CEZA KANUNLARIMIZ YETERSİZ

Devlet, bir toplumun güve ve huzur içinde yaşamak için sınırları belli bir coğrafyada kurduğu, güvenlik gücü bulunan, birinden bağısız ve birbiriyle uyumlu yasama, yürütme ve yargı erkleriyle ayakta duran bir teşkilattır. Bir devlette huzur ve güvenin, birliğin ve dirliğin temeli adalettir. O yüzden devletin dini adalettir demişler. Bu günkü hukuk sisteminin en etkili yaptırımı hapistir, mahkumiyettir, kişinin hürriyetinin kısıtlanmasıdır. Bizim gibi birçok ülkede maalesef idam cezası yoktur. Maalesef suça meyilli alan insan fıtratı için hapis cezaları kafi gelmiyor.

 

Hapishanenin, mahpushanenin bir adı da ıslah evidir. Modern dünyada hapishaneler, suç işleyenlerin cezasını çekmesi, bir daha suç işlememesi, ıslah olması, pişman olması, vicdanlarda adaletin yerini bulması ve toplumun güven içinde yaşaması için yapılmıştır. Suçluların hürriyetini kısıtlamak için yapılan hapishanelerin asıl amacı; suçluyu, mahkumu, eğitmek, ıslah etmek ve topluma kazandırmak ve bir daha suç işlemesini önlemektir.

 

Bakıyoruz, suç işleyenlerin çoğunluğu yine daha önce suç işleyip mahkum olanlardır ve cezasını çekip çıkanlardır. Gün geçmiyor ki bir kadın cinayetiyle karşılaşmayalım. Her gün taciz ve tecavüz haberleriyle uyanıyoruz. Adalet sisteminden ümidini kesen, kendi hakkını kendi almaya kalkan ( ihkah- hak yapan) insanlar giderek çoğalmakta. Bakıyoruz, hapisten çıkanlar tekrar suça karışıyor, hapisten salınanlar tekrar hapse giriyor. Evet, hapishanelerimiz az da olsa suçlu üretiyor, cezasını yatıp çıkanlar bir suç makinası oluyor ve tekrar hapishaneyi boyluyor.

 

Şu gerçek ki, hapis yatmak, modern hukukun en etkili cezası ve müeyyidesidir ama gerçek adaleti tecelli ettirmiyor. Yani sadece hapiste yatırarak insanı suç işlemekten uzaklaştıramıyoruz, adalet yerini bulmuyor, toplumda suçlar azalmıyor. Aksine hapishaneler daha çok doluyor, yeni hapishanelere ihtiyaç duyuluyor, hapisten çıkanlar tekrar suç işleyip hapse giriyor. Demek ki insan fıtrat olarak sadece hapiste yatarak, hürriyeti kısıtlanarak ıslah olmuyor. Mahkumiyet, tutukluluk, belki modern hukukun bulduğu bir ceza yöntemidir ama tam olarak ıslah edici bir müeyyide değildir.

 

İlahi hukuk veya evrensel hukuk dediğimiz bir yüce sistemden yararlanmadığımız müddetçe hapishaneler ıslah evine dönüşemezler, kanunlar caydırıcı ve eğitici olamazlar. Zira insan fıtratını, insanın ıslah şeklini en iyi onun Yaratanı bilir. Yaratan'ın kanunlarıyla terbiye edilmeyen ve O'nun kırbacını yemeyen insan, suç işlemeye, suça meyletmeye devam eder. Yaratanın kanunları içinde idam vardır, kısasa kısas vardır, mahpusluk vardır, sürgün vardır. Amaç caydırıcı olmaktır, kan ve kin davasını önlemektir. Bugün toplumda taciz, tecavüz ve fuhuşta artış görülüyorsa, insanlar gözünü kırpmadan öldürebiliyorsa, küçük bir münakaşada insanlar silaha ve bıçağa sarılıyorsa, insanlar kendi intikamını almaya kalkıyorsa, insanlar can, mal ve namus güvenliklerinde endişeler taşıyorsa, kimse öfkesine hakim olamıyorsa, bunun baş sebebi ceza yasalarımızın yetersizliğidir, hukuka olan güvensizliktir. Mevcut ceza sistemimizden zalim de mazlum da memnun ve mutmain değil. İçeride yatan da, dışarıda haksızlığa uğrayan da adaletin tecelli ettiğine inanmıyor. Burada bütün suç kanunlarda değil, uygulayıcılar da yetersiz.

 

Evet, hapishaneler ağzına kadar dolmuş durumda, iki yüz binden fazla insanı dört duvar içinde besliyoruz, kötülerle ile iyileri aynı koğuşlarda tutarak iyileri de kötü yapıyoruz. Hapishaneler adeta suç işleme yollarını, kanunların açıklarını öğreten bir okul gibi görev yapıyor. Kimi kinle doluyor, kimi cinliği öğreniyor, kimi psikopat olup çıkıyor. Halbuki hapishaneler birer ıslah evi- Medrese-yi Yusufiye olmalı, eğitim yuvasına dönüşmeli. Oraya düşenler hem ahlak hem meslek kazanmalı. Zaman zaman bunun örneklerini görüyoruz. Hapishaneden Hafız olup çıkanı, üniversite bitireni bile gördük. İşte bu örnekler çoğalmalı, bütün hapishanelerde atölyeler kurulmalı, mahkumlar çalışmalı, üretmeli, gerekirse buradan kazandığıyla evini de geçindirmeli. Mahkumlar orada örgüt gibi birbirini etkilememeli, kirli ve temiz çamaşırlar aynı makinede yıkanmamalı. Diyanet İşleri Başkanlığımızın gönderdiği görevliler daha çok çalışmalı, gerekirse daha çok hoca görevlendirilmelidir.

 

Evet, ceza kanunlarımız, geleneklerimizin ve inancımızın ışığında tekrar ele alınmalı, insan fıtratına uygun yazılmalı, suç-ceza dengesi iyi korunmalı, gerekirse Mecelle'mizden de yararlanılmalı, bu milletin çoğunluğunun Müslüman olduğu unutulmamalı, gerekirse çok hukuklu bir sistemi benimsemeliyiz. Uğur Mumcu'nun ifadesiyle, "İtalya ceza kanununa göre yargılanan, İsviçre yasalarıyla evlenen ve şeriat kanunuyla gömülen Müslüman" tarifinden çıkmalıyız. Müslümansak münlümanca yargılanmalı, müslümanca evlenmeli, müslümanca gömülmeliyiz. Mevcut hukuk sistemimiz, modern hapishane duvarlarımız, durmadan düzelttiğimiz adalet mekanizmamız huzur ve sükunetimizi, emniyet ve güvenimizi sağlamaya yetmiyor.

 

Hülasa, adalet sistemi yeniden ele alınmalı, gelenek ve kültürel değerlerimize paralel bir hukuk sistemini inşa etmeli ve uygulamalıyız. Bunun için hukuk fakültelerimizin müfredatı değişmeli, daha kişilikli ve donanımlı, risk alabilen, vicdanı ile cüzdanı arasına sıkışmayan hukukçular yetiştirmeliyiz. Hapishanelerimiz gerçekten ıslah eden evlere dönüşmeli, suçluyu daha sorunlu hale getirmemeli.


Yazarın Diğer Yazıları