BİZİ YIKAN KİBİR VE HASET

Bir toplumun çürümesine, ayrışmasına ve yıkılıp dağılmasına sebep kötü ahlak örnekleri, manevi hastalıklar ve hasletler var. Bunlardan ikisi haset ve kibir hastalığıdır. Haset; ileride olanı kıskanmak, başkalarında olan nimetin gitmesini istemek, birinin kendinden ileri geçmesini kabul edememek, "benim olmayan başkasında da olmasın” demektir. Yani halk tabiriyle "Rabbena hep bana” demektir. Karacoğlan, " ben güzele güzel demem, güzel benim olmayınca” derken bu gerçeği dile getirmiştir.

Hadis-i şerifte, "hased” kavramı "gıpta” anlamında da kullanılmıştır. Yani birine özenmek, imrenmek, güzel bir hasletin veya nimetin kendisinde de olmasını istemek anlamındaki gıpta övülmüştür. Bu tür haset hayırda yarışı, güzellikte rekabeti getirir. Bu meyanda Peygamberimiz, "şu iki kimseden başkasına haset yoktur” buyurur. "Bunlardan birisi kendisine Kur'an ilmi verilen, onu öğreten, hayatında yaşayan ve onla hükmeden kişi. Birisi de, kendisine mal verilen, o malı Allah yolunda harcayan, infak eden kişi”. Evet, bu iki insana gıpta edilir, imrenilir.

Günümüzde müslüman camaat arasında yaygın olan, birliği ve kardeşliği bozan en kötü hastalığımız maalesef hasettir, yani kıskanmadır, çekememezliktir ve bu haslığı besleyen de kibirdir, bencilliktir. Maalesef birimiz bir mevki ve makam kazandığı zaman, birimiz zenginlik gibi nimete eriştiği zaman kibir hastalığına yakalanıyor, bu nimetlerden mahrum kalan çocukluk arkadaşımız, eski mahalle ve mektep arkadaşımız onu kıskanıyor, o nimetin onun elinden gitmesi, alınması için elinden geleni yapıyor. Hasedinden dolayı söz taşıyabiliyor, iftira atabiliyor, ihanet edebiliyor, dünkü yol arkadaşının küçük hatalarını büyüterek anlatabiliyor. Bu tür hastalıkları, kötü ahlak örneklerini, kibir ve haset kokan davranışları çok yakın arkadaşlarımız arasında görüyoruz, yaşıyoruz.

Evet, daha açık konuşalım; Ak Parti hükümetleriyle birlikte bazı arkadaşlarımız makam ve mevki gördü, yönetim kademelerinde yer aldı, yetki ve etki sahibi oldu. Kimileri kendi gayret ve çabasıyla, hükümetin de önünü açmasıyla zengin oldu, iktidarın nimetlerinden faydalandı, ihaleler kazandı, büyük işler başardı, büyük yatırımlar yaptı. İçlerinde nefsi kabaranlar, kibir hastalığına yakalananlar oldu. Bu nimetlere sahip olamayan bir kısım arkadaşlar da, bu etkili ve yetkili arkadaşlarımızı kıskanmaya, dalavereler çevirmeye başladı. Maalesef bunlar bizi bizden soğuttu, ayırdı, gücümüzü ve kuvvetimizi zaafa uğrattı. Bugün Ak Partinin yaşadığı en büyük zaafiyet bu haset ve kibir hastalığı.

Bu haset ve kibir hastalığına yakalanan arkadaşlarımız, Sayın Erdoğan'ı ve çevresini de etkimişlerdir. Bu yüzden haksız tasarruflar, yanlışlıkla görevden alınmalar yaşandı, yaşanıyor. Bu yüzden tertemiz arkadaşlarımız itham ediliyor, iftiralara maruz kalıyor. Maalesef bizim düşmanımız dışarıda değil, içeride. Bizi yalnız ve zayıf düşürenler kendi içimizdekiler. Bu hasetçilerin bir kısmı, belli nimetleri elde edemeyenler, "benim olsun da arkadaşımın olmasın” diyenler, bir kısmı da altından koltuğu alınanlar. Bunlar koltukta otururken çok iyilerdi, Sayın Erdoğan'a karşı ağızlarından bal damlardı. Koltukları gidince, alınınca zehir zemberek açıklamalar yapıyorlar, düşmanın yapmadığı davranışı sergiliyorlar. Sanki Ak Parti hükümetlerinde esirlerdi, bugün hürriyetlerine kavuştular, efendilerine küfretmeyi marifet biliyorlar. İşte bunun adı, kibrin ve hasedin doğurduğu "ihanet”.

Evet, haset hastalığı, çok kötü ve tedavisiz bir hastalık, yakalananı iflah etmiyor. O yüzden Rabbimiz, Kur'an'ında "hasetçinin şerrinden Allah'a sığının” diyor. Haset, kin ve iftirayı getiriyor, sonun da yıkımı getiriyor. Evet, çatı yıkılırsa hepimiz altında kalacağız. Bugün Ak Partiden kaçıp da başkalarına sığınanlar, öyle bir şamar yiyecek ki o şamarın acısı hepimizi bulacak. Atalarımız, "kol kırılır yen içinde kalır” demişler. Bugün elimizdeki nimetin ve gücün kıymetini bilmezsek, Allah kısa zamanda bu nimeti alır, çağdaş firavunları, Cengiz hanları, Hülaguları başımıza bela eder.

Ne kadar şükretsek az, seksenli- doksanlı yılların iyi yetişmiş imam hatip mezunları, İlahiyat mezunları, altyapısı sağlam dindar kardeşlerimiz, bugün birçok yönetim kademelerinde görev almışlardır. Çokları da başarılıdırlar, Sayın Erdoğan'ı örnek almışlardır. Gerçek dindarlardan, din terbiyesi almışlardan hırsız, rüşvetçi, zalim insan çıkmaz. Bunlar adil olurlar, astlarına zulmetmezler, yönettikleri kurumları, okulları ihya ederler, geliştirirler, bereket getirirler. Nitekim son yıllarda Türkiye'nin ekonomide, teknolojide ve birçok alanda ileri gitmesi bu dürüst ve yetenekli arkadaşlarımız sayesinde olmuştur. Koltuklarından şeref almadılar, aksine oturdukları koltuğa şeref verdiler, güç kattılar.

Sonuç olarak hepimiz bir öz eleştiri yapmalı, haset ve kibir hastalığına yakalanıp yakalanmadığımıza dikkat etmeliyiz. Kibirli insan aynı zamanda hasetçidir, kıskançtır, nimeti paylaşmaz, birilerinin verdiği makam ve mevkiyi sadece kendisinin hakkı olduğunu, oraya kendi gücüyle, liyakatiyle geldiğini düşünür. Halbuki Rabbim, yürü kulum demezse yürünmez, Rabbimizin yazdığı kader çizgisine kadar yürünebilir. Size bize düşen, şükürdür, bizi o yerlere getiren, layık gören kullara teşekkürdür.

Efendimizin bir sözüyle yazımızı bitirelim: " Ateşin odunu yaktığı gibi haset ateşi de iyilikleri yakar bitirir.” Felak suresinin son ayetinde Rabbimiz buyurur: Haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden Felak'ın (sabahın) Rabbine sığınırım.”


Yazarın Diğer Yazıları