İNSAN OLMAK VE İNSAN KALABİLMEK İÇİN…
Gerçek Olan Kazanır
TÜRKİYE VE SMO SURİYE’DEKİ OYUNU BOZDU
BAŞARI; ÇALIŞMAKLA MÜMKÜNDÜR
İki yüzlülüğün nirvanası
SURİYE’NİN BÖLÜNMESİ
PAYİTAHTA RUH VERENLER
Kira enflasyonu dezenflasyon sürecini baltalıyor
DÜNYA EDEBİYATLARINDA KÖY VE KÖYLÜ İNSAN
TEŞEKKÜR
Her Galibiyet Değerlidir
Mecelle Pusulası (Altın Formül İçerir)
BAĞIŞIKLIĞINIZI BESİNLERLE GÜÇLENDİRİN
Kaybedilen İki Puan
İnce Minaremizi İsteriz
Bugünlerde araçlarda kış lastiğinin önemi ve zamanı
Alfa Romeo Junior
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
KONYALISIN ETLİEKMEK
Konya Basın Konseyi’nin kusursuz organizasyonuyla Ankara’ya yaptığımız maceralı yolculuğun sonunda, çektiğimiz zorluklara değen bir etkinliğe katılmanın gönül hoşluğu ile şehrimize döndük. Ankara’da yapılan “Medya Şura’sının” altında Konya Basın Konseyi’nin imzasının bulunması ayrıca takdire şayan bir başarıydı. Konsey bünyesindeki medya kuruluşlarını temsilen çoğunluğunu üst düzey gazetecilerin oluşturduğu 30 basın mensubu başbakanın teşrif ettiği programda hazır bulundu. Gün boyu devam eden ‘medya oturumlarında’ hem ulusal hem de yerel medya mensupları sorunlarını, gelecek ile ilgili düşüncelerini dile getirdi.
Asıl takdir edilmesi gereken şey ise Konyalı gazetecilerin olumsuz hava koşullarına rağmen programa iştirakleri ve gün boyu kuruluşlarını ve illerini temsil etmesiydi. Eski konsey başkanlarının da katıldığı programa hükümet en üst seviyede ilgi gösterdi. Öğle oturumuna başbakan yardımcısı Numan Kurtulmuş konuşmalarıyla katılırken, akşamki oturuma Başbakan Ahmet Davutoğlu, başbakan yardımcısı (medyadan sorumlu) Yalçın Akdoğan, Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan ve daha birçok üst düzey bürokrat ve milletvekili iştirak etti. Programın sonunda Konya Basın Konseyi tarafından hazırlanan “Yerel Medya Sorunları” dosyası başbakan ve ilgili bakanlara sunuldu. Programa katılan Konyalı gazeteciler dönüş yolunda mahsur kalarak yeniden Ankara’ya dönmek ve geceyi Ankara’da geçirmek zorunda kaldılar. Tüm zorluklarına rağmen yerel medya sorunlarının en üst düzeyde hükümete ulaştırılması adına güzel bir organizasyon oldu.
Davutoğlu, yerel medyanın gücünü ve milli eksende yaptıkları katkıların farkında olduklarını söyledi. Yerel medyanın milletin medyası olduğunu hatırlatan Davutoğlu, “bu program vesilesiyle tüm Anadolu medyasından üç şey istiyorum” dedi.
1- Son haftanın gündemi olan “Kadına Şiddet” konusunda müspet yayınlar yapın.
2- Çözüm sürecine katkı sağlayın.
3- İç Güvenlik Yasası konusunda bize destek verin.
Davutoğlu’nun bu isteklerinin şifresini çözdüğümüzde, her üç konuyla ilgili olarak yaygın medyaya bir göndermenin olduğu görülür.
Aslında her üç konu hem örgün eğitim hem de yaygın eğitimin doğurduğu bir sonuç. İşin örgün eğitim yani okul boyutu bizimle ilgili değil. Bu konudan milletin ne kadar muzdarip olduğunu anlatmaya gerek yok. Evet artık çok güzel okullarımız var, dersliklerimiz modern, çocuklarımız dünyanın en akıllı tahtalarını kullanıyor, kitap yerine tablet bilgisayarlardan yararlanıyoruz. Burası tamam. Ancak ömürleri boyunca at yarışı gibi birbirleriyle yarıştırdığımız çocuklarımıza “adam” olmayı maalesef öğretemiyoruz.
Bizimle ilgili bölüme gelince… ( yaygın eğitimin en önemli ayağı medyaya) Burada durum hakikaten içler acısı. Türkiye ABD’den sonra televizyonun en çok izlendiği ikinci ülke. Günde ortalama 4-5 saat televizyon izliyoruz. Dizilerde, filmlerde, magazin programlarında ve gazetelerin 3. sayfalarındaki yayınlarımızla büyüttüğümüz çocuklarımızdan “kadına şiddet” ve diğer milli hadiselerde duyarlı olmayı beklemek, boşuna bir çaba. Bu eğitim içeriklerinden ve bu medya içeriklerinden ancak böyle bir toplum doğar. Kimse daha fazlasını beklemesin. Çocuklarımıza neyi verirsek, büyüdüklerinde onlardan onu alırız. Hadi buradan bir teklifte bulunayım. Gelin bundan sonra menfi yayın yapan televizyon kanallarını izlemeyelim. Bunun yerine kendi öz değerlerimize saygılı, yayın içerikleri düzgün ve topluma karşı duyarlı yerli yayınlarımızı, yerel kanallarımızı izleyelim. Gün boyu izlediğimiz yayınları hem izler hem de ertesi gün dert yanarsak düşüncemizde çocuklarımıza karşı ne kadar samimi olabiliriz? Bu konuda dürüst olmamız gerekiyor. Yayınları izlemede ve takipte seçici olmayı başarabilirsek, televizyon kanalları ve gazeteler de ona göre yayın politikalarını belirler. İşin açıkçası 365 gün 24 saat inancımıza, ahlakımıza, kültürümüze küfreden, değerlerimizle alay eden yayınları aslında biz ayakta tutuyoruz. İzlerken, okurken tepki göstermediğimiz bu yayınlarla ilgili sözle yaptığımız eleştiriler konusunda maalesef samimi değiliz.
İnternet ve Sosyal Medya ayrı bir facia. Yine tıklarken büyüttüğümüz bir internet medyası ve takip ederken güçlendirdiğimiz bir sosyal medya var karşımızda. Aslında gazetelerde ve televizyonlarda olduğu gibi elektronik medya ve sosyal medyada da düşmanımızı kendimiz besliyoruz.
Her gün binlerce ölüm sahnesi, yüzlerce boşanma senaryosu, sayısını bilemediğimiz kadar kadınlara ve güçsüzlere şiddet görüntüsünün yer aldığı bir yayın içeriğinden, güzel sonuçlar beklemek mümkün değil.
Büyük projelerin ve hedeflerin yer aldığı “Yeni Türkiye Vizyonunda” bu konuda bir başlığın açılmasında büyük fayda görüyorum. Yaygın eğitimin bir parçası olarak değerlendirdiğimiz Medya da başta olmak üzere, Yeni Türkiye Vizyonunda yarının büyükleri olacak “ADEM’ler” yetiştirmek için kendimize bir çeki-düzen vermeliyiz. Cem Yılmaz’ın meşhur reklamda söyledi gibi “EĞİTİM ŞART”
İnce Minaremizi İsteriz
500’ünü yıktık daha da yıkacağız
Güzel bir gelenek, hoş bir seda
Şaşırdık mı?
Fetullah öldü ama FETÖ yaşıyor
Bakan çiftçiye güldü mü?
Yönetim rahatlama, Çamdalı rahatlatma peşinde
İdam isteriz!
Narini biz öldürdük! Diğerlerini öldürmeyelim
Ekrem Coşkun’u klonlayalım