43 Yıl Ne Çabuk Geçmiş

43.sene-i devriyesinde bir çok mekanlarda andığımız merhum Zübeyir Gündüzalp 1920 senesinde Konya'nın Ermenek kazasında dünyaya geldi. 93 Harbin'den sonra Kafkasya'dan Anadolu'ya hicret etmişler ve Ermenek'e yerleşmişler.Tahsil hayatı ve Ermenek,Konya ,Akşehir , İslahiye ve Urfa'da Postahanelerinde telgraf muhabere memurluğu. 1944 de Merhum Rıfat Filizer kanalı ile Risale-i Nurları tanır, 1946 yıllarında Merhum Mehdi Halıcı ile birlikte Hz.Bediüzzamanı Emirdağ’ında ziyaret eder ve ona bende ve talebe olur, artık ondan hiç ayrılmaz 1960 a kadar .1971 Nisanında da Hakka yürür.
Hazreti Mevlanâ Celaleddinin eserlerinde “Ey Hüsameddin”diye geçen zat ,Hüsameddin Çelebidir.Merhum Çelebi Hz.Mevlananın oğlu Sultan Veled hazretleriyle birlikte Hz.Mevlananın meslek ve meşrebini tavizsiz,karışıksız alem çarşısına sunmuş ve bugünlere gelmesine uğraşmıştır. Mevlanâ dergâhından da su içtiğimiz için merhum Zübeyir ağabeyi dinledikçe ,onu hep Hz.Bediüzzamanın Hüsameddin Çelebi’sidir derim.Yani Hz.Bediüzzamanın “Meslek ve meşrebini” her yönü ile devam ettiren zat.
Bazı yanlış anlamalar için derim ki; Büyük üstadlarımız,başta Hz.Abdulkadir-i Geylani (ra) Hz.Bediüzzaman (ra)Hz.Mevlanâ Celaleddin Rumi (ra) gibi gönül sultanlarının hangisine baksam ve eserlerini okusam ,onlarda Kainatın serveri,Fahr-ı alem Hz.Peygamber “sav”efendimizi görürüm.Aynen bunun gibi Merhum Zübeyir Gündüzalap ağabeye ve o tarzdaki ağabeylere baktıkça hep Hz.Bediüzzamanı görmüşümdür. Hiç bir zaman da bir ağabeyimizi Hz.Üstadın yerine koymadığımız gibi, hiçbir zaman da mezkur büyük üstadlarımızı Hz.Peygamberimizin “sav” yerine koymayız ve konulmaz.
Bunun şiir dalında en güzel açıklamasını bir dörtlüğünde merhum Hilmi Doğan ağabey yapıyor : “ Hakikat burcunda bir necm-i neyyir, Fenafinnur olup gitmiş zübeyir..”İhlas deryasında bayramı seyir Şefkat kahramanı sungur dediler”…Bugünkü anlamda “Kara sevda “ tabiride uymaktadır.Nitekim kendi ifadeleriyle doktorlara latif bir ders manasında diyor ki ; “"Ben Risale-i Nur'larla insanların ve İslâmların imanını kurtarmaları için gece-gündüz çalışma diye bir kara sevda hastalığına tutulmuştum. Sizin tıbbiyenizde, doktorluğunuzda bu 'kara sevda' hastalığının ilacı ve tedavisi var mıdır?"
Bununda diğer bir manası 1948 lerde ağır işkence altında tutuklu bulunduğu ve yargılandığı Afyon Ağır ceza mahkemesi müdafaasında diyor ki “komünistler mürekkep ve kâğıdı yok etmek imkânını da bulsalar, benim gibi birçok gençler ve büyükler fedai olup, hakikat hazinesi olan Risale-i Nur’un neşri için, mümkün olsa derimizi kâğıt, kanımızı mürekkep yaptıracağız.”Bu müstesna ifadenin altına Hz.Bediüzzaman “Evet, evet, evet. Binler defa evet!” diye imza atıp ilave eder.işte kara sevda,işte numune-i imtisal ve işte vakf-ı hayat ve dava anlayışı ..
1966 larda gençliğimin baharında Konya medrese-i yusufiyesinde tutuklu iken şahsıma telgraf gösdermişti.Beni teselli ediyor ve tebrik ediyordu.Daha sonraki tarihlerde çok zaman birlikte olduk.Sayısız hatıralarım var.En başında kendisi gibi mahalli basında makaleler yazmamı istiyordu. “Bir lahana yaprağı kadar gazetemiz olsun efkar-ı ammeye Hz.Üstadın fikirlerini tespitlerini bildirmemiz lazım”diyordu.Akabinde “İhlas Zülfikar,İttihad ve Yeni Asya “adı altında bu “lahana yaprağı” çıktı imzası külliyen merhum Zübeyir Gündüzalp ağabeye aittir.Hayatımın önemli silinmez çizgisidir., Ruhu şad olsun,hakkını ödeyemeyiz..Beni tekrar buralara götüren ulusal Konya TV canlı yayınında konuşturan eğitimci Muhammed Ali Acıyan beye de ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum


Yazarın Diğer Yazıları