CEZA HUKUKUMUZ GÖZDEN GEÇİRİLMELİ

Tarih boyunca en çok coğrafya gezmiş, en çok toplumla karşılaşmış, karışmış, kaynaşmış bir milletiz. Her coğrafyadan, he toplumdan bir şeyler alarak kültürümüz zenginleşmiş ve koca bir imparatorluğu alt yüz yıl ayakta tutmuşuz. O yüzdendir ki hoşgörülü, sabırlı, değişime ve yeniliğe açık bir milletiz. Yunus Emre'miz, "yaratılanı severiz yaratandan ötürü" demiştir. Yani öldüren, yok eden değil yaşatan bir milletiz. O yüzden kısasta hayat var diyoruz.

 

  1. Fransız ihtilalinden sonra Avrupa kıtasında hortlayan ırkçılık mikropları Osmanlıya da sirayet etmiş, o yüzden koca bir imparatorluk dağılmış, bünyesinden altmışa yakın devlet ortaya çıkmıştır. Elimizde son kalan Anadolu topraklarımızda kurduğumuz Türkiye Cumhuriyeti devletimizin hiç başı dertten kurtulmamış, üzerinde türlü oyunlar oynanmış ve oynanıyor. Bu oyunlar devletimizin daha kuruluş aşamasında başlamış, bugün de devam ediyor. Devletimizin kuruluş aşamasında Batının hukuk sistemi dayatıldı ve teröre zemin hazırlandı. Seksen- yüz yıl boyunca devlet ile millet bir türlü barışamadı ve bu millet adale sistemine güvenle bakamadı. Mahkeme kapılarından kimse memnun olarak ayrılmadı. Bir dönem ezanlar yasaklandı, camiler satıldı, dini eğitim ve İslam'ca yaşam çağdışı ilan edildi, başörtülü kızlarımız, hanımlarımız kamudan uzak tutuldu, okullara alınmadı. Ülke adeta yasaklar ülkesi oldu.

 

Evet, Cumhuriyetin başında bin yıllık hukuk sistemimizi bir kenara bırakıp Avrupa'dan hukuk devşirdik. Medeni hukukumuzu İsviçre'den alırken, ceza hukukumuzu İtalya'dan, ticaret hukukumuzu Almanya'dan aldık. Halbuki bizim Fatih'ten ve Kanuni'den kalan binlerce kanunnamelerimiz vardı. Kadılarımızın ictihatları vardı. Ahmet Cevdet Paşa'nın başkanlığında yazılan Mecelle'miz vardı. Bütün bu kanunlarımızın kaynağı Kur'an'ımız ve hadis külliyatımız vardı, siyer ve İslam tarihimiz vardı.

 

Avrupa'dan aldığımız ve Roma hukukundan ilhamını alan beşeri kanunlar, derdimize derman oldu mu? Asla. Rüşvet, hırsızlık, terör, zina, cinayet olayları hiç hız kesmedi. Hukuk sistemimiz, yapılan değişikliklerle adeta yamalı bohçaya döndü. Her gelen hükümet, yargı reformları yaptı ama huzur, güven ve adaleti tam olarak sağlayamadı, huzur ve güven ülkesi olamadık.

 

Evet, kimseden çekinmeden, komplekslere kapılmadan köklerimize dönmeli, kendi kültürel değerlerimize dayanan hukuk sistemimizi özellikle ceza hukukumuzu oluşturmalıyız. Kırk yıldır uğraştığımız ve uğruna binlerce can verdiğimiz terörü ancak kısas ve idam cezasıyla önleyebiliriz. Zina, hırsızlık, rüşvet ve cinayet gibi adi suçlara ağır cezalar getirmezsek, sadece birkaç yıl hapse katmakla yetinirsek, ancak hırsıza, zaniye ve caniye cesaret vermiş oluruz.

 

Evet, Kur'an'ın emrettiği "kısasa kısas" gelmelidir. Herkes ettiğini bulmalı, ceza-suç dengesi kurulmalı, öldüren gerekirse öldürülmelidir. Af yetkisi sadece maktulün yakınına ait olmalıdır. Caniler, üç -beş yıl hapiste yattıktan sonra yol ortasında elini kolunu sallayarak gezmemeli, maktulün yakınlarını, yani acıyı yaşayanları kışkırtmamalıdır. Kısasa kısas olursa kan davları yaşanmaz, caniler cesaret bulamaz, kin ve intikam duyguları yok olur, toplumda herkes açtığı davalarda adaletin tecelli ettiğine inanır, "şeriatın kestiği parmak acımaz" der. Hapis cezası, tek başına terbiye etmekten ve caydırıcı olmaktan uzaktır.

 

Geçen hafta İstanbul'un ortasında Başak Cengiz isimli mimar bir kızımız, hasta bir ruh tarafından suçsuz- günahsız olarak samuray kılıcıyla katledildi. Koca bir şehrin ortasında işlenen bu cinayet bizi tekrar ceza kanunlarımızı gözden geçirmeye sevk etti. Ruh hastası insana ceza indirimi olmalı mı, olmamalı mı diye tartışıyoruz. Bu insanı ruh hastası yapan ailesi ve çevresi de sorgulanmalı, bunlar büyük kan paraları ödemelidir. Çünkü caniler bir ailede ve bir çevrede yetişir. Canilerin cani olmasında çevresinin ve ailesinin, o çevrede gördüğü şiddetin hiç suçu yok mu?

 

Sonuç olarak köklerimize ve kendi kültürel yasalarımıza dönmekten başka çaremiz yok. İnsanı en bilen Rabbidir ve onu en iyi terbiye eden de O'nun yasalarıdır. Kulun kendi aklıyla bulduğu beşeri yasalar sübjektiftir ve terbiye etmekten uzaktır. İdam cezası, dünyanın birçok ülkesinde devam ederken bize ne oluyor da Batının dayatmasıyla idama karşı oluyoruz! Batı'da bizdeki bölücü terör olayları yaşanmıyor, batı bizim kadar dış ve iç saldırılara maruz kalmadı, batının elinin altında bizim gibi bin yıllık devlet yöneten fıtrata uygun yasalar yok.

 

Hasılı ceza hukukumuz caydırıcı olmalı ki Başak Cengiz gibi masumlar yol ortasında katledilmemeli. Başak Cengiz kızımıza rahmet diliyorum. Artık seyretme zaman değil eylem zamanı. Parlamentoya, yargıya ve eğitim sistemimize görev düşüyor.


Yazarın Diğer Yazıları