Yeni Parti Tutar mı?

Son bir senedir yeni parti arayışları olduğunu, kurulacağını, kurulma çalışmalarının yapıldığını duyuyoruz. Ak Parti kurucularından olan ve Ak Partide üç düzey görevlerde bulunan üç ismin etrafında spekülasyonlar yapılıyor. Bu üç isimden de net açıklamalar duymuyoruz. Sadece toplantı üzerine toplantı düzenlediklerini, gizli açık görüşmeler yaptıklarını, istişarelerde bulunduklarını medya kanalıyla öğreniyoruz. Baştan söyleyelim, yeni bir partiye veya oluşuma ihtiyaç olduğunu ve tutacağını hiç sanmıyoruz.

Evet, Sayın Abdullah Gül, Sayın Ali Babacan ve hemşehrimiz Sayın Ahmet Davutoğlu, Ak Partide en üst düzeyde görev almış üç kıymetli insan. Üçünün de ayrı ağırlığı, yeri ve konumu var. Üçünü de bu millet bağrına bastı, üçü de aldıkları görevlerde başarılı oldular. Ama hiçbiri de Erdoğan'ın karizmasına, Erdoğan'ın taşıdığı liderlik özelliklerine sahip değil. Bizim ülkemizde partileri liderleri taşır, liderleri büyütür ve insanlar karizmatik bir lider etrafında toplanır. Bu üç insanda da böyle bir liderlik özelliği, hitabet sanatı, cesaret örneği göremiyorum. Bu güne kadar sadece eleştirdiler, lidere baş kaldıran mesajlar verdiler, savrulmuş görüntüsü verdiler. Düne kadar hanımlarının başörtüsüne saldıran insanlarla kucak kucağa fotoğraf verdiler. Birlikte yola çıktıklarını bırakıp yolda sahte gülücük dağıtanların yanına geçtiler.

Evet, siyasette küslük ve husumet olmaz ama bir duruş olur, bir davaya bağlılık ve vefa olur, birlikte hareket ve dayanışma olur. Birlikte binenler birlikte inerler. Bu üç insanın da Ak Partiden ayrılış ve uzaklaşma gerekçesi tamamen nefsidir, benliktir, tamamen hırsına yenik düşmedir, lideri kabullenememe ve bulundukları makamdan istemeden inme ve indirilme olayıdır. Evet, bulundukları cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, dış işleri ve ekonomi bakanlıklarında birkaç dönem daha kalmak istiyorlardı bu insanlar, bu makamlara doymamışlardı. Hareketin lideri Sayın Erdoğan da, "yeter artık, başkalarına da yer açın” dedi. Bunun üzerine Erdoğan'a bayrak açtılar ve özellikle Sayın Gül uzaklara savruldu, dünkü muhaliflerinin kucağına düştü. Bu savrulma ve ayrışma Fetö ile mücadelede iyice ortaya çıktı, Fetö kırılma noktası oldu . Bu üç ismin kendileri Fetö mensubu olmasa da, Fetöcüleri koruma refleksi geliştirdiler. Bunlara daha yumuşak davranılmasını, silah kullanan darbeciler dışındakilerin gerekirse affedilmesini istediler, Fetö operasyonlarının çok genişletilmesini istemediler. Sayın Erdoğan ise Fetö'den en büyük darbeyi yiyen, en büyük ihaneti gören bir lider. Fetö öncelikle onun iktidarına göz dikti, Onu alaşağı etmek istedi, darbe gecesi Onun canına kastetti. Gül, Babacan ve Davutoğlu'nu Fetö kullandı, onlar da "bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dediler. Fetö mensupları üç isim sayesinde devletin en kritik ve yüksek makamlarına geldiler. Nihayet Sayın Erdoğan'ın yatak odasına kadar, makam odasına kadar girip kameralar koydular, dinlediler, en sonunda darbeye kalkıştılar, bu millete acımadan silah çektiler, bunca fail-i meçhul cinayetlerde hep onların eli ortaya çıktı. Dolayısıyla Erdoğan'a göre bunlar asla affedilemezdi, hoş görülemezdi, asla devlet içinde idare edilemezdi, krtik görevlerde tutulamazdı. Devlet olmak, muktedir olmak, iktidar kalmak için bu tasfiye gerekiyordu. Devlet bir taneydi, paralel bir devlete asla müsaade edilemezdi. İşte Sayın Gül bu yapının niyetini tam okuyamadı, Sayın Davutoğlu başbakanlıktan indirilmeyi hazmedemedi, her üç isim de yeni cumhurbaşkanlığı sistemini benimsemediler, gerekirse koalisyonlarla bu ülkenin yönetilmesini istediler, sol siyasetçilere göz kırptılar.

Eve yeni bir partiye, yeni bir harekete zemin de yok, gerek de yok. Yeni Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde çok partinin de anlamı kalmadı, küçük partilerin iktidara gelme şansı kalktı. Bir taraftan da yeni sistemle birlikte küçük partilerin kıymeti daha da artacak. Yüzde bir oy alan partinin bile seçimlerde kapısı çalınacak ve ittifaklar oluşacak. Çünkü yüzde bir almak için her oluşuma ihtiyaç duyulacak. Nitekim 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde bunu yaşadık, ittifaklar yoluyla ummadığımız taş baş yardı.

Bu ümmetin özellikle Türkiye'deki muhafazakar kesimin birlikte hareket etmesi büyük önem taşıyor. Aynı inancı, anlayışı, aynı kültürel kodları taşıyan, aynı davaya gönül veren insanlar bölünüp parçalanırsa, marjinal gruplar iktidara gelir, bu milllet tekrar eski karanlık ve yasaklı günlere döner. O eski baskılar tekrar hortlar, din camilere hapsedilir, başörtülüler üvey muamelesi görür, imam- hatip gibi okullar yok olur, kamu alanında katı laiklik uygulamaları söz konusu olur. Devlet olarak ekonomik bağımsızlığımız ve gelişen silah sanayimiz sekteye uğrar, yine NATO'nun ve Batının kulu- kölesi oluruz.

Sayın Gül de, Babacan da, Davutoğlu da, aklını başına almalı, gurur ve nefsini ayak altına alıp bir lider etrafında kenetlenmeli. Bugün için o lider Sayın Erdoğan, yarın bir başkası olur. Bu davanın müntesipleri asla liderlik yarışına girmemeli. Liderlik yarışı sadece zayıflamaya, bölünüp yok olmaya hizmet eder. Aklı başında hiçbir Ak Partili de bu yeni oluşumlara sıcak bakmaz, yüz vermez. Boşuna heveslenmeyin. "Vefa” İstanbul'da sadece bir semt ismi olmasın, içimizde ve işimizde olsun.


Yazarın Diğer Yazıları