Dedikodu Yazarı Değilim Ama

Mübarek ramazanın etkisi olsa gerek siz değerli okuyucularımın perşembe gün okuyabileceği bu yazımı erkenden yani salı gün yazdım. Her saat başı gündemin değiştiğine şahit olduğumuz ülkemizde perşembe gününe kadar hangi gelişmeler yaşanır bilemem ama ben bu gün önemli siyasi gelişmelerden bahsederek şu mübarek ramazanın ilk günü kendimi, üçüncü günüde siz okurlarımı sıkmak istemiyorum.
 
Bu gün ne yazayım diye düşündüm ama zaten fazla düşünmeye de gerek yok sağına soluna bak veya sağı solu dinle bir şeyler bulursun, en azından dedikoduları değerlendir, mutlaka malzeme çıkacaktır. İşte bende bugün dedikodu yapacağım veya dedikoduları değerlendireceğim. Ancak dedikodu yazarlığı baya önemli bir dal, rastgele yaparsan koca bir çam devirebilir veya kalpleri kırabilirsin bilmem ben ne yaparım.
 
Bence dedikodular yakıştırma, aslı astarı olmayan, uydurma, eğlendirici masallara benzerler ve önem vermemek gerekir diye düşünürüm ama bakıyorsunuz bir dedikodu öyle patlıyor ki etraf toz duman oluyor ve fısıltı halindeki dedikodu gerçeğin ta kendisi oluveriyor bazen de eğlence boyutundan ileri gidemiyor. İşin çok önemli bir tarafı daha var ki fısıltı halindeki dedikoduların iftiraya dönüştüğünü de görüyoruz.
 
İftira boyutundan da çıkıp bir kişiyi hatta bir aileyi de Allah korusun perişan edebiliyor gariptir öylesi dedikodularda vardır ki. Konu içinde geçen isim özellikle kendi hakkında sadece reklam olsun diye özellikle kendi dedikodusunu kendi yaratıyor ve yayıyor bundan da büyük keyif ve zevk alıyor aleyhinde veya lehinde de olsa reklam reklamdır diyor. Tabi böylesinin de karnının çok geniş olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
 
Aslında ben böyle karmaşık işlerden, yalan dolandan, dedikodudan birinin aleyhinde, lehinde konuşmaktan veya yazmaktan, bunları paylaşmaktan hiç hoşlanmam, dinlemeye bile tahammül edemem ancak kulağıma fısıldananlar veya açıktan dedikodusu yapılan öylesi minicik haberler var ki insanın ilgi göstermemesi, konunun içeriğine hayret ve ibretle bakmaması mümkün değil söylenenler adeta seni çekiyor. İster istemez dinliyor, dinledikten sonrada çarpılıyor, vay böyle şeylerde olurmuş demekten kendini alamıyorsun.  
 
Dedikodular gerçek de olsa, uydurmasyonda olsa, bunu üretmek, ortaya salmak, bunlara halkın büyük bölümünü veya bir bölümünü inandırmak bu işin ustalığını gerektirir. Her dedikoduya inanmasak da gelen dedikodular gündeme getirilecek olsa inanın ortalık toz duman olur, maddi veya manevi açıdan ahlaki çöküntünün hangi boyutlara ulaştığı göz önüne serilir ama yukarıda bahsettiğim gibi bazı dedikoduların kasıtlı olarak çıkarılmış yalandan ibaret olması dedikoduya bakış açısını değiştiriyor.
 
Şimdi gelenlerin içinden değil ama Konya dışında kulağıma fısıldanan masum gibi görünen bir dedikoduyu sizinle paylaşsam, birlikte değerlendirsek diyorum. Bir dostum karşımızda kendine göre bir faaliyette bulunan iyi giyinmemiş, bir telaş içinde koşuşturan birisini göstererek adamı tanıyıp tanımadığımı sordu, gözüme hiç de yabancı gelmeyen ama kesin tanırım diyemediğim bu şahsın özelliğini sordum.               
 
Bu şahıs filan ildeki isim olan birisinin yani X kişinin kasasıdır dedi, bendeki de saflık ya, nasıl yani dedim, kasa derken neyi kastediyorsun? X kişinin para koyacak cebi, kasası yokmuş da bu kişiye mi veriyormuş esprisi sonrası konuyu öğrenmeye çalıştım. Efendim bu adamda aynı ilde belli bir iş adamı ama bahsi geçen X kişiyle olan irtibatı yani 'X' in bu adama sağladığı dolaylı imkânlar, kazançlar nedeniyle her ikisi de mevcut ilişkiden nasiplenmekte dolayısıyla da X kişi mevcut görevindeki yasaklarını aşmış oluyor.     
 
Böylece de ben bu işlerin nasıl döndüğünü, kasanın ne anlama geldiğini, öğrenmiş oldum ama bu fısıltı düzeyindeki anlatılanlar ne kadar doğru ve gerçeği yansıtıyor şüpheli olsa da anlatan kişinin kişiliği de inanılması açısından önemli sağlıklı ve hoşça kalınız.    

Yazarın Diğer Yazıları