İMAN-AMEL-AHLAK İLİŞKİSİ

Son zamanlarda örf ve adetlerimizde büyük sapmaların olduğunu, ahlaken yozlaştığımızı ve irtifa kaybettiğimizi görüyoruz. Sanatçı kılıklı bir insan sokak ortasında babası yaşında bir insanı tekme- tokat dövebiliyor, bir grup insan da onu seyrediyor, müdahale etmiyor. Bazı psikopat erkekler onlarca yıl bir yastığa baş koyduğu eşini sokak ortasında çocuklarının önünde hunhara katledebiliyor. Kriz anlarında,  malların piyasaya sürümünde gecikme olduğu zamanlarda bir kısım insanlar fırsatçılık yapıp fahiş fiyatlarla mal satabiliyor veya fiyatları şişirmek için mallarını saklayabiliyor, ihtikar (stokçuluk) ve karaborsacık yapıyor. Hasılı ortalıkta, merhametsizden, menfaatçiden, sahtekardan, fırsatçıdan geçilmiyor. Şu salgın döneminde en çok dayanışma içinde olmamız gerekirken, bazı insanlar, "bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”, "gemisini kurtaran kaptan”,  "komşu açsa bana ne” diyebiliyor.  Halbuki  bu ülke bizim, bu insanlar din ve kan kardeşimiz, hep bir gemideyiz, batarsak hep beraber batacağız.  Sadece biz de müslümanız demekle Müslüman olmuyoruz. Müslüman olmanın sorumlulukları var. Bizim peygamberimiz, "komşusu açken tok yatan bizden değildir” buyurur.  İslam'ın o güzel ahlakından, İslam'ın bize kazandırdığı o merhamet duygusundan, o dayanışma ruhundan, o kardeşlik anlayışından maalesef giderek uzaklaşıyoruz.  

      Evet, İslam'ın bütün gayesi, iman ve ibadetlerimizin meyvesi güzel ahlaktır. Ahlakın olmadığı yerde din de olmaz. Tarih boyunca çeşitli coğrafyalarda güzel ahlakımızla sevildik, tutunduk, kabul gördük, bağıra basıldık. Geçmişte yaralı hayvanları tedavi için vakıflar kuran, vakıf zengini bir millet olarak tanındık, bizler vakıf ve su medeniyetinin çocuklarıyız.  

    Evet, iman kalbimizin, amel uzuvlarımızın, ahlak da bütün bir varlığımızın yani beden ve ruhumuzun birlikte eylemidir. Yani ahlak iman ve ibadetlerimizin davranışlarımıza yansımasıdır. İman, ağacın kökü, amel-ibadet gövdesi, ahlak ise meyvesidir. Meyvesi olmayan bir ağaç sadece udun olur, odun ise yakmaktan başka işe yaramaz.  İman öz ve çekirdekse, ibadet ve ahlak onun kabuğudur. Kalp inanmazsa o öz kaybolur, çürür, yok olur.  

  Peygamber Efendimiz buyurur: "Mizanda en ağır gelen güzel ahlaktır. Meyvesi güzel ahlak olmayan iman ve amel ağacının hiç bir değeri yoktur. Elbette cennetin kapısı, sadece iman edenlere açıktır,  hiç bir iman eden cehennemde ebediyen kalmayacaktır. Ancak dereceleri yükselten, terazimizin sevap kefesini ağırlaştıran birçok küçük ve büyük günahımızın bağışlanmasına vesile olan güzel ahlakımızdır. O yüzden Peygamber Efendimiz, "mekarim (güzel) ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurmuştur. Rabbimiz de, "Ey Habibim, sen büyük bir ahlak üzerindesin” buyurarak Efendimizin güzel ahlakına dikkat çekmiştir. 

     Peygamberimize, sabaha kadar namazla meşgul olan, gündüzleri hep oruçla geçiren, ancak ahlaken kötü olan bir kadından bahsederler. "Bırakın o kadın cehennemliktir” buyurur. Dolayısıyla dindarlıkta ölçümüz güzel ahlak olmalıdır.  

    Şu da bir gerçek ki, ahlakın doğuştan geleni ve sonradan kazanılanı vardır. Kimi insan fıtraten temiz ve iyi huylu yaratılmıştır. O tür insanlara Rabbimizin bir ikramıdır güzel ahlak. Ahlaken zayıf insanlar da isterse Hazreti Peygamberi kendisine örnek alarak, tasavvuf büyüklerini, ilmiyle amil din alimlerini rehber yaparak ahlakını güzelleştirebilir. Çünkü her insan da o fıtrat, o kemale erme potansiyeli vardır.    

     Güzel ahlak denince zayıflara merhameti anlıyoruz, çocuklara, yaşlılara ve engellilere şefkati anlıyoruz, paylaşımı, vefayı ve sadakati anlıyoruz, rikkati, kibarlığı, kalp kırmamayı ve yumuşaklığı anlıyoruz, seviyi, saygıyı ve teşekkürü anlıyoruz, anlayışı, empatiyi anlıyoruz. Tevazuu, adaleti, iyilik yapmayı anlıyoruz.  

   Evet, Peygamber Efendimiz buyurur:  "Merhamet eden merhamet bulur. "Siz yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin. İnsanlara acımayana Allah acımaz. İnsanlara teşekkür etmeyen Allah'a da şükretmiş olmaz. Büyüklere saygı duymayan, küçüklerine şefkat etmeyen bizden değildir. Kimde zerre kadar kibir bulunursa cennete giremez. Veren el alan elden üstündür.”  "Doğru olun. Doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Yalandan sakının, yalan kötülüğe kötülük de cehenneme götürür”. Bu güzel sözleri kendine rehber eden bir toplumda kurtla kuzu birlikte yürür. 

   Efendimizin dualarında, "faydasız ilimden, doymayan nefisten, cimrilikten, korkaklıktan, acizlikten ve tembellikten sana sığınırım” buyurur. 

    Yine Efendimiz (SAV) müslümanı tarif ederken, "Müslüman elinden ve dilinden kimsenin zarar görmediği insan” buyuruyor. Yunus Emre de, "bir tek gönül yıktın ise, o kıldığın namaz değil/ yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil” diyor. Kur'an-ı Kerim'de,  Allah'a imandan sonra salih  amel zikredilir. Yani güzel ahlakla bütünleşmiş amel ve ibadet.  

    Sonuç olarak, ahlakımızı tekrar gözden geçirmeliyiz. Müslümanlığımız lafta kalmamalı, imanımızı fiillerimize, davranışlarımıza yansıtmalıyız.


Yazarın Diğer Yazıları