CİNSİYETSİZ TOPLUM DAYATMASI

Tehlikenin farkında mısınız? Diyoruz çünkü bu konuyla ilgilenmeye başlayınca bizlerin gözlemlediği sahadaki gelişmelerin aslında okyanusun derinliklerine uzanan bir büyük aysbergin başı olduğunu görüyoruz. Yapılan istatistikler sürecin milli varlığımızı tehdit eden büyük bir tehlike içerdiğini bize gösteriyor.

2022 yılında yapılan kamuoyu yoklamalarında soruluyor, "eşcinsellik doğal bir durumdur. İnsan doğasında vardır.Buna katılıyor musunuz? 18–24 yaş grubunda buna evet cevabı verenlerin oranı % 46.7, 25–34 yaş grubunda % 25.1, 35–44 17.9 Buradan da anlaşılıyor ki bu propagandaların ana hedefi gençlerimiz. Özellikle de çocuklarımız.

Propagandaların temel sloganı "nasıl hissediyorsan öyle yaşa.” Peki, insanların hislerine göre eğilimlerini ve tercihlerini belirlemeleri mümkün mü? Öncelikle çocuklar daha anaokulundan itibaren cinsiyet ayrımı olmayan bir eğitime tabi tutuluyor. Kesinlikle anne ve baba gibi sosyal hayatta cinsiyete bağlı farklı rolleri olan insan tanımlamalarından uzak tutuluyor. Oyuncakları tamamen ortak oluyor. Hatta yılın belli bir haftasında "cinsiyetsizlik haftası” adı altında erkek çocuklara kız kız çocuklarına da erkek kıyafetleri giydirilerek güya kendi, cinsiyetlerini keşfetme karşı cinsi anlama adına ortam hazırlanıyor. Bütün bunların yanı sıra hislerimizin şekillenmesinde yediğimiz gıdaların etkisi çok büyük. Cinsiyet bükücü gıdalarda bulunan kimyasallar hormonal yapımızı alt üst ediyor. Erkeklerde östrojen hormonunun yükselmesi o kişinin feminen hislerinin yükselmesine neden oluyor. Neticede bu hisleri yaşayan kişi "nasıl hissediyorsan öyle ol. Sen ne hissediyorsan osun, öyle yaşa” çağrısı ile muhatap olunca kendi durumunu cinsiyetini sorgulamaya başlıyor.

ABD'de tüm bu etkenler sonrasında farklı hissiyatlar yaşarsa ve bu durumunu öğretmeni ile paylaşırsa öğretmen hemen çocuğu bir uzmana havale ediyor. Uzmanlarda genel mesleki kabulleri gereği, "çocuk kendini nasıl hissediyorsa öyle olmalı” diyor. Daha sonra çocuğun yüksek yararı gerekçesiyle ebeveynlerine danışmadan tedavi adı altında bir takım tıbbi müdahalelerde bulunuyorlar. Bu tedavi sürecinde kullanılan ilaçların asla geri dönüşü yok Ve bunlar genellikle hormon engelleyiciler ve ergenlik geciktiriciler oluyor. İnsan gelişiminde hemen ergenlik öncesi çocukların cinsel kimliklerinin oluşması ve olgunlaşması aşamasıdır. Bunu bilen fitne unsurları özellikle tam bu aşamadaki yaş gruplarını hedef alan yayınlar yaparak çocukların aklını karıştırmaya çalışıyorlar. Amaç çocuğun 18 yaşına kadar hormonal gelişimini durdurarak ona cinsiyet tercihi için zaman kazandırmak. Doğal gelişim sürecini yaşayamayan bu çocukların önemli bir kısmı ya psikolojik buhrana düşüyor ya da bu sürecin sonunda intihar ediyor. Tüm bu süreç içerisinde çocuğun anne ve babası çocukları üzerinde oynanan bu oyuna müdahale etmek ve çocuklarını uyarmak gibi bir davranış göstermeleri halinde yine çocuğun yüksek menfaatleri, yararı gereği çocuk ailesinden alınarak koruma altına alınıyor.

Finansman ve meşruiyetlerinin arka planında Birleşmiş Milletlerin 2030 ajandası yatıyor. Birleşmiş Milletlerin "Sürdürülebilir Kalkınma” Amaçlarından 5 nolu amaç olan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği maddesi. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma maksadıyla firmalara, "siz bu konuda faaliyetler göstermelisiniz.” Bunu yürütürseniz ESG puanınız yükselir. O zaman finansmana daha ucuz olarak ulaşmanız mümkün olur.” Diyorlar. Ucuz finansmana ulaşmak isteyen firmalar sözde onur ayında bunların bayrağını çekmek ve eylemlerine finansman sağlamak zorundalar.

 

Küreselciler, "Dünyada istenilen insan refahını sağlayabilmek için insan nüfusunu barışçıl yoldan 1. Milyara düşürmemiz gerekiyor.” Diyorlar. Barışçıl yöntem derken neyi kastediyorlar? Bugün yapılan istatistiklere göre Türkiye'de hane başı nüfus oranı 3.7 yani artık aileler tek çocukla yetiniyorlar. Bu durumda çok yakında hala, dayı, amca, teyze gibi kavramlar hayatımızdan çıkacak demektir. Türkiye'de her beş hanenin birinde bir insan yalnız yaşıyor. Japonya'da bu nedenle Yalnızlık Bakanlığı kuruldu. Yalnız yaşayan insanların pek çok psikolojik sorunları var. Çoğunun hayatı intiharla sonuçlanıyor. İnsanlar daha çok geç evleniyor, hem de çok erken boşanıyorlar. Boşanma oranları % 50'ye yaklaştı. Türkiye'de bakanlık erken evlilikle savaşıyor. Tüm bunlar demografik anlamda bir felakete yol aldığımıza işaret ediyor.

Artık uyanmak ve acilen fert fert toplum olarak tepkimizi sahaya yansıtmak zorundayız. Yoksa yarın hepimiz için çok geç olabilir?


Yazarın Diğer Yazıları