Televizyon Kültürü Üzerine

Şayet varsa (!) “Televizyon kültürü”  gelişmemiş birisi olduğumu belirtmekle girizgah yapmak istiyorum. Zaten merhum Cemil Meriç de: “Televizyon kültürü diye bir kültür tanımıyorum. Televizyon, aylak, şuuru iğdiş edilmiş, hiçbir zaman okumak ve düşünmek alışkanlığı kazanmamış sokaktaki adam için icad edilmiş bir nevi afyondur” diyerek bana bir çeşit cevap veriyor on yıllar öncesinden..  Meriç’in saydığı bu sıfatlardan uzak, temiz vasıflarla mücehhez bir fert olmamızı istemiş olsalar gerek ki evlatları büyüyene kadar  anne-babamız eve TV almadı. Ben evin en küçüğü olmama rağmen lise ikinci sınıfa geçtiğim yaz tatilinde, biraz da karnemin güzel olması vesilesiyle minik bir TV ile tanıştık. Bunda yeğenlerimin büyük payı vardı zira en güzel, sevimli çağlarını sabitlemek için bir video kayıt cihazı ve bunu görüntülemek için bir ekran gerekliydi, babam bu düşünceyle eski alışkanlığımıza bir set çekti ve  böylece ben de  “televizyon kültürü” ile tanışanlar grubuna dahil oldum. Ama muhabbetimiz  kısa sürdü bu meş’um aletle zira verdiğinden çok aldığını gördük.  Ruh dünyam, maneviyatım, o zamana kadar bezenmiş olan hayat ufkum dumura uğraya yazdı. Yıllar var ki yıldızım barışmadı,  hayra kullanıldığında fazlasıyla yararlı olan ancak bir türlü kullanılamayan bu cihazla.
Bazı yazarların sözleri tam bize hitap eder cinstendir. Okuduğunuz zaman “bravo, tam da benim duygularıma tercüman olmuş, ben bile kendi düşüncelerimi bu kadar açık şekilde anlatamazdım” dersiniz ya hani, işte ben de merhum Cemil Meriç’in TV üzerine söyledikleri için aynı şeyleri düşündüm. Bakın TV’yi irdelemeye  nasıl devam ediyor:
“O (tv), zavallıyı gözünden ve kulağından yakalayarak bir kat daha sersemleştirir, şuurundaki son pırıltıyı yok eder. Onda, “bir şeyler biliyorum” vehmini uyandırır, gerçek hayattan uzaklaştırmaya hizmet eder. TV, tam bir kaçıştır. Yokluğa, boşluğa, şuursuzluğa açılan bir kapı. Bu korkunç tiryakilik insanı batılılaştırmaz, batırır. Avrupa ve ABD için durum biraz daha farklı fakat netice bir..
Kültürün dün de bugün de yarın da tek taşıyıcısı vardır: Kitap. Hiçbir düşünce emeksiz fethedilemez. Şahikalara, şerhalardan çıkılmaz. Tefekkür, doğru, sürekli bir cehdin mükafatıdır. Hele kapitalizmin sofra artıklarını, tabir mâruz görülsün, kusmuklarını sâlim bir gıda sananlar, mide fesadına uğramaya mahkumdur.
Televizyon kültürü, kültürle münasebetlerini kesmeye karar verenlerin uydurduğu bir yalandır. Batının, bütün fuhşiyatını haremimize  sokan şeytâni bir oyuncağıdır televizyon..” Rahmet olsun canına. Sn.  Meriç..
Uyuşmuş, atalete uğramış, donuklaşmış, matlaşmış, kendi öz benliğinden- saf kültüründen, has ve temel değerlerinden uzaklaşmış gençlik, yani televizyon gençliği.. Devleti dolandırma, zincirleme işlenen katl olayları, rüşvet, adam aldatma ve daha sayamayacağım bir çok edebsizliğin ilk tohumlarını atan bu aletin- ki mâsum olduğu ortada- iyi ve nitelikli bir mürebbiye olmadığı anlaşıldı, defaatle tescillendi..
Allah Rasûlü (sav) : “Hikmet hangi kapta sunulursa alınız” buyurarak iyi ve doğruya teşvikkar davranmıştır. Ne zamanki hayra çalışıp, hikmet pırıltıları sunacak, o zaman evlerde gerekli  değere  bürüneceği, benim hayatıma da farklı soluk getireceği  kesindir.
Tahayyül edebiliyor musunuz ki bir kanalı açıyorsunuz ilâhi aşk, diğeri edeb, bir diğeri asr-ı saadet huzmesi, öteki kanal şanlı tarihimizden hatıralar, beriki  kanal tefekkür hazinesi belgeseller, bir başkası ilmî  çalışmalar, yine bir diğeri çocuk yetiştirme san’atına dair ip uçlarıyla örgün,  sonraki kanal ise gönülleri ferahlatan vaaz-u nasihatlerle bezenmiş olsun?
EDEB kökünden türeyen edebî çalışmalar, klasik , yakın yahut uzak tarih, edebiyatı veya dünya edebiyatından bahseden  programlarla dolu hizmet sunan, işinin erbabı olan donanımlı  şahsiyetlerin maharetlerini sergiledikleri kanallar..Destanlaşan, bayraklaşan güzel Türkçemizi doğru ve güzel  konuşmaya dair ısrarlı ve sürekli yayınlara kimsenin itirazı olmasa gerek bilakis,  âmiyane tabirle “reyting rekorları” kıran ancak seyircisini ekran başına  değil  kilitlemek, olduğu yere çivileyen üstünler üstünü aydınlatıcı bilgiler yumağı, faziletler medeniyetini, şeker-şerbet lezzetinde içiren bir makine..
Heyhat..hayali  bile neredeyse  muhal.
Ya da günümüz dünyasında olduğu gibi beyne, göze, akla zarar bir zaman öğütme cihazı.. Sözüm ona programlarla, af buyrulsun “laf olsun torba dolsun” larla  duru, aydınlık ve körpe dimağları zehirli ağlarla söndürmeye çalışan bir hodgam zihniyetin ürünü olan aşağılık ama yaldızlanmış  fikirler. Kanaldan çok “kanalizasyon” ismini çağrıştıran bir kutu.(Çok özür diliyorum, hicab duyuyorum efendim, bu ifadeleri kullanmak beni de çok rahatsız ediyor ancak oraya ancak o kelime oturuyor.Affınıza sığınıyorum.)
 Bilemiyorum. Ancak bildiğim tek şey, düzgün sütunların gölgelerinin düzgün olacağı. İz bırakmasını istediğiniz yavrucaklarınızın,  can pareniz, yaratanın size bahşettiği cennet meyvesi evlatlarınızın sağlam karakter üzere olmasını  istiyorsanız küçük bir hatırlatmam  olacak. Onlar için yapacağınız en büyük hayırlardan biri de televizyondan uzak yetişmesini sağlamanız, imkanları ona göre oluşturmanızdır kanaat-i acizeme göre..Bu imkan ve şerait içinde  başka bir alternatif göremiyorum.
Ez-cümle: Bir ışık yumağı, bir ayna, bir ekrandan ibaret olan bu masum aletin kontrolü ve kumandası bizim selim olan aklımızın elinde olmalı,  ta ki özlem ve hasretle beklediğimiz o muhteşem zaman dilimi gelene kadar..
En yüce dinin mensubu, en parlak mazinin torunları ve mükemmel bir âtînin ecdadı olarak, bu taşın altına hepimiz  elimizi koymalı, yangınlaşan alevlere bir zerre su da biz serpmeliyiz.
Yarınlarımızın bugünden daha yararlı ve detaylı bilgilerle müzeyyen olması temennilerimle efendim, umarım zülf-ü yâre dokunmamışızdır. Hep hayırla ve  hayra karşı temennilerimle..


Yazarın Diğer Yazıları