AYAK DEĞİLKEN BAŞ OLMAYA KALKANLAR

Bir arkadaşımın, bir tanıdığımın veya tanımadığım ama uzaktan kişiliğini takip ettiğim bir vatandaşın bir yerlere gelmesini, bulunduğu yerden daha yukarılara çıkmasını, daha yüksek makam ve mevki sahibi olmasını, sevilip sayılmasını, memleketine, milletine faydalı işlerin adamı olmasını, bulunduğu yerdeki görevinde başarısını daima takdirle karşıladım saygı ve sevgi ile karşıladım.
Bir vatandaşımız bulunduğu yere hakkı, hukuku zedelemeden tabiri caizse dişiyle tırnağıyla kazıyarak geliyorsa orada durabilmeyi başarıyorsa, seviliyor ve sayılıyorsa, gerçekten layık olduğu düşünülüyorsa ne mutlu o kimseye. Ama bunların tam tersi hak ve hukuk tanımadan hiç kimsenin rızasını almadan, cebindeki kara paranın veya siyasi güçlerin omzuna basarak bir yerlere gelmeyi düşünüyorsa veya gelmişse o kişi zaten kendisini her hareketiyle açıkça belli ediyor, adeta her davranışıyla ben buranın adamı değilim ama diyor.
Bilinmeli ki yukarıları kastetmiyorum ama şu bir gerçek ki günümüzdeki resmi veya gayri resmi koltuk sahiplerinin yüzde 50_si o makamlarına oturtulmamış ama şu veya bu şekilde oturmuş ve sefasını sürmektedir.
Şimdi böylelerini niçin eleştiriyorum, bir zararlarını mı gördüm, benim gözüm olan bir yere böylesi birimi geldi oturdu hayır hiç birisi değil ve olamazda ben sadece bu insanların oraya layık olmadığını ve asla bu millete faydalı olamayacaklarını ancak kendi ceplerini ve siyasi tayfalarını tatmin ettiklerini düşünüyorum.
Daha ileri gidiyorum bunlar yemekten, içmekten, yürümekten, konuşmaktan aciz kaba saba adamlardır ama ne yazık ki böylesi ve böyleleri hak etmedikleri bir şaşaanın içinde gününü gün etmekte ve mensubu oldukları camiaya fayda temin etmektedirler. Belli bir çemberinde içinde dolaşır dururlar ama ne hikmettir, nasıl bir şeydir bilinmez bazı çevrelerden takdirde görürler, sırtları da sıvazlanır.
İşin en garip tarafı bu kişiler belli çevrelerden gördükleri ilgi ve sevgi nedeniyle önemli bir işi başarmakta olduğunu düşünerek hattına bakmadan gözlerini daha yükseğe, halkın vekili olmaya yani milletvekilliğine dikerler. Gece rüyalarında, gündüz hayallerinde meclisi görür çevrelerine şirin görünmeye çalışırlar ve ne yazık ve ne tuhaftır böylesine kutsal bir göreve talip olur hatta başarırlarda.                                     
İşte burada ip kopar, söz tükenir, o şaşaalı günler geride kalır, bir milletvekilidir sadece ve sadece parmak kaldırıp indirmekle görevlidirler, meclisin en arka sıralarındadırlar ön tarafa gelemezler zira getirmezler, gelmesi de beklenmez çünkü o kapasiteye sahip değillerdir ve o kutsal makam onlar için tesadüfen gelinen bir defaya mahsus yerlerdir.
Gelelim işin siyasi tarafına peki bunlar ve benzerleri o kutsal görevi nasıl alırlar ve o kutsal mekâna nasıl giderler, gayet basit giderler. Çünkü seçim yasası ve partiler kanunu buna çok müsaittir birisi oturur yazar ve giderler çünkü halkımız seçmez, halkımız seçileni mecburen onaylar ve gerçekten liyakati olanlar listelerde yer alamazlar.
Gariptir, insanoğlu doyumsuzdur, muhtar olsan gözümüz belediye başkanlığında, belediye başkanının gözü milletvekilliğinde, milletvekilinin gözü bakanlıkta, bakanın gözü doğaldır başbakanlıktadır, peki ne var bunda diyeceksiniz evet hiçbir şey yok. İnsanoğlunun en tabi hakkıdır bu inkâr edilemez, her vatandaşın gönlünde böyle bir aslan yatar, layık olanlar ve liyakati olanların bunları düşünmesi çok doğal ve görev aşkıdır.
Yanlış anlaşılmasını istemiyorum, bu yazımın tek kişilik bir muhatabı yok ve sadece ciddi ve bilinen bir tespittir, çok demiyorum ama asla azda değil. Ben havadan veya birilerinden nemalanan kim olursa olsun veya bu nemalananı kim korursa korusun yapılanlara karşıyım hakkı olmayan yerlere gelmek veya getirilmek yeni bir şey mi hayır, her dönemin siyasi ve sosyal yanlışlarıdır. Hak ettiği liyakati olan her makam sahibine saygımın, sevgimin sonsuz olduğunu belirtiyorum.
Herkesin hak ettiği yerde, halkının ve özellikle hakkın yanında olması dileğiyle sağlıklı ve hoşça kalın.


Yazarın Diğer Yazıları