TARİHİN IŞIĞINDA HAKİKAT YOLCULUĞU

Kur'an-ı Kerim'de, "Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdim…, Rabbinin sana verdiği nimetlerle mecnun değilsin... Senin için bitmeyen, sonsuz mükâfat vardır... Elbette sen en büyük ahlâk üzeresin…, Rabbin sana çok nimet verecek, sen de razı olacaksın meâlindeki âyetlerle Rasullûlâh'ın şahsına yapılan övgülerin gerekçesini yine Nur-u Muhammediye oluşturur. Rabbül Âlemi'nin Efendimizin şahsına muhabbeti Hakikat-i Muhammediye'nin bir başka ifadeyle murad-ı ilahînin onun şahsında en güzel en güzel şekilde tecelli etmesindendir.

Bir başka kudsi hadis-i şerifte Efendimiz (sav) "Allah, seni kendi nurumdan, diğer şeyleri de senin nurundan yarattım buyurdu.” açıklamasını yapmıştır. Bu kudsi hadis-i şeriften de anlaşılacağı gibi Hakikat-i Muammediye ilk önce Efendimize (as) daha sonra onun şahsından diğer varlık âlemine ikram edilmiştir. Bu bağlamda yaşadığımız âlemde bizim gönül ve düşünce dünyamıza akseden bütün letâfet ve zarafet içeren esmaların tamamının kaynağını aslında Hakikat-i Muhammediye oluşturmaktadır.

İşte bu aşamada tasavvuf âleminde "Levlake Hadisi olarak meşhur olan "Habibim, Sen olmasaydın ben kâinatı yaratmazdım ifadesi bu çerçevede anlaşılmalıdır. Efendimiz (as)'a gerçekleştirilen bu iltifatın arka planında var olan gerçek; hayatın, varlık âleminin yaratılmasındaki en büyük gerekçenin muhabbet olmasıdır. Allah varlık âlemini ve tüm esmalarının şahsında toplandığı insan varlığını esmalarına ayinedâr olması için yaratmıştır. Ayinedârlığın zirve noktası da Efendimizin şahsında tecelli etmiştir. Onun varlığında tecelli eden esmalar ile kâinatın ve hayatın varlık gayesi gerçekleşmiş Allah'ın murad-ı ilahîsi onun şahsında zirveye ulaşmıştır. Allah esmalarının en güzel yansımasına sahip olan Hakikat-i Muhammediyeye muhabbet etti. Onun en güzel şekilde yansıması için kâinatı yaratmıştı. Ve nihayetinde Hakikat-i Muhammediye Efendimizin varlığı ile yeryüzünde hayat buldu. Böylelikle Allah'ın (cc) kâinatı yaratmasının gerekçesi en kâmil anlamda Efendimizde gerçeklik kazanmış oldu.

 

Bu durumu bir teşbihle anlatmamızın zihinlerin konuya vakıf olmasına yardımcı olacağına inanıyorum. Bir insanın ağacı dikmesindeki gaye o ağacın meyvesidir. Meyvenin lezzetine olan muhabbet ağacın tohumunun toprakla buluşturulmasına vesile olur. Sonuçta ortaya devasa bir bitki türü ortaya çıkar. Amaç meyvenin oluşması, olgunlaşması ve kâmil anlamda kıvam, lezzet kazanmasından başka bir şey değildir. Belki meyve ağaç dediğimiz devasa organizmanın bütünlüğü içerisinde çok küçük bir parçadır. Ama ağacın varlık gerekçesidir. Ağacın hayat mücadelesinin nihaî en büyük hedefidir. Ağacın tohumunun toprakla buluşturulmasının da ana gayesidir.

 

Dolayısıyla kâinat ağacının kaynağını oluşturan habbenin = zerrenin Allah'ın muradı-muhabbeti gereğince "Ol” emrine muhatap olmasının ve yine bu emir gereğince çatlayarak hayata geçmesinin en önemli sebebi; Allah'ın tüm esmalarına ayinedâr olan kâmil insan meyvesini ortaya çıkarmasıdır. Bu bağlamda tüm kâinatın evrilen, değişen, dönüşen muhteşem dinamizminin arka planında yatan şey Allah'u zülcelâli vel ikram'a "kâmil insan” meyvesini sunabilme gayesi yatar.

Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'de ki, "Allah'ın kökü yerde sabit, dalları gökte olan güzel bir ağacı misal göstermesini görmedin mi?” (İbrahim: 24) ifadesini bu konunun açıklaması sadedinde kullandığımız kâinat ağacı metoforuna işaret niteliğinde olan bir zihinsel yönlendirme şeklinde anlamamız mümkündür.

 

Dolayısıyla kâinattaki kozmosun yani düzenin işlemesinin tek sebebi Allah'ın bu kâinata muhabbet nazarıyla bakmasıdır. Onun muhabbetinin sebebi de kâinat ağacının kâmil insan meyvesi vermeye devam etmesidir. Kamil insan varlığı bittiğinde artık kâinat ağacı da ömrünü tamamlamış olacaktır. Allah'ın bu ağaç üzerindeki muhabbet nazarının çekilmesiyle birlikte kıyamet de kopacaktır. Yani bir başka deyişle inanç sistemimizde var olan kıyamet olayı aslında varlık âleminin yaratılış gayesinden uzaklaşmasının doğal bir neticesidir. Varlık âleminin Allah'ın esmalarına ayinedar olmaması O'nun muhabbet nazarından üzerinden çekilmesinin nedenidir. Allah'ın muhabbet nazarının çekilmesi de kâinatın çökmesi, dürülmesi, kaosa düşmesinin gerekçesidir.

İşte değerli dostlarım birey olarak kendi hayatımızın anlam değer kazanması da bizim bu varlık sebebini iyi anlamamıza ve üzerimize düşen yaratılış gerekçelerimizi bi hakkın eda etmemize bağlıdır. İçinde bulunduğumuz ramazanı şerif her birimizin bu hakikati fark ederek gereğini yerine getirebilmemizin fırsat ve imkânlarını sağlar. Unutmayın Rabbimizin bize muhabbet nazarıyla bakması bizim O'nun esmalarına ayinedar olmamıza bağlıdır. Bu ayinedarlığı başardığımız ölçüde ebedi saadet kapıları bizlere aralanacak, insan varlığımız kemalata taşınacak ve inşallah şu varlığımız Allah'ın rızasına erişme şerefine nail olacaktır. Bu ümit ve temenniyle hepinizi muhabbetle selamlıyor, ramazan-ı şerifinizi tebrik ediyor ve Allah'a emanet ediyorum.

 

 

 

 


Yazarın Diğer Yazıları