NÜFUSTA TEHLİKE ÇANLARI

İki binli yıllardan önce bu ülkede nüfus artışı istenmiyordu, nüfus planlamaları yapılıyordu, "nüfus artmasın, fazla çocuk yapmasınlar" diye kadınlara eğitim veriliyor, sağlık ocaklarında parasız prezervatifler dağıtılıyordu. Adeta topluma ve ailelere "çok çocuk yapmayın, bakamazsınız" diye korku pompalanıyordu. Çünkü koalisyon hükümetleri, yeni iş sahaları açmak yerine, yeni yatırımlar yapmak ve ülke ekonomisini büyütmek yerine çareyi nüfusu kısmakta ve nüfus artışını durdurmakta arıyordu. Yani ülkeyi yönetenler işsizlik sorununu çözemeyince suçu halka atıyor, çok çocuk yapan aileleri suçlu görüyordu. Bir de o zamanki iktidarlar Avrupalının telkinlerine kanıyordu. Amerika ve batı ülkeleri, nüfusumuzun artmasını istemiyorlardı, bizim geri kalışımızı nüfusumuzun hızla artmasına bağlıyorlardı. Kendilerine gelince nüfusu artırmak için ailelere büyük çocuk yardımları yapıyorlardı. Çünkü Avrupalı giderek yaşlanıyordu, hanımlar çocuk doğurmuyorlar, gençler evlenmek istemiyor, dost hayatıyla hayatlarını geçiriyorlardı. Çalışacak insan bulamayan Avrupa devletleri işgücünü dışarıdan temin etmek zorunda kalıyordu. Ordusuna asker yapmak için sağlıklı genç bulamıyordu. Bizde ise devletin hiçbir çocuk desteği olmadığı halde aileler çocuk yapıyor, çocuğu gelecek için bir güvence olarak görüyordu. İnancımızda her doğan rızkıyla gelirdi. Çocuk çokluğu aileleri fakir etmez, aksine rızkı açar, bereketi artırırdı. Batıya karşı hep genç nüfusumuzla övünüyorduk. Gençlik bu milletin en büyük zenginliğiydi ve güvencesiydi. Avrupalının teknolojisi varsa, bizim de genç işgücümüz, genç nüfusumuz vardı. O yüzden Avrupa bize daha çok muhtaçtı. Tek sorunumuz, nüfuzumuzun arttığı oranda istihdam oluşturamıyorduk, iş sahaları açamıyorduk, okul yapamıyor, gençliğimize beş yıldan fazla temel eğitim veremiyorduk. Onu da elli altmış kişilik sınıflarda veriyorduk.

Evet, seksenli ve doksanlı yıllarda genç nüfusun kıymetini bilemedik, birçoğunu cahil bıraktık, eğitip kalifiye-teknik eleman yapamadık. Birçok zeki genci de beyin göçüyle ABD ve batı ülkelerine kaptırdık, oralarda kaldılar ve onların kalkınmasının motoru oldular. Bugün Avrupa'da ve Amerika'da birçok Türk kökenli ilim adamı seksenli yıllarda kaptırdığımız gençler, bugün onlara hizmet ediyor. Çoğu da benliğini ve kimliğini kaybettiğinden geri dönmüyor.

İlk defa Sayın Erdoğan ve onun kurduğu AK Parti hükümetleri, genç nüfusun önemini anladı ve ailelere çocuk doğurması için teşvikler verdi, bizzat Sayın Erdoğan çocuk yapması için evlilik adayı gençlere nasihatlar yaptı. Ama seksenli yıllardaki çocuk isteyen aileler bir daha geri gelmedi. Son yıllarda hem evlenme yaşları arttı, hem de çok yapma isteği azaldı. Artık aileler bir- iki çocuktan fazla istemiyor. Kimi bakmanın ve çocuk yetiştirmenin zorluğunu öne sürüyor, kimi yeni hayat şartlarını bahane ediyor, kimi kendi rahatını ve sağlığını düşünüyor, kimi de resmi evlilikten kaçınıyor ve çocuğu ayak bağı olarak görüyor.

Nüfus artışını gösteren istatistiklere göre, nüfus artış hızımız %1.7'ye gerilemiştir. İki binli yılların başında bu oran %2.3 idi. Uzmanlara göre, %2.1'in altındaki nüfus artış oranları nüfusun durmasına ve gerilemesine işaret. Son nüfus artış oranına göre nüfusumuz durma noktasına gelmiştir hatta geriye gitmektedir. Dolayısıyla ölenler doğanlardan fazladır. Bu nüfus erimesi böyle giderse birkaç sene sonra sanayiye işgücü ve orduya asker bulma sıkıntısı çekeceğiz. Bugün paralı askerliğe talep var ama yarın paralı asker bile bulmakta zorlanacağız.

Evet, her şeye rağmen genç nüfusumuz, genç iş gücümüz ve eğitimli genç beyinlerimiz en büyük zenginliğimiz ve avantajımız. Bunun kıymetini bilmeli ve genç nüfusumuzu artırmanın yollarını aramalıyız. Bir yandan genç nüfusa istihdam sağlarken, yeni işyerleri açarken ve ekonomiyi büyütürken, bir yandan da aileleri çocuk yapmaya teşvik etmeliyiz. Bugün ailelere verilen çocuk yardımları yetersizdir. İkinci çocuktan itibaren daha fazla çocuk yardımları verilmeli, annelik ve çocuk doğurup yetiştirmek de kutsal bir meslek olarak görülmeli ve devlet tarafından çalışan kadın muamelesi görmelidir.

Evet, son yıllarda bir miktar çocuk teşvikleri geldi. Doğum izinleri artırıldı, muhtaç ailelere eğitim destekleri verildi. On sekiz yaşına kadar çocuklar sosyal güvence altına alındı. Daha onlarca teşvik sayabiliriz ancak bunlar yetmedi ki nüfusumuz giderek azalıyor. Aileler niçin çocuk yapmıyor, bunun üzerinde düşünmek gerekir:

1-Kadınlar ev dışında çalışmaya teşvik edildi. Kadınlara özel işyeri açmaları için hibeler, destekler, faizsiz krediler geldi. Sonuçta kadın istihdamı giderek arttı ve kadınlar çocuk yapmaktan ziyade kariyer yapmayı ve para kazanmayı tercih etti. Çalışa kadın bir- iki çocuktan fazla yapmaz ve yapamaz oldu.

2-İnançlarımız zayıfladı. Ailede çocuk ayak bağı olarak görülmeye başladı, çok çocuğa bakma korkusu yayıldı. Halbuki bizim inancımızda her doğan rızkıyla doğardı. Cahiliye anlayışında olduğu gibi çocuk rızkımıza ortak değildi, çocuk çoğaldıkça ailenin rızkı da artardı. Çocuk berekettir, çocuk cennet kokusudur.

3-Üniversiteler çoğaldıkça üniversiteli gençler evliliği geriye attı, evlenme yaşı da yükseldi. İki binlerden önce evlilik yaş ortalaması 20-22 iken, bugün 28-30' lara çıktı. Özellikle üniversite okuyan kızlar evlenmek istemiyor ve çoğu kariyer yapacağım, iş bulacağım da erkeğe muhtaç olmayacağım diye otuzlu yaşlara kadar evlenmiyor, evlenmek istemiyor. O yüzden birçok erkek evlenecek kız bulmakta güçlük çekiyor.

O halde devlet evliliği teşvik ederek yeni tedbirler almalı, yeni politikalar izlemeli. Parasızlıktan evlenemeyen gençlere uzun vadeli faizsiz krediler verilmeli, gerekirse ödemesiz evlilik yardımı yapılmalı, evi olmayanlara iki yıl ev kirasını devlet üstlenmelidir. Kamuda çalışanlara çocuk yardımı artmalı, üç çocuktan fazla çocuğu olan ev kadınlarının sigortasını devlet üstlenmeli ve emekli olmaları sağlanmalı. Unutmayalım genç nüfus gelecektir. Nüfusumuz geriye gitmeye başlarsa önümüz karanlıktır.


Yazarın Diğer Yazıları