Ben Amerika'dayken -1-

Bu cümle öğrencilerin, Amerika'da eğitim almış hocalarından duydukları zaman kendi aralarında hocaları ile ilgili giriş veya takdim cümlesidir. “Ben Amerika'dayken” diye başlayan dersleri veya konuları hatırlatma cümlesidir. Böyle değil ama ben de Amerika'dayken diye başlayan bir gezi yazısını şimdi sizler için kaleme almaya başladım.


Valla öyle oldu. Ben Amerika'dayken şunları şunları gördüm. Şuraları şuraları gezdim. Yediğim içtiğim benim olsun. Değil mi!
Mississippi Nehrini gördüm. Amerika'yı neredeyse ikiye bölen, dünyanın dördüncü uzun nehri olan, Mississippi nehri Kızıldereli dilinde büyük ırmak anlamına geliyormuş. Çevresi yeşil mi yeşil, temiz mi temiz, yani enfes. Temiz olmasını sadece kurallar değil yaşayan insanlarda sağlıyor. Çevre tertemiz. İnanın doğa olduğu gibi duruyor. Herhangi tecavüze maruz kalmamış. Sincaplar ortalıkta kol geziyor. Sincapları neredeyse unutmuş ben, çoklu dolaşan sincapları görünce şaşırdım. Çocukluğumuzdaki doğal olanlara ne kadar uzaklaşmışız meğer… Üzücü…
Amerika gezisine başlamadan anlatmaya başladım ama belki de özlem! direkt bu konuları önce paylaşmamı istedi. Uzun yolculuğu bile anlatmadan, sizlere doğayı anlatarak başladım.
Uzun upuzun bir yolculuk yaptık. Önce Konya-İstanbul sonra İstanbul-Londra sonra Londra-Chicago ve en sonra Chicago-Minnesota.
Bir zamanlar uçak fobisi olan ben uçağa binmeyi hobilerim arasına almışım bile. Amerika yolculuğum hobide pik yaptığımı da gösterdi.
Leyleği nasıl gördüysem artık…


Hava alanları bir birine giriyor, kontroller beni etkilemez hale geliyor, en enteresanı da gün ışığını hiç batıramamak. Vücut yep yeni bir olayı nasıl karşılayacak merak da ediyorum aslında ama herhangi tepki de vermiyor. Vücut şaşkınlıkla izliyor belki de, heyecanı da var belli.
Londra'da Amerika'ya giden bir Türk genciyle karşılaşıyoruz. 9 yıldır Amerika'da yaşıyor ve artık yeter demek üzereymiş. Artık Türkiye büyüdü diyor. Eskisi gibi değil Türkiye. Özledim diyor. Türkiye'de de her şey var. Ülkeme hizmet etmek istiyorum ve ailem de bunu istiyor diyor. Amerika'daki tükenmişlik ve belki de ruh eksikliği tüm Türkler tarafından dile getiriliyormuş. Beyin göçü Türkiye'ye doğru kaymaya başlıyor gibi görünüyor.
Türkiye artık daha farklı algılanır bir ülke olmuş. Bu güzel.
8 saat süren Okyanusu aştığımız yolculuk inanılmaz bir tecrübeydi. Yaşanılası bir tecrübe diye düşünüyorum. Heyecan ve korku 8 saat yanı başınızda. Dünyanın farklı dilleri, dinleri ve renkleri ile aynı uçaktasınız. Kalabalık mı kalabalık.
Bulutların üstünde okyanusu aşıyoruz.


Chicago Amerika'ya varış kapımız. Chicago karşılıyor bizi. Hala gün ışığındayız. Vay anasına.
Nasıl sıkı bir kontrol. Amerika'ya girmek artık daha zorlaşmış. Felaketleri yaşamış Amerika işi sıkı tutuyor, çok şüpheciler. Herkesi şüpheyle inceliyorlar. Küçücük bir polis köpeği pasaport kontrolünde uzak doğulu bir ailenin çantasında kontrol yapmaya başlıyor. Yapmadan önce çantanızda yiyecek ve türü herhangi bir şey var mı diye soruluyor, aile yok diyor, ama ufacık polis köpeği çantadaki kutu içindeki yiyecekleri yakalıyor. Polis benim köpeğim böyledir, sen söylersin ama benim köpeğim yakalar bakışı atıp, azıcık azarlıyor ve bir daha olmasın diyor, ceza yazmayacağını söylüyor, aslında para cezası veriliyormuş, uzak doğulu aile tamam diyor ve özür diliyorlar, polis köpeğine sahibi ödül yemeğini vermeyi de ihmal etmiyor. Bu küçük ve hoş sov herkesi tebessüm ettiriyor. Amerika'ya gülerek giriyoruz diye düşünürken, kontrol görevlisinin Türk olması bir başka şaşkınlığım oluyor. İşte Türkler her yerde. 1980'li yıllarda Amerika'ya gelmiş vatandaşımız kontrollerde çalışıyor. Ne güzel. Ama Türk müsünüz sorusuna Laz'ım diyor. Biraz sert biri. Karadeniz'in özüyüm diyor.
Amerika'nın 10 bin gölünün olduğu bir şehrine geçiyoruz. Enteresan değil mi? Üç beş değil, 10 bin göl. Valla doğru. Bu kadar irili ufaklı göl bu yerdeymiş. Gittik gördük. Yeşil ve tüm tonları orada toplanmış. Mississippi Nehri'de orada. Amerika'nın en kültürlü, okuma yazma oranı yüksek bölgesiymiş. Kanada'ya yakın olmasından dolayı da biraz soğuk.


Dünyada da soğuk olan bölgeler ve ülkeler aslında hep aynı değil mi? Hem yüksek gelirli hem yüksek okuma oranına sahip. İskandinav ülkeleri ile Ekvator ülkeleri arasındaki fark gibi.
St.Cloud State Üniversitesindeyiz. Geniş bir alanda kurulu üniversite, huzurlu bir ortamı işaret ediyor. Türk öğrencileri ile karşılaşıyoruz. Biri Samsun'dan biri de İstanbul'da yüksek lisans için gelmiş iki kız öğrenci, Türkiye özlemlerini ifade ediyorlar ama okuma aşkına bu özlemi bastırdıklarını söylüyorlar. Hem okuyorlar hem de büyük bir alışveriş merkezinde çalışıyorlar. İngilizceleri nefis olmuş.
Üniversite eğitiminin çok ciddi ve zor olduğunu söylüyorlar. Dersler çok zorluyormuş. Çalışmaktan başka bir şey yapamadıklarını söylüyorlar. İyi bir eğitim aldıklarını da vurguluyorlar. Eğitim de hiç af olmadığını özellikle belirtiyorlar. Hiçbir hoca başarısızlığı affetmiyormuş. Sıkıysa çalışma, kalırsın diyorlar.


Yazarın Diğer Yazıları