KUTSAL DEĞERLERİMİZİ KORUMA KANUNU ÇIKARILMALI

Son zamanlarda bizi biz yapan değerlerimize pervasızca, korkusuzca saldıranları, hakaret edenleri görüyoruz. Yüzde doksandan fazlası Müslüman olan bir ülkede kitabımıza, peygamberimize, dinimize bu kadar korkusuzca saldıranlar nereden cesaret alıyor? Elbette kanunlarımızdan cesaret alıyor bu pervasızlar, bu din düşmanları. Dinimize küfredilsin, Müslümanlar dışlansın ve aşağılansın diye laiklik gelmedi bu ülkeye. Herkes inancının gerektiği şekilde örtünsün, giyinsin, eğitim alsın, herkes özgürce inancını yaşasın, inancından ve ibadetinden dolayı kimse baskı ve hakaret görmesin diye anayasada bu devlet "demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olarak tarif edildi. Gel gör ki birileri bu tarife sığınarak bu toplumun kahir ekseriyetini teşkil eden Müslüman ahaliye yıllarca baskı yaptı, yasaklar koydu, bu milletin kılığına, kıyafetine, camiine, cumasına müdahale etti, bu Müslüman toplum öz yurdunda parya muamelesi gördü. Halbuki asırlar boyu bu topraklar bütün dinlere hoşgörünün merkezi oldu. Bütün inanç sahipleri yan yana yaşayabildi bu Anadolu coğrafyasında . Bu memlekette asırlar boyu içimizdeki Ermeniler ve diğer gayrimüslimler tebeay-ı sadıka olarak kendi hayat tarzlarına uygun özgürce yaşadılar, onlar da çoğunluğu teşkil eden Müslüman ahaliye hep saygılı davrandılar. Örnek olarak, bizlere koşu olarak yaşayan gayr-i müslimler Ramazanda açıktan yiyip içmezlerdi, oruçlulara saygı duyarlardı, hatta oruçlu Müslüman komşularını iftara davet ederlerdi. Yaz gelince hayvanlarını otlatmak için yaylalara çıkan, mevsimlik olarak uzak mesafelere giden Yörükler, eşyalarını, evlerini mahallede kalan gayri Müslim komşularına emanet ederlerdi. Selçuklu ve Osmanlı tarihine baktığımız zaman gerçek laiklik uygulamalarını, gerçek inanç özgürlüğünü, farklı inançlara geçek saygıyı görüyoruz. Çünkü bizim dinimizde farklı inançlara zorlama ve baskı yoktur. İman bir gönül işidir.

Günümüze geldiğimizde Müslüman'ım diyenler arasında bile derin bir uçurumun ve ayrılığın olduğunu görüyoruz. Farklı tarikatlere ve cemaatlere mensup Müslümanlar, birbirini tekfir ediyor, birbirinin kanını döküyor. Bizim bu zafiyetimizden, bu birlik olamayışımızdan istifade eden, içimizde veya dışarıda yaşayan bir kısım İslam düşmanları, ateistler, deistler, sosyal medyayı ve diğer iletişim araçlarını da kullanarak dine sövüyorlar, kutsal kitabımız Kur'an'a ve Peygamberimize saldırıyorlar. Birileri Kur'an yakıyor, birileri karikatürler yaparak Peygamberimizle alay ediyor. Müslümanlardan sadece birkaç cılız sesten başka tepki göremiyoruz. Çok şükür, bizim hükümetimiz ve Sayın Erdoğan gereken tepkiyi veriyor. Diğer Müslüman devletlerin ve liderlerin üzerine adeta ölü toprağı serpilmiş. Burada dikkat çekmek istediğim husus; Atatürk'ü koruma kanununun yanında niçin Kur'an'ımızı ve Peygamberimizi koruma kanunumuz yok? Evet, inanıyoruz, Kur'an'ımızın koruyucusu Allah'tır. Allah, "O zikri yani Kur'an'ı biz indirdik, onu koruyacak olan da biziz” buyurur. Ama biz kulların da Kur'an'a hakaretler karşısında seyirci ve sessiz kalmak gibi bir lüksümüz yok. Zulme rıza zulümdür, küfre rıza küfürdür.

Geçenlerde bir youtube kanalında Kur'an yırtan ve her programda bir yaprak yırtacağını, hatta tuvalete atacağını söyleyen bir densiz gördüm. Kur'an yırtan, yakan, Kur'an'a hakaretler ederek bizim tepkimizi ölçen bu ateistin belli ki amacı, biz müslümanların sinir uçlarına basmak. Bu aşağılık insan bu cesareti nereden buluyor, kanunlarımızda buna dur diyecek bir yaptırım yok mu diye düşündüm. Bildiğim kadarıyla laiklik ilkesi dolayısıyla böyle bir ceza kanunumuz, buna özel bir müeyyide yok. Birileri bu boşluktan istifade ediyor ve kutsal değerlerimize alçakça saldırıyor ve bu alçaklara dava açılmıyor, dava açılsa bile bu hakaretler fikir ve inanç özgürlüğü sayılıyor.

Evet, inandığımız Allah'a, dinimize, kitabımıza, peygamberimize küfreden, hakaret eden densizlere ve dinsizlere dur diyecek açık bir kanun, bir yaptırım olmalı. 1950' li yıllarda. Demokrat Partinin iktidarı döneminde "Atatürk'ü Koruma Kanunu” çıkarılırken Konya Milletvekili Hacı Rahim Ongün tarafından TBMM'ne Allah, Kur'an ve Peygamber gibi kutsal değerlerimize hakareti de yasaklayan bir madde eklenmesi teklif edilir. Bu teklif o günün şartlarında kabul görmez, hatta o günkü CHP ve Demokrat Parti milletvekillerinin çoğunluğu ayağa kalkar, Merhum Menderes laikçi vekillerini zor teskin eder. Sonuçta bu ek madde teklifini laikliğe aykırı görürler ve reddederler. Evet, inandığı halde Merhum Menderes laikçi vesayetçiler karşısında o teklifi destekleme cesareti bulamaz. Çok şükür, bugün o vesayeti geride bıraktık. Dinim bütün, cesur bir cumhurbaşkanımız var. Konu yeniden gündeme gelmelidir.

Son günlerde yeni bir yargı paketi ve hukuk reformu tartışılıyor. Hükümet içinde hazırlıkların yapıldığını duyuyoruz. Reform niteliğinde olacak yeni yargı paketinin içinde bu konu da olmalı ve kutsallarımızı koruyan bir kanun acilen çıkarılmalıdır. Birileri ifade özgürlüğüne, fikir ve basın özgürlüğüne sığınarak bu milletin kutsallarına, manevi değerlerine sövmemeli. Kendi topraklarımızda yapılan hakaretlere, küfürlere dur diyemezsek dışarıda sövenlere ne diyebiliriz? Evet, bu millet o tiplerin cezasını verir, sokakta yürütmez ama ceza yasalarımızda da böyle bir yaptırım olmalı, bu densiz ve dinsiz tipler haddini bilmeli, meydanı boş bulmamalı.


Yazarın Diğer Yazıları