GÖBEKLİTEPE TÜM TARİH ALGILARINI YERLE BİR ETTİ

Göbeklitepe M.Ö. 12.000 – 13.000 yıl öncesine kadar uzanan yeryüzünde insan varlığının bıraktığı en eski izlere sahip bir yerleşim bölgesi. Göbeklitepe'de hayat var olduğunda dünya buzul dönemi olarak tanımlanan ve kuzey kutbunun buzullarının Avrupa kıtasına kadar sarktığı dönemin daha yeni yeni sonlanmaya başladığı bir dönemdir. Dolayısıyla Göbeklitepe'de mimarinin, toplu yaşamın var olduğu böylesi bir dönemde Avrupa'da daha insan bile yoktur. Dolayısıyla dünyaya medeniyet öncelikle Kur'an'da hayatlarından bahsedilen ve hepsinin de hayat hikâyesinin geçtiği tarihçilerin "Bereketli Hilal” olarak adlandırdığı bölgeden dünyaya yayıldığı anlaşılmaktadır. Zaten Antik Yunanı doğuranda bu coğrafyadır. Bugünün modern Batı düşünce ve bilim dünyasının kaynağını da İslam medeniyeti oluşturur.

Göbeklitepe Avrupa'da bulunan, en eski eser olarak tanımlanan İngiltere'deki Stonehenge'den 10.000, medeniyetin ve yerleşik yaşam tarzının başlangıcı olarak kabul edilen Mezopotamya'daki Sümerlerden 6.000 yıl, Mısır pramitlerini inşa eden firavunlardan ise 7.500 yıl önce yaşamışlardır. Göbeklitepe bugüne kadar Batılı düşünce dünyasının tasarımı olan insanlığın tarihsel yolculuğuna ilişkin senaryoları bozguna uğrattı. Tarih öncesi çağların çok fazla bilgi ve belgeye dayanmaması Batılı düşünce dünyasının bu döneme ilişkin keyfi zihinsel tasarımlara dayalı senaryolar üretmesine imkân sağlamıştı. Batı düşüncesi yakalamış olduğu bu boşluğu laik, seküler düşünce anlayışını doğrulayacak varsayımlarla doldurmaya çalıştı. Onlara göre;

"insanlık önce ilkel yarı hayvani bir kimlik taşıyordu. Evrimleşme sürecinin doğal neticesi olarak zamanla avcı ve toplayıcı bir kimlik geliştirdi. Daha sonra tarımı öğrenerek toprağa bağımlı bir hayat sürdürmeye başladı. Toprağa bağımlılığın gereği olarak da yerleşik hayat düzenine geçti. Yerleşik hayat toplumda farklı iş guruplarının doğmasına neden oldu. Farklı iş gruplaşmaları ve mülkiyet toplumsal sınıflaşmaları doğurdu. Sınıflaşan toplumun egemen güçleri toplumsal itaati sağlayabilmek adına ve otoritelerini meşrulaştırmak için dini keşfettiler. İnsan aklının aciz kaldığı konuları aşkın boyuta ve boyutla olan ilişkilerine atıfta bulunarak cevaplar üretmeye başladılar. Böylelikle kendilerine de yarı tanrısal bir statü kazandırmış oldular.”

Dolayısıyla din, tanrı, ibadetler, şeytan, melek ve daha birçok aşkın boyuta ilişkin kavram ve kurallar aslında tamamen insanların kendi zihninden üretmiş olukları hayal ürünü kavramlardır. İnsan aklının az geliştiği ve bilimsel düşüncenin kâinatın sırları karşısında acze düştüğü evrede birileri bu söylemlerle insan merakını ve hakikat arayışını bu kavramlarla tatmin etmek ve bu yolla kendi statüsüne meşruiyet kazanmak için ürettiği kavramlardı.

Hâlbuki Göbeklitepe insanlığın bırakın tarıma geçtiği 7000 – 8000 yıl öncesine tam 12.000 -13.000 yıl öncesine kadar uzanıyor. İnsanlar bu kadar eski bir dönemde dahi toplu ve organize bir hayat yaşıyorlar. Aralarında iş bölümü yapıyorlar. Çünkü organize olmadan, iş bölümü yapmadan böylesi bir mimari eseri ortaya çıkarmaları imkânsız. Ayrıca toplumsal sınıflaşma olmamasına ve hayatlarında tarım kültürünün gelişmemiş olmasına rağmen bir dini inanca sahipler. Yani birilerinin onlar üzerinde iktidarına meşruiyet kazandırma güdüsüyle dini hikâyeler üretmesine ihtiyaç olmayacağı bir evrede insanlar inanç sahibi bir toplumsal kültüre sahipler. Üstelik insanları bir araya getiren, onları organize hareket etmeye sevk eden şey tarım değil din. Yani insanlar yaşam şartları olarak hala zorlu bir dönemden geçiyor olmalarına rağmen geçim şartları son derece zorlu sürece dayalı olmasına rağmen tüm emeklerini, güçlerini tapınaklar yapmaya ve onun etrafında organize olarak inanç duygularını tatmin etmeye adamış bir kimlik özelliği gösteriyorlar.

İnsanlığın en ilkel dönemine ait bu bulgular insan yaşantısında inançların ne kadar büyük bir öneme sahip olduğuna işaret etmektedir. Çünkü insan hayatında hali hazırda tarım yok. Ve dünyamız daha yeni yeni buzul döneminden çıkmakta. Bundan dolayı insanların beslenme, korunma hayatta kalabilme gibi çok önemli sorunlarının olduğu bir dönmede bu kadar büyük bir iş gücünü tapınakların inşasına ayırması hayatlarında dini inançlarının ne kadar büyük bir önem taşıdığına işaret etmektedir.

Bugün açıklamakta zorlandığımız en önemli olay zamanın şartlarında çok büyük bir emek, güç ve bilgi isteyen bu kadar önemli bir mimari yapı neden daha sonra içi toprakla doldurularak gizlenmiştir?

Artık Batı'nın pozitivist anlayışının dışında tüm dünya medeniyetlerinin merkezi olan Anadolu coğrafyasının çocukları olarak kendi tarih tezimizi ve yazılımımızı gerçekleştirmemiz gerekiyor.


Yazarın Diğer Yazıları