Z KUŞAĞI SÖYLEMİNİN DERİN ARKA PLANI

Son zamanlarda herkesin dilinde bir z kuşağı söylemidir almış başını gidiyor. Z kuşağının özellikleriyle ilgili akademik raporlar hazırlanıyor, anketler yapılıyor, tv programları, paneller düzenleniyor. Öncelikle Z kuşağının tanımından başlayalım. Z kuşağı aslında demografik bir kavramdır ve 90'ların ikinci yarısı ile 2000'lerin başında doğan nesli tarif etmek için kullanılıyor. Bir de tamamı 21. Yüzyılda doğmuş alfa kuşağı var. Alfa kuşağı ise dünya üzerinde son nesil olarak tanımlanıyor.

2016 yılı ve sonrası dünyaya gelen tüm çocuklar Alfa kuşağı çocukları olarak bilinmektedir. Her neslin özelliklerini keskin çizgiler ile birbirinden ayırmak mümkün değildir. Her geçişte önceki nesillerin bazı özelliklerini bünyelerinde taşımaktadırlar. Alfa kuşağının en genç nesli ise her an dünyaya gelen çocuklar olmaktadır. Her hafta yaklaşık 2,5 milyon alfa çocuk dünyaya geldiği düşünülmektedir. Dünya nüfusundaki hızlı artış göz önüne alındığında geniş bir Alfa nüfus olduğu ve olacağı düşünülür. Alfa kuşağından sonra gelecek kuşaklara verilecek isimler şimdiden belirlenmiştir. Beta, Gamma şeklinde isim verilmeye devam edilecektir.

Peki, neden insanları bu demografik ölçüler çerçevesinde sınıflandırma çabası içindeler. Bu söylemleri gerçekleştiren derin aklın gerçek niyeti nedir? Bu sorunun cevabını mutlaka vermek zorundayız.

17.yy.'sanayileşme hamlesi sonrasında dünyamızda büyük bir değişim yaşandı. Sanayiyi ve teknolojiyi elinde tutan güçler çok büyük kazanımlar elde ederek küresel çapta hâkimiyet sağladılar. Kapitalizm adı verilen bu yeni yönetim anlayışı içerisinde güç odakları bir taraftan dünyanın bir kısmını sömürerek açlığa ve yoksulluğa mahkûm ederken diğer kısmını da ürettiklerini tüketime yönlendirerek onlar üzerinden büyük kazanımlar sağladılar. Söz konusu tüketici kitleleri manipüle edebilmek adına çeşitli kavramlar ürettiler ve algılarını şekillendirdiler. İnsanlardan sınırsız kazanç sağlayabilmek adına onlara sınırsız özgürlük vaadinde bulunarak hayatın her alanına ilişkin zevk ve hazza dayalı deneyimler yaşamaya davet ettiler. İnsanlığın kadim geleneğinden gelen tüm gelenekleri, kazanımları reddederek insanların özgür ve mutlu olacağını iddia ettiler. Dine, Allah'a, geleneğe, milli olan tüm değerler sistemine savaş açtılar. Bunun sonunda milliyetsiz, ailesiz, cinsiyetsiz, üreme kabiliyeti olmayan, her türlü sapkınlığa yatkın, ahlaki değer ve yargılardan soyutlanmış adına insan denilen ancak insani tüm değerlerden soyutlanmış bir garip yaratık tipi peydahlamış oldular.

 

Ancak yaşlanan ve yorulan dünyamızın artık bu yönetim anlayışını daha fazla devam ettiremeyeceği çok açık. Yani kapitalizm için yolun sonu göründü. Bundan dolayı küresel güç odakları mevcut geçen yüzyıldan devraldıkları kazanım ve egemenliklerini gelecek yüzyıla taşıyabilmek adına planlar yapmaya başladılar. İşte günümüz z kuşağı söyleminin arka planında yatan büyük aklın varlık gerekçesi budur.

Böylelikle bir Z Kuşağı insan modeli tasarlandı. Hedonist, zevk ve haz bağımlısı, teknolojiden beslenen, her türlü geleneksel değer ve düşüncelere karşı tepkili yeni bir nesil…

Basında ve akademik raporlarda sıkça Z kuşağının özelliklerine yer veriliyor. Bu şekilde Z kuşağı olarak tanımlanan nesil bir kalıp içerisine alınmak isteniyor. Yapılan hesaplamalara göre 2023 seçimlerinde 64 milyon seçmenin oy kullanması bekleniyor. Bu rakamın 13 milyonunu, yani yüzde 16'sını Z kuşağının oluşturacağı tahmin ediliyor. 2018 seçimlerinde oy kullananların yüzde 7'si Z kuşağı seçmeni iken, 2023'te bu oranın yüzde 16'ya yükselmesi bekleniyor.

 

Z kuşağı ile ilgili yorumlara bakıldığında dünyanın herhangi bir yerinde dar bir örneklem üzerinden yapılan araştırmalar getirilip Türkiye realitesinde değerlendirilmek isteniyor. İngiltere veya Avusturalya'da yapılan bir araştırmada çıkan ve muhtemelen maksatlı sonucu; 'işte Z kuşağının özellikleri' diye sunmak ve bunun üzerinden herkesin Z kuşağına bu özelliklere göre davranmasını istemek elbette doğru değil ve belli bir amaca hizmet etmektedir.

 

Hitler'in Propaganda Bakanı Dr. Paul Joseph Goebbels,yle bir büyük yalan söyle ki herkes inansın” demiş ve devamında bu yalanın sıkça tekrar edilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bizde ise ‘bir şeyi 40 defa söylersen olur' deyimi vardır. İşte günümüz küresel güç merkezlerinin gençler üzerindeki planları bu söylem üzerinden ilerliyor.

Eğer en kısa zamanda gençlerimizi bu derin aklın stratejik planlamalarının pençesinden kurtaracak bir örgütlü aklı inşa edemezsek yakın gelecek bu ülke için tam bir felakete dönüşebilir. Biz her gün ülkemizin varlığını bütünlüğünü tehdit eden dış düşmanlardan bahsederken birileri bu ülkenin tam kalbinde milli varlığımızın düşman unsurlarını yeşertmeye çalışıyor.

Bu süreçte Milli Eğitim Bakanlığı dâhil tüm eğitimle ilgili sivil toplum kuruluşları bir araya gelerek ortak ve milli bir strateji üretmek zorundadırlar. Yoksa yakın gelecek hepimiz için çok geç olabilir.

 


Yazarın Diğer Yazıları