Asım’ın Nesli mi, Haluk’un Nesli mi…

İlk ve orta dereceli okullar yarıyıl tatiline girdi. Dört ay boyunca çalışan, sınav stresine giren yavrularımız karnelerini aldılar. Karneler ve başarı belgeleri ertesi günden itibaren sosyal medyada arz-ı endam etmeye başladı. Aman Allah’ ım bir de ne görelim, tüm çocuklar mucizevi bir şekilde takdirname almamışlar mı, inanın çok şaşırdım. Yakinen tanıdığım, ailelerinden ders çalışmadığı ve sürekli internet oyunları oynadıklarını işittiğim vasat çocukların bile, takdirname aldıklarını görmek beni hem şaşırttı, hem de dehşete düşürdü.
“Bizim zamanımızda şöyleydi” türünden klasik ebeveyn cümleleri kurmaktan pek hazzetmiyorum ama gerçekten bizim zamanımızda bu işler bu kadar kolay değildi. Sınıfta takdirname alanların sayısı birkaç kişiyi geçmez, okulda da sayıları çok az olurdu. Takdirname alan öğrenciler herkes tarafından bilinen çalışkan, başarılı ya da belki biraz ezberci çocuklardı. Takdirname almak dünyanın en zor işi idi. Yarım puan ile takdir almayı kaçıran çocuklar, öğretmenlerine yalvarır, yakarır ve saatlerce dil dökmek zorunda kalırlardı da, eksik puanlarını yine de tamamlayamazlardı. Kendimden örnek vereyim, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesini derece ile kazanmıştım, deneme sınavlarında her daim ilk üçte yer alıyordum, ama aldığım takdirname sayısı, teşekkür belgesinden daha fazla değildi.
Şimdi maşallah bütün çocuklar takdirname alıyor, hatta dünyanın en başarılı eğitim sistemine sahip Finliler bile duruma şaşkın ve bu başarı öyküsünü yakından tanımak için ülkemize gelmeye karar vermişler (!). Eğitim sistemimizde, her öğrenciye takdirname verilmesi yönünde bir strateji değişikliği oldu da, ben mi farkında değilim anlayamadım. Ama bildiğim bir şey var ki; yeni nesil çocuklar ve gençler her şeyi hazır elde ediyorlar, tüm istekleri kısa zamanda ebeveynleri tarafından yerine getiriliyor. Başarıya ve hak etmeye endeksli bir sistem yok. Yokluk görmediler, gaz lambası ışığında ders çalışmadılar, yarım metre karın içinde saatlerce yürüyerek okullarına ulaşmadılar. Konforlu okullarda okuyup, lüks servis araçlarına binip, cam fanus içinde yaşama hazırlanmaya çalışıyorlar. Sıkıntı yok, yokluk yok, dert yok, tasa yok…
Lisede okurken bizim sınıfta Recep isimli bir arkadaşımız vardı. Çiftçilikle geçimini sağlamaya çalışan mütevazı bir ailenin çocuğu idi. Hafta içi hem okula gidiyor ve hem de ailesine bağ bahçe işlerinde yardım ediyordu. Hafta sonları da ürettikleri patates ya da ıspanağı, pazarda satıyordu. Okul ile evi arası en az beş kilometre idi ve yaz kış bu yolu yürüyerek kat ediyordu. Müthiş bir disiplin ile çalışırdı ve tüm dersleri ondu. Üniversite sınavında da derece yaparak elektronik mühendisliğini kazandı, şimdi saygın bir uluslararası şirkette, iyi şartlarda yönetici olarak çalışıyor ve ben de onunla gurur duyuyorum.
Evlatlarımızı hayata doğru şekilde hazırlamıyoruz. Her istediklerine kolayca ulaşmalarını sağlayarak, aslında onlara kötülük ediyoruz. Tatminsiz, mutsuz, doğadan uzak, toplumsal değerlerin farkında olmayan sanal yeni nesiller yetiştiriyoruz. Eserimiz olan sanal neslin adeta kölesi haline geldik. Ekmek almaya bile gönderemiyoruz evlatlarımızı. Yıllar önce Mülkiye’ de okuduğum La Boetie’ nin “Gönüllü Kulluk Üzerine Bir Söylev” isimli kitabında yazar; insanların kendi icatları olan devlet aygıtına nasıl da kul, köle olduklarını ironik şekilde anlatıyor ve kendi Frankeştaynımızı yaratmanın dayanılmaz çelişkisinden dem vurarak, insanlığı eleştiriyordu. Aynen bunun gibi, üretmeden tüketen, istediği her şeye kolayca erişen, tembel ve sorumsuz bu yeni nesil, ne yazık ki bizim icadımız ve biz onların gönüllü kölesi haline geldik. 
Ebeveynler olarak bizler hatalıyız, hatamızı kabul ediyoruz. Ancak eğitim sistemi bari bu yanlışımıza ortak olmasın. Milli mefkûrelerden uzak, sanal dünyanın esiri, her daim yorgun, başarıya değil tüketmeye endeksli bir nesil geliyor. Çok geç olmadan eğitmenler ile veliler birlikte bu yanlış gidişe dur demek zorundayız. Yoksa Allah korusun, karanlığı boğacak ışık, gökten dehayı narı çalacak kahraman Asım’ ın nesli yerine, içi boş, fikri nahoş Haluk’ un nesli ile geleceğimiz izmihlal olabilir.

Yazarın Diğer Yazıları