46. Yılında Abdülmecid Nursi (ÜNLÜKUL)

Onun mihrak noktasında ağabeyleri üstadları Hz.Bediüzzaman gibi ,Hz.Kur’an ve Hz.Peygamber “asm” efendimiz vardı.Kendileriyle 1956-1967 yılları arasında mülaki olduğumuz bu kısa zaman diliminde, yüz yıllara bedel dersler ve hatıralar aldık.Bir manada bizim yol haritamızın ser levhasıydı.Diğer manada bu aziz nurlu yolda ,islamiyetin cadde-i kübrasında  ne aldık isek ,onun teşviki onun gayreti ve onun şefkatli lütufkâr sözleriyle olmuştur.Bir aile büyüğü bir baba bir üstad idi ,her şekliyle bizler için.

Onun ağladığı günler bizlerde ağlardık ,onun mahsun olduğu günler geceler bizler hep mahsun olurduk.Nasıl olmayalım ? hele öyle günler geçti ki; bazıları kenarından kıyısından geçiyorlar, biz ise ailecek kaynağın dibinde idik.Hasseten Hz.Bediüzzamanın  23 Mart 1960 yılındaki hakka vuslatından 111 (yüzonbir) gün sonra  dönemin 27 Mayıs ihtilalcileri tarafından Konya’daki evinden alınarak hiç kimsenin haberi olmadan Urfa’ya götürülüşü ve Urfa’da Halil İbrahim dergâhında Hz.Üstadın  kabri kırılarak içinden çıkarılışı başka bir tabuta nakli ve uçakla Afyon ve karayolu ile Isparta vs..

Bunları bize aile  ortamında anlatırken hem ağlardı ve hem de nutku tutulurdu.Oturma odasına bir sessizlik çöker mahzun olurduk ,tek ses onun sesi ve onun hazin hazin gözyaşları içinde ihtilalcilerin yaptıkları  Hz.Üstadın mezar nakli..Bunları  3 yıl emek verdiğim ve 120 kişi ile görüştüğüm daha sonra “Yeni Asya neşriyat”ta hayata geçen “Bediüzzamanın kardeşi Abdülmecid Nursi “Ünlükul” kitabımızda yazdık.Hazin mi hazin.Elbette kaderin cilvesi Hz.Üstadın duası “Kabrimi 2 talebemden başka kimse bilmeyecek”dualarının kabulümü? Yoksa kaderin bilmediğimiz ayrı bir sırrı mı?

Hz.Bediüzzamanın  Konya’ya son gelişinde “Abdülmecid haklarınızı helal ediniz benim vefatımdan 7 yıl sonra sende geleceksin  ,vefat edeceksin, merak etme bunlar gelir geçer vs.” Bu işaratı bildikleri halde, Urfa’dan Hz.Üstadın mezarının ispartaya bir semt-i meçhule nakli onu derinden derine bir manada yıkmıştı,neşesi kaçmış  mahsun ve çok kişilerle konuşmuyordu . 3 yıl daha Konya İ.H.Okulundaki görevine devam etti.Ordanda görevine askerlerce son verilince,artık tamamen vuslatı o günü bekliyordu.Bilhassa 7. yılda her konuştuğu can dostlarına “Hazretim bu sene Seyda’nın işaratına göre ,yolcuyuz hakkınızı helal ediniz”derdi ellerini öper ve salmazdık, ama gitti..

46 yıl geçmiş fakat hep yanımda hissederim,Hz.Mevlanaya ziyaretlerimde,kendilerinin kabirlerinin bulunduğu üçler mezarlığına gittiğimde ve Selimiye camiinde ,Şems-i Tebrizi camii dergâhında ve onun kaldığı yerlerde sanki beraberiz..Oralardan çıkacak diye beklerim. Bazanda sanki asırlar geçmiş onun hasretinde ve ona kavuşacak zaman dilimini bitirmeye çalışırız.O çok cihetle ışığımız ve gönül sultanımızdı.Bir manada yetim kalan evlatları gibiyiz.Satırlar başka ,sadırlar başka.

Hep tefekkürdeyiz bunun bir tanesi ile makalemi noktalayalım. Şimdi bazı kişiler “akademik vesaire “diye bir yol tutturmuşlar ve bazılarını kırıp rencide ediyor ve ihlasta kayboluyor..Merhum Konya müftümüz Tahir Büyük körükçü  1967 Haziran 11 inde Konya kapu camisinde “Bir alim ölmedi bir alem öldü” sözüne muhatap olan bu büyük alim bugün olsa idi ,kendi dalında birkaç makale yazan sunum yapan bu kişilere en evvel   ‘ Nisa suresi 58.ayeti ve Nur suresi 35 . ayetin” birçok manalarını ve çağımıza bakan vechesini gösterir ve “iman ilminde “ ilm-i müntehaya gelmiş zevat ile bitkilerde  vesair dallarda yol almış kişileri tasnife tutar, haddini bildirir  ahengi sağlar ,ihlasa tevazuya adebe dahil ederdi.

Bu cihetle onu bugün daha çok arıyoruz.46.sene-i  devriyesi münasebetiyle önümüzdeki Salı günü (10 Haz.) doğduğu Bitlis - Nurs köyü Nurs Camisinde kendileri adına konferans verecez.İnşaallah..Sizleri de cismen ve fatihalarla bekliyoruz..


Yazarın Diğer Yazıları