AİLE KONUSU

Bir milleti ekonomi mi, asker mi, aile mi ayakta tutar? diye üç soru sorsak, ben "aile” derim. Bir milletin yaşaması için, toptan, tüfekten, askerden, ekonomiden, paradan daha önemli olan aile yapısıdır, sağlam ve sağlıklı aile kurumudur. Aile yapısı zayıflayan, aile kurumu yozlaşan ve dağılan bir milletin uzun süre yaşaması, birliğini devam ettirmesi mümkün değildir. Yani klasik ifadeyle aile toplumun özüdür, çekirdeğidir, temelidir, toplumlar aile temeli üzerinde yükselir. Temel, çekirdek çürükse toplum da çürür.

Son yıllarda hızla gelişen iletişim teknolojisi aile birliğimize, aile saadetimize, aile mahremiyetimize büyük zarar verdi. Ailemiz adeta kapısız, örtüsüz, çatısız, açıkta ve korumasız kaldı. Aile dediğimiz o sıcak yuva soğudu, birbirini ısıtan aile bireyleri birbirinden uzaklaştı, kaçtı ve mutluluğu dışarıda aramaya başladı.

Evet, ailesiyle övünen ve geleceğe ümitle bakan bir millet olarak geleceğimizden endişe etmeye başladık. Boşanmalar, kadın cinayetleri arttı, huzur evleri doldu, aile için şiddet çoğaldı. Aile kurmak, namusunu korumak için evlenmek ibadet olmaktan çıktı, adeta o kutsal birliktelik kâğıt üzerinde bir imzaya dönüştü. Nikâh masasında zor ve dar zamanda beraber olmaya Allah adına söz veren eşler üç ay geçmeden o sözünden döndü, baba evden uzaklaştırma aldı, hanım boşanma davası açıp baba evine sığındı. Çocuk varsa paylaşamadılar, sokak ortasında çocuk kavgası yaptılar, ya da çocuk ayak bağı olmasın diye bakım evlerine verdiler. Evet, çocuk yuvaları anneli- babalı çocuklarla doldu.

Evet, kutsal aile yuvamız çatırdıyor; önlem alınmazsa, güçlendirmeler yapılmazsa Avrupa'nın durumuna düşmemiz mukadder. Avrupa'da aile çocuk yapmıyor, yapan da bir veya iki çocuktan fazla çocuk istemiyor. Nüfusun yarıdan fazlası nikahsız, dost hayatı yaşıyor. Gençler uyuşturucuya müptela, devlet asker bulamıyor. Nüfusun yarıdan fazlası ihtiyar ve emekli. Yani üretecek, çalışacak insan yok, çoğunluk tüketici. Nüfusu yaşlanan Avrupa devletleri sağlık sorunlarıyla baş edemiyor, devlet bütçesinin büyük kısmını salığa ve sosyal güvenliğe harcıyor. Bizim ailemiz de giderek Avrupalı ailelere benzemeye başladı. Aileye düşen çocuk sayısı azaldıkça genç nüfusumuz gerilemeye başladı, nüfus artışımız yüzde ikilerin altına düştü. Nüfusun durması demek, milletin ihtiyarlaması ve üretimin durması, hatta gerilemesi demektir. Bizim inancımızda her doğan rızkıyla doğar.

Sayın Cumhurbaşkanımız, son Ak Parti kongresinde aileye dikkat çekti, "bundan böyle aile kurumumuzu güçlendirmek için çalışacağız, bütün politikamızı aile üzerinde yoğunlaştıracağız” dedi. Bunun için ilk adımı attı ve İstanbul Sözleşmesini iptal etti. İstanbul sözleşmesiyle aile kurumumuz adeta dinamitlenmişti, erkekle erkeğin, kadınla kadının evlenmesinin önü açılmıştı. Nikahsız birliktelikler özendirilmişti. Bu sözleşmeyle birlikte geçmişte 17-18 yaşından önce yapılan evliliklerden ötürü binlerce erkek hapse atıldı, çocuklar babasız kaldı, kadınların tek taraflı beyanıyla erkekler uzaklaştırma aldı, bu uygulama karı-koca arasında kinleşmeye yol açtı, aile içi güven kayboldu. Kadın- erkek eşitliğini sağlayacağız derken kadına zulmedildi, eşlerin karşılıklı görevleri ve konumları ıskalandı. Aile yuvaları adeta sahipsiz ve korumasız kaldı. Geleneksel aile yapımızda baba evin reisidir, aileyi dış tehlikelere karşı koruyan kalkandır, Kur'an'ın ifadesiyle "kavvam”dır, ailenin rızkını kazanmakla görevlidir. Anne ise aileyi toplayan, çocukları büyüten ve eğiten konumunda. Yani anne yuvanın direği, erkek de çadırıdır.

Son zamanlarda kadını çalışmaya zorladık, sanayide iş verdik, çalışan kadın da fıtri görevi olan çocuk doğurmayı ve büyütmeyi bıraktı. Erkeği de işsiz bırakıp kahvehanelere hapsettik, tembelliğe ittik. Sonuçta kadında itaat ve saygı kalktı, erkekte şefkat ve merhamet yok oldu, böylece şiddetin önü açıldı, çöken ailenin çocukları sokakta kaldı.

Zayıflayan aile yapımızı tekrar güçlendirmek için nereden başlamalı? Başta eğitim sistemi boyunca aile dersleri olmalı, namus kavramı anlatılmalı, inanç değerlerimiz, örf ve adetlerimiz öğretilmeli, ailede kadın ve erkeğin konumları, görevleri tekrar belirlenmeli, aileyi kurarken geleneklerimizden ve kültürümüzden ilham almalıyız. Nafakalar zulüm olmaktan çıkarılmalı, sosyal destekler artırılmalı, ev kadınlığı özendirilmeli ve ev kadınlarına çocuk sayısına göre maaş bağlanmalı. Çocuklar bakıcılara bırakılmamalı, kadınlar çalışacaksa fıtratına uygun işlerde çalıştırılmalı. Evlilikler kolaylaştırılmalı, devlet evlilik ve yeni evlilere kira yardımı yapmalı.

Kadın bedeni ticarete alet edilmemeli, tesettür özendirilmeli, haya ve edep duygularımızı yok eden, ailemize zarar veren film ve dizilere son verilmelidir. Sosyal medya denetlenmeli, kendi kimliğimizi, milli değerlerimizi yeniden inşa etmeliyiz. Bunun için kurslar açmalı, diziler çekmeli, kitaplar dağıtmalıyız. Şiddetin bir numaralı sebebi olan içki ve kumar alışkanlığını azaltan tedbirler alınmalı, ruhsatları zorlaştırılmalı.

Sonuç olarak çaremiz kendi dinimizde ve kültürümüzde var. Bu konuda batıdan ders alacak değiliz, ancak onların acıklı halinden ders çıkarabiliriz.

Yazarın Diğer Yazıları