KENDİNE CESUR

Tavşan dağa küsüyor ama dağ da bu durumdan memnun zaten...

Çağın girdabı: Herkes her şeyin farkında, gel gör ki yaşayan ve yaşatan bunun farkında olsa da süreç ilerliyor.

Değişmeyen tek gerçek illa ki ilerlemek...

Hissedilen her duygunun, çabanın, kavganın, savaşın bir başlangıcı var. Başlangıç varsa elbet sonu da var. Her hikâyenin sonunda, "bir varmış bir yokmuş” diyoruz. Düştüğümüz yerden, tekrar ayağa kalkıp, yeni bir hikâyeye başlıyoruz. Yani acı reçeteyle öğrenmekten hiç vazgeçmiyoruz. Sürekli düşmek, yeniden ayaklanmak döngüsü: Muhteşem bir güç değil mi?

Öyleyse bitti demek yanlış! Bitmedi. Sadece o hikâye yaşandı, sona erdi, dersler öğrenildi. Anısı kaldı, bir şarkısı ya da kokusu zihnimizde... O kadar işte! Biz aslında hep öğreniyoruz. Yaralarımızı sarmayı, sırtımızdaki bıçaklardan kurtulmayı, kendimize yaslanmayı... ‘Her olayın öznesi de yüklemi de ben olmalıyım' diyenlerin savaşında, kanlı kılıçlarla nasıl acımasız çarpıştıklarını öğreniyoruz.

İnşa etmeye çalıştığınız zamanın içine, merhamet tohumları ekmekten vazgeçmeyin. Adaletin kılıcı keskindir. Ve adalet kılıcı o kanlı, sinsi güçleri her zaman yener. Bu, kimsenin balçıkla güneşi sıvayamayacağı kadar gerçektir.

Cemre düştü havaya... Her ‘cemre' kelimesi bir umut insana... Önce havaya, ardından suya ve toprağa düştü. İllaki yaşamımıza da cemreler düşecek. O kıpırtı her insanın kendi yoluna iniyor. Yola koyulursan ve hâlâ yoldaysan düşüyor. Kimse, sana gökten zembille kazanç indirmeyecek. Nasibinle ilerler, iyi niyetinle çalışarak toplarsın. Belki çok klişe:

"Herkes kalbinin ekmeğini yer. Bi'daha oku; herkes kalbinin ekmeğini yer!”

Babaannem derdi: "kızım etrafında konuşulanlarda, senin için mesajlar vardır”. Derdim ki, tanımıyorum bile o insanları? "Sen payına düşeni al” derdi. Herkes, manzarayı penceresi kadar seyredecek. Ve herkes çektiği kürek kadar, dalgaları geçecek. Boşa çektiğin kürekleri ne su bilir, ne dalga. O akıştadır, koca denizi suçlama! Sen çektiğin kürek kadarsın. Ne suyun suçu var, ne de kayığın...

Hayattaki en tehlikeli bakış, sabitlenmiş fikirlerdendir. Kendi gözümüzde ve hatta kalbimizde büyüttüklerimizin sadece birer takıntı olduğunun farkına vardığımızda, yola öylece devam edemeyeceğimizi görmeliyiz. Atın yolunuzdaki taşları; gönlünüzdeki takıntıları, yüreğinizden asılan, duygularınızı emen insanların yükünü: Atın! Uçmak istiyorsak yüklerimizden kurtulmak gerekiyor.

Zaman bildiğimiz her şeyi yeniden öğretir. Asla vazgeçemem demeyin! Öyle bir vazgeçersiniz ki esamesi okunmaz, doğru zannettikleriniz ve tüm bildiklerinizin.

"Vicdanınızı dinleyin, muhakkak o en doğru terazidir.”

En çok kendine yaklaş, hatanı, sevabını, cesaretini iyi yanlarını tart. Kimseye değil kendine cesur ol! Kendini bilen Rabbini bilir. Öğrenmekten asla vazgeçme! Ders çıkar ve bitmiş diye üzülme, "iyi ki öğrendim” demekten rahatsız olma. Şu cümleyi iyi düşün:

"Bıraktığın yerde olabilirim ama bıraktığın gibi değilim..." William Golding


Yazarın Diğer Yazıları