HİNDUTVA (HİNT FAŞİZMİ) VE MÜSLÜMANLAR

Dostlar yaşadığımız dünyada Hindistan adına bir ülke var ki, dünyanın en pis 20 şehrinden 13'ü orada, ülkedeki evlerin yarısında tuvalet yok. Başken Delhi'de bir gün yaşamak 50 sigara içmekle aynı etkiyi yapıyor. 2021 yılı itibariyle ülkede 15. Milyon köle yaşıyor. Yılda ortalama 44.000 cinayet işleniyor. 2011'den buyana yaklaşık 18.000 kişi kurbağalarla evlendi. Bir üst kasttan ya da kendi kastından birini öldüren kişi ölümle cezalandırılır. Ancak alt kasttan birini öldürmenin cezası ölüm değildir. Ülkede her 15. Dk.'da bir kadına tecavüz ediliyor ve bu suçun cezası yok. Geçenlerde bir anne kız çocuğunu korumak isterken linç edilerek öldürüldü. Ülkede 200. Milyon Müslüman yaşamasına karşın Müslümanların tek bir partisi dahi yok. Üstelik mecliste de sadece 27 milletvekili Müslüman. Ülkede her 7 kişiden bir Müslüman hâlbuki.

1947 yılında İngilizler Hind Yarım kıtasını terk ederken iktidarı Müslümanlardan alarak Sihlere devretti. Ayrıca İngiliz emperyalizmi Pakistan ve Hindistan arasında tartışmalı bölge oluşturdu. 1947 yılında her iki tarafta bağımsızlık kazanırken ülkedeki Müslümanların büyük bir kısmı Pakistan'a göç etmek yerine Hindistan'da yaşamaya devam etti. Nüfusunun % 90'ı Müslüman olan Keşmir iki ülke arasında tarafsız bölge olarak bırakıldı. BM bu bölgenin ne tarafa ilhak edeceği konusunu halk oylamasına bıraktı. Ancak Hindistan BM kararını tanımayarak 1948 yılında Keşmir'i haksız bir şekilde işgal etti. İlhak ettiği bölgeye Cammu Keşmir adını verdi. Bölge halkı tam 72 yıldır bağımsızlık arzusuyla yapılan işgale direnmeye çalışırken diğer taraftan da Hint faşizmine karşı kendini savunmaya çalışıyor.

Pakistan Başbakanı İmran Han 2019'da ABD'ye yaptığı ziyarette Başkan Trump'tan sorun için arabuluculuk yapmasını istedi. Trump'ın bunu kabul etmesi üzerine paniğe kapılan Hindistan Keşmir'e sağlanan anayasal ayrıcalığı da ortada kaldırarak bölgeye tam bir hâkimiyet sağladı. Böylelikle Keşmir Hindistan'daki özerkliğini de kaybetmiş oldu.

Hindistan bununla da yetinmedi. Bugün iktidarda olan Modi yönetimi yeni bir vatandaşlık yasası çıkardı. Çıkartılan bu yasa tanımı gereği tam iki milyona yakın Müslüman kitleyi vatandaş olarak kabul etmeyen bir içeriğe sahipti. Vatandaşlık Yasası değişikliği Hindistan Vatandaşlık Yasası'nda değişiklik öngören tasarı, Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak 2019'da yasalaştı. Yasaya göre Hindistan'da, ülkeye vize ve pasaport gibi geçerli bir seyahat belgesi olmadan yasa dışı yollardan giren ya da yasal olarak girip ülkede kalmasına izin verilen sürenin üstünde kalan kişiler yasa dışı göçmen olarak tanımlanıyor. Vatandaşlık elde etmesine izin verilmeyen yasa dışı göçmenler, hapis cezasına çarptırılabiliyor veya sınır dışı edilebiliyor. Vatandaşlık Yasası'nda yapılan değişiklikle Müslüman göçmenler, bu değişikliğin dışında tutuldu. Assam eyaletinde yaşayan 33 milyon kişiden çoğunluğu Müslüman 2 milyon kişi, Ulusal Vatandaşlık Sicili'nin dışında bırakıldı. Assam'da listeden çıkarılan çoğunluğu Müslüman yaklaşık 2 milyon kişiden vatandaşlıklarını kanıtlayamayanlar için 10 cezaevi kampı inşa ediliyor. Hindistan İçişleri Bakanı Amit Şah'ın, Assam'daki düzenlemenin ülkenin geri kalanında uygulanacağını açıklaması, Müslümanları "vatansız" kalma riskiyle karşı karşıya bıraktı.

Aralık 1992'de Babri Camisi (Babri Camisi 1528'de inşa edildi. Babür Devleti'nin kurucusu Babür Şah'ın hayatta olduğu dönemde komutanlarından Mir Baki'nin 1528'de inşa ettirdiği cami, 1980'lerde Hindu milliyetçisi örgütler Babri Camisi arazisinin Tanrı Rama'nın doğduğu yer olduğu ve ibadethanenin tapınak üzerine inşa edildiğine ilişkin iddia, Müslümanlar ile Hindular arasında uzun yıllar tartışma konusu oldu ve çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesine yol açtı. Olay mahkemeye taşındı. Ancak ne var ki Hindistan mahkemeleri inanılmaz bir hukuksuzluğa imza atarak caminin yıkımına karar verdi. 6 Aralık 1992'de Hindular tarihi camiyi yıktı. Bu süreçte çıkan tartışmalar sırasında pek çok insan hayatını kaybederken Hindistan Devlet yönetimi Hint milislerin ve polislerinin Müslümanlara karşı uyguladığı haksız şiddete sadece seyirci kalmakla yetindi.

2002'deki Gucerat olaylarında çoğunluğu Müslüman binlerce kişi hayatını kaybetti. Sabarmati Ekspresi treninde, vagonlarının Godhra istasyonunda yangın çıkmış ve çoğunluğu Hindu örgütlerin gönüllülerinden oluşan 59 kişi hayatını kaybetmişti. Bu yangının Müslüman bir güruh tarafından çıkarıldığı şüphesi üzerine şiddet eylemleri kopmuştu. The Independent'ın haberine göre, olay, eyalet genelinde eşi benzeri görülmemiş ölçekte şiddete yol açmıştı. Hükümet rakamlarında Godhra ardından yaşanan şiddet olaylarında binden fazla kişinin öldürüldüğü belirtilirken, resmi olmayan tahminlere göre çoğu Müslüman 2 binden fazla kişi öldürüldü. Ancak olay üzerine yapılan soruşturmalar sonrasında tutuklanan ve cezalandırılan tek bir Hintli olmadı.

Değerli dostlar bugün yaşadığımız dünyada İslam dünyasının bir hilafet kurumuna sahip olmamasından kaynaklanan başıbozukluk ne yazık ki yaşadığımız dünyada Müslümanların yaşadıkları mağduriyetlere İslam ülkelerinin tek vücut olarak etkili yaptırımlar uygulamasını zorlaştırıyor. İslam dünyasının bu yapısal arızalı durum dünyanın pek çok bölgesinde Müslümanların insan vicdanının kabul edemeyeceği haksızlıklara maruz kalmasına neden oluyor.


Yazarın Diğer Yazıları