Hükümetin Baskıcılığına Örnekler

Ülkemizde müthiş bir kutuplaşma var ve kutuplaşmanın yanı sıra muhafazakâr olmayan her kesim acayip baskı altında.
Hükümete yan gözle bakan herkes derdest edilip acilen mapus damlarına tıkılıyor.
Gazetecilerden muhalif olanların kalemleri anında kırılıyor onlar da kalem bulamayınca kamıştan kalem sivriltip okkaya batırarak mürekkebi yettiğince yazmaya çalışıyorlar.
Ne hazin!
Devlet dairelerinde amirler ellerine mezura alıp, saç boyu, etek boyu ölçüyorlar. Saçı uzun, sakalı uzun, bıyığı üst dudağının altında olanlar veya sarkık bıyıklılar anında fişleniyor, başı açık olanlara dehşet bir mahalle baskısı yapılıyor, kimisi eteğini uzatma derdine düşmüş, terzi terzi dolaşıyor, kimisi berberlerde sıra bulamıyor.
Sırf muhafazakâr eşarp firmalarını zengin etmek için başörtüsü yasağını kaldıran hükümet bununla yetinmeyip, başı açıklara uyguladığı baskı neticesinde, başı açıkların da tesettür firmalarına akın ettiği saklanamaz bir gerçek.
Yazılı, görsel, internet medyası ve sosyal medyada hükümete hiç kimse olumsuz tek söz edemiyor. Hakaret edenlerin, küfür edenlerin anında hesapları kapatılıyor IP’leri tespit edilip öğrenciyse okuldan atılıyor memursa memurluktan çıkarılıyor.
Kendi halinde yaşayıp giden, kimseye zararı olmayan, hoşgörü ve diyalog zemini arayarak ülkemize sayısız faydası olan Türk Bayrağını tüm dünyada dalgalandıran cemaat mesela…
Haram lokma yemeyen, soruları sırf hizmet etmek için çalan, ceketini sadece tansiyon ölçtürürken giyen ve tek ceket sahibi zatın saraydaki tek odada yaşamasına göz diken muhafazakârlar ve destekçisi olduğu hükümet, onlara durup dururken çete diyor hatta ironik bir çalımla çete demekle kalmıyor, Paralel İhanet Çetesi (PİÇ) diyerek subliminal mesaj vermeye çalışıyor.
28 Şubat’ta bile görülmemiş zulmün örnekleri yaşanıyor.
Mini etekliler ikna odalarında psikolog eşliğinde terziye gönderiliyor.
Şafak baskınıyla laik, paralel medya towersler polislerin akınına uğruyor.
Devlete kafa tutan her yazarın evinin önünden Sincan tankları seyr-ü sefer halinde…
Gezi’ye destek veren işadamlarının şirketlerine yeşil, pardon kızıl sermaye yaftası yapıştırılarak onların şirketleri anında dağıtılıyor, çalışanlarının gözyaşları sel olup akıyor.
İşten atılan laik, Kemalist ve paralelci memurların yuvaları dağılıyor, çocukları sefalet içerisinde, kuru ekmeğe muhtaç bir hayat sürüyorlar. Kimisi inşaatlarda amelelik yapıyor kimisi evlere temizliğe gidiyor.
Cumhuriyet’ten bugüne değin oteller, plajlar için yakılan, kesilen ormanların yerine eşi benzeri görülmemiş ağaçlandırma seferberliği başlattığını söyleyen hükümet, cami yapmak, park yapmak, yol yapmak için ağaçlarımızı katlederek aslında toplumda ağaç sevgisi ile yanıp tutuşan tipleri ötelemek istiyor.
Toplumda kutuplaşmayı daha da ileri boyuta götürerek, Kürtlerin ellerinde var olan tüm haklarını çözüm süreci bahanesiyle geri alıyor, Dersim ve Ermeni özrüyle de cila çekiyor ayrıştırma politikalarına…
Duble yolları, hızlı trenleri, havalimanlarını, köprüleri falan da sırf muhalifler iyice gıcık olsun, biz yapamıyoruz adamlar yapıyor diye kinleri nefreti artsın diye yapıyor, adına da icraat, yatırım falan diyorlar.
Halktan bu kadar kopuk bir hükümet, halkı bu kadar ayrıştıran bir parti nasıl her seçimde galip geliyor, havsalam almıyor!


Yazarın Diğer Yazıları