SİSTEM TARTIŞMASI ÜZERİNE

      1839 Tanzimat Fermanı'ndan beri bu ülkede sistem tartışması yapılıyor. Tanzimat Fermanıyla birlikte bu ülkedeki gayrimüslimlere eşit, hatta imtiyazlı vatandaşlık hakkı tanındı, Avrupalının gönlünü yapmak için sened-i ittifaklar yapıldı, ıslahat fermanları çıkarıldı. 1876'da Meşrutiyet sistemine geçildi, Ayan ve Mebusan meclisleri açıldı. Padişahların yetkileri tırpanlandı. Son dört yıla kadar (15 Temmuz 2016'a kadar) askerin siyasete karışması, askeri vesayet hep devam etti.  

   Bizde partili sistem, Osmanlı döneminde İttihat ve Terakki Partisiyle başlamış, Cumhuriyet döneminde kurulan Halk Fırkası, tek parti olarak yönetmeye 1950 yılına kadar devam etmiştir. 1950'de başlayan çok partili sistem her on yılda bir darbeyle inkıtaya uğramış, sık sık koalisyonlu hükümetler kurulmuş, yönetimde sürekli bir güven ve istikrar sağlanamamıştır. Zaman zaman cumhurbaşkanları seçilememiş, seçilen cumhurbaşkanları başbakanlarla ters düşmüş, bu da hep sistem tartışmasına yol açmıştır. Demirel, Özal, Erbakan ve Türkeş hep tek başlı başkanlık sistemini savunmuş ve istemişlerdir. Nihayet Ak Parti hükümetleri, elli yıllık bu özlemi gerçekleştirmiş, bir daha koalisyonlu dönemlere dönmemek için, iki de bir askeri darbelerin olmaması için, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün bir daha yaşanmaması için referanduma giderek tek başlı cumhurbaşkanlığı sistemine geçmiş ve son noktayı koymuştur. 

     Evet, koalisyon hükümetlerinden ve iki başlı parlamenter sistemden bu ülke çok kayıp yaşamıştır. Son on dokuz yılda tek başına gelen Ak Parti iktidarları bu ülkeye istikrar getirmiş, seksen yıl boyunca yapılamayan hizmetler ve yatırımlar bu dönemde gerçekleşmiştir. 

    Tek başlı cumhurbaşkanlığı sistemiyle beraber sivil hükümet, askerin gölgesinden, bürokratik vesayetten kurtulmuştur. Bürokrasi ilk defa tam olarak siyasetin emrine girmiş, seçilmişler atanmışların önüne geçmiştir. Siyaset, yönetme sanatıdır. Hayvanı yöneten ve eğiten insana seyis denirken, toplumun yönetimine talip olanlara da siyasetçi diyoruz. Dolayısıyla demokrasilerde siyasetçi ülke yönetimine talip olan insandır ve saygındır.  

     Parti kavramı ve çok partili sistem bize batıdan gelmiştir. Evet, bu ülke, 1900'lü yılların başında İttihat ve Terakki partisiyle tanıştı ve bu parti Osmanlının dağılmasına ve yıkılmasına sebep oldu. Cumhuriyetle birlikte Halk Fırkası, bu günkü CHP kuruldu ve 1950 yılına kadar bu ülke tek partiyle yani Cumhuriyeti kuran partiyle yönetildi. 1950'de Demokratik partinin iktidara gelmesiyle birlikte bizde çok partili, muhalefetli sistem başladı ve bu sisteme de "çok partili demokratik sistem” yani "demokrasi” dedik. Evet, 1923-1950 dönemindeki yönetim şekline cumhuriyet diyoruz ama demokrasi diyemiyoruz, çünkü iktidar partisini denetleyen, eleştiren, yönlendiren, halka alternatifler sunan, farklı hizmetler vadeden bir muhalefet partisi yoktu.  

     Altmışlı yıllardan itibaren ülkemizde parti sayısı arttıkça, particilik de arttı, insanımız parça parça bölündü, anarşik olaylar, sağ-sol çatışmaları başladı. Yani çok partili sistem bizde bölünmelere ve anarşiye sebep oldu. Anavatan Patisinin (1983-91) ve Adalet partisinin (1964-72) tek başlarına sekizer yıllık iktidar oldukları dönemler hariç, 2002 yılına kadar hep koalisyonlu hükümetlerle geldik. 2002 yılının Kasımında tek başına iktidara gelen Ak partinin 18 yıllık hükümetleri döneminde ekonomide en yüksek büyümeyi (%9) ve en düşük enflasyon ve faiz oranlarını (%5) yakaladık ve ekonomide sok iki yıla kadar faizlerin ve enflasyonun yüzde onların altında olduğu istikrarlı bir dönem yaşadık. Seksen yılda yapılamayan alt ve üst yapı yatırımları, yollar, köprüler, tüneller, barajlar, hastaneler, hava alanları, adliye ve cezaevleri, üniversiteler bu dönemde yapıldı, yıllık 180 milyar dolar ihracat rakamlarına ulaşıldı. 

    Evet, bize çok parçalı sistem yaramadı, hep koalisyonlara yol açtı, altı aylık hükümetler, üç aylık bakanlar gördük. İster istemez ekonomide büyük projeler gerçekleştirilemedik, istikrarlı bir yönetim olmayınca dış sermayeye güven veremedik ve yapancı yatırımcı çekemedik, savunma sanayinde yol alamadık. Batı ülkeleriyle aramızdaki ekonomik mesafeyi kapatamadık. Bugün Ak Partinin dört dönemlik tek başına iktidarı döneminde birçok alanda batıyı yakalamayı başardık. Hatta sağlık alanında batıdan ileri geçtik. Savunma sanayinde kıskanılacak atılımlar yaptık. 

     İki başlı, çok parçalı sistemin yanlışlarını görünce Amerikanvari başkanlık sistemine geçtik, irili ufaklı partiler, iki kutupta toplanmak zorunda kaldı, ittifaklar kuruldu. Yeni sisteme göre, milletvekili seçiminde yani yasamada çok partili sistem devam etmektedir, hatta en küçük partiler bile önemli hale gelmişlerdir. Yürütmenin (Cumhurbaşkanının) seçiminde ise iki büyük partinin yarışı söz konusudur. Yeni Cumhurbaşkanlığı sisteminde, programları, ideolojileri birbirine yakın olan partiler farklılıklarını bir kenara koymak, iki kutupta toplanıp seçim ittifakı yapmak ve yürütmenin başını yani cumhurbaşkanını %50+1'le seçmek durumundadırlar. Biliyoruz ki yeni sistem henüz oturmuş değil. Siyasi partiler ve seçim kanunlarında değişikliğe gidilmeli. Barajlar kalkmalı veya en düşük oranlara çekilmeli, dar veya daraltılmış bölge sistemi gelmeli, milletvekilleri genel başkan baskısından kurtulmalı. Milletvekili daha hür ve daha güçlü olmalı, gerekirse bakanlar da seçimle gelmeli veya milletvekilleri arasından seçilmeli. Anaysa sil baştan ele alınmalı, darbecilerin yaptığı ve kırk yıldır değişen maddeleriyle yamalı bohça olan bu anayasadan kurtulmalıyız.  

     Mücadele suresinin son ayetiyle konuyu bağlamak istiyorum: "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir topluluk, Allah ve Resulünün kanunlarına karşı çıkanlarla sevişemez. İster babaları, oğulları, kardeşleri ve içinde barındığı aşireti olsun”.   Efendimiz de, "kişi sevdiğiyle beraberdir” buyurur.  


Yazarın Diğer Yazıları