktadır. Öyle ki, işlediği günahları artık normal görmeye başlar. Allâh'dan ümidini keser.
Rahmetiyle herşeyi kuşatan Yüce Rabbimiz, herşeye rağmen günahkar kullarının ümitsizliğe düşmemelerini istemektedir. Bu sebeble birçok eyette kullarını tevbeye davet etmektedir. Kendisine sığınarak günahlarından arınmak isteyen kullarına müjdeler verip, bir an önce tevbe etmeleri halinde, onları tertemiz yaparak cennetlerine koyacağı vâdinde bulunmaktadır. Tevbenin nasıl olması gerektiğini de açıklamaktadır.  Zümer Sûresi 53. Ve 54. Âyetlerinde şöyle buyurulur: 'De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allâh'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allâh bütün günahları affeder. Çünkü o, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. 'Azap size gelmeden önce Rabbinize dönün ve ona teslim olun. Sonra size yardım edilmez. Ayrıca Tahrim Sûresi 8. Âyetinde Nâsuh tevbeden bahsedilmektedir. 'Ey îmân edenler! Allâh'a içtenlikle tevbe edin. Umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, peygamberi ve onunla birlikte îmân edenleri utandırmayacağı günde Allâh sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatır, gider. Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla, çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter derler.
Hz. Peygambere (sav): Nâsuh tevbe nedir? Diye sorulduğunda: 'Kulun yapmış olduğu günaha öyle pişmanlık duyması, Allâh'a özrünü öyle arzetmesidir ki, sütün memeye tekrar dönme ihtimali olmadığı gibi, kişini işlediği günaha tekrar dönmemesidir şeklinde cevap vermiştir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned,1;446)
Tevbe etme konusunda acele edilmeli ve bir daha asla günahlara dönülmemelidir. Kabul olunacak tevbe Kur'ân'da şöyle açıklanır: 'Allâh katında (makbul) tevbe,ancak bilmeyerek günah işleyip, sonra çok geçmeden tevbe edenlerin tevbesidir. İşte Allâh bunların tevbelerini kabul buyurur. Allâh hakkıyla bilendir. Hüküm ve hikmet sahibidir. 'Yoksa (makbul) tevbe, kötülükleri (günahları) yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca: İşte ben şimdi tevbe ettim' diyen kimseler ile kafir olarak ölenlerinki değildir. Bunlar için ahirette elem dolu bir azab hazırlamışızdır.(Nisâ,17-18)
Buhârî ve Müslim'in ittifakla rivayet ettikleri bir hadîs-i şerîf'de ise Allâh'ın (cc), kularının tevbesinden duyduğu memnuniyeti şöyle anlatılmaktadır: Hâris ibni Süveyd'den. Abdullâh ibni Mes'ûd (r.a) bize iki hadîs rivâyet etti. Bunlardan biri Hz. Peygamberden (sav), diğeri de kendisindendi. Dedi ki: 'Mü'min günahını şöyle görür: ' Üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağın dibinde oturuyormuş gibidir. Gağ düşecek mi diye korkar durur. Fâcir'e gelince o, günahı burnunun üstünden geçen bir sinek gibi görür. Sözüne devamla: Ben Resûlullâh'ın (sav) şöyle buyurduğunu işittim: 'Allâh (cc), mü'min kulunun tevbesinden aynen şu kişi gibi sevinir: 'Bir kimse ki, hiç birşey bulunmayan tehlikeli bir çölde, üzerinde yiyecek ve içeceği bulunan bineği ile birlikte seyahat etmektedir. Bir ara kendinden geçerek uyur. Uyandığı zaman da hayvanın kayıp olduğunu görür. Her tarafı arar fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz ve çaresiz kalır. Tâkâtı kesilmiş bir vaziyette: Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar kalayım diye kara verir. Dönüp ölüm uykusuna yatar. Bir ara uyanır. Gözlerine inanamaz. Zira üzerinde yiyecek ve içecekleri olduğu halde hayvanı yanıbaşında durmaktadır. Aynı şekilde Allâh'ın, mü'min kulunun tevbe etmesinden duyduğu sevinç, yiyecek ve içeceğiyle birlikte kaybolan devesine kavuşan adamın sevincinden fazladır. (Buhârî, Da'avât 4; Müslim,3)
Yüce Allâh'ın kullarına tevbe bahşetmesi, onun engin rahmetinin bir gereğidir. Çünkü o 'TEVVÂB yani tevbeleri kabul eden, kendisine yönelen gönülleri, açılan elleri boş çevirmeyendir. Günahkar kullarını hemen cezalandırmamakta, onlara fırsat tanımakta, mühlet vermektedir. Rahmet kapısını sonuna kadar açık tutmaktadır. Nitekim şöyle buyurur: 'Şüphesiz Allâh çok tevbe edenleri sever. Çok temizlenenleri sever. (Bakara,222)
Kullarına karşı sonsuz merhamet sahibi olan Allâh'ın (cc) sürekli bağışlayıcı olmasını Hz. Peygamber (as) şöyle müjdelemektedir: 'Aziz ve celil olan Allâh (cc), gündüz günah işleyenlerin tevbesini kabul etmek için geceleyin elini (ihsan ve ikramını) açar. Gece günah işleyenlerin tevbesini kabul etmek için de, gündüz elini (ihsan ve ikramını) açar. Bu durum, güneş batıdan doğuncaya (kıyamete) kadar devam edecektir. (Müslim, Tevbe;32)
Tevbe etmek için illâ da günaha girmiş olmak gerekmez. Zirâ temiz olanların tevbesi icâbete daha layıktır. Nitekim geçmiş ve gelecek günahlarının bağışlandığı bildirildiği halde(Fetih,2) Hz. Peygamber (sav): 'Allâh'a andolsun ki, ben günde yetmiş defadan daha fazla Allâh'a tevbe ve istiğfarda bulunurum demiştir.(Buhârî, Deavât, 3)
İnsan mâsum yani korunmuş değildir. Beşeri fıtratta hatakârlık mevcuttur. Hatta âlimlerimiz bu hataya peygamberleri de dahil ederek, onlardan da; Allâh'a isyan dışında, küçük günah tabir edilen (zelle) durumlarının olabileceğini belirtmişlerdir. Hadîs-i Şerîf'de: 'Âdem oğlunun herbiri hatakardır. Hatakarların en hayırlısı ise  tevbekâr olanlarıdır buyrulmuştur. (Tirmizi, Kıyamet;50)
Netice itibariyle Allâh'ın(cc) kendisine ortak koşulmasının dışında affetmeyeceği günah yoktur. Yeter ki kul tevbesinde sebat ve samimiyet sahibi olsun. Nitekim Nisâ Sûresi 48. ve 116. âyetlerinde konu bütün sadeliği ile şöyle anlatılmaktadır: 'Şüphesiz Allâ, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah) ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allâh'a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur.  Allâh'a ortak koşan, kuşkusuz derin bir sapıklığa düşmüş olur.
Mübarek ramazana az bir zaman kaldığı şu günlerde mü'minler bir iç hesaplaşma yaparak tevbe etmelidir. Rahmet deryasına tevbe ve istiğfarla arınarak girmelidir. Bu zaman süreci Rabbimizin bize en büyük lütfudur. Kul hakları varsa mutlaka onları yerine getirip helalleşmelidir. Böyle bir fırsatı belki bir daha bulamayabiliriz.
Hz. İbrahim (as) vârî Rabbimize Şöyle arzu-halde bulunalım: 'Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tevbemizi kabul et. Çünkü sen, tevbeleri çok kabul edensin. Çok merhametli olansın. (Bakara,128)
Yeni Konya Gazetesi Câmiâsı başta olmak üzere tüm ehli imanın ramazan-ı şerîf'ini kutluyor, iki cihanda yüceliklere vesîle olmasını Sonsuz Lütûf Sahibi olan Zât-ı Zülcelâl'den niyâz ediyorum.


Yazarın Diğer Yazıları